Sessiz Irkçılık

Dr. Cemil ŞAHİNÖZ

Tanınmış Alman bir yazar ırkçılık ve dışlanma hakkında seminer veriyor. Son 10 yılda hem Almanya’da, hem genel olarak Avrupa’da yükselen ırkçılıktan bahsediyor. Mültecilere ve yabancılara karşı nefretin çoğaldığını anlatıyor. İslam düşmanlığının, cami saldırılarının her sene zirve yaptığını sayı ve verilerle aktarıyor. Soru-Cevap bölümüne gelindiğinde ise dinleyicilerden Alman bir erkek ayağa kalkıp, “Biz bu bahsettiğiniz ırkçılığı günlük hayatımızda hiç görmüyoruz? Hiç rastlamıyoruz? Acaba abartıyor olabilir misiniz?“ diye, biraz da gülerek soruyor. Semineri veren yazar ciddileşiyor ve soruyu yönelten kişiye dönerek, cevabını veriyor: “Beyefendi, siz sarışınsınız, gözleriniz mavi, erkeksiniz, uzun boylusunuz, kilonuz da tam yerinde, gözlüğünüz de yok. Siz ırkçılığın ve dışlanmanın ne olduğunu nereden bileceksiniz?“

Evet, “Sessiz İstila“ filmini hazırlayanlar, destekleyenler, maddi katkıda bulunanlar ırkçılığın ve dışlanmanın ne olduğunu nereden bilecekler?

Eğer bilselerdi, filmlerinde kullandıkları tüm argümanların Avrupa’da var olan yaklaşık 50 ırkçı siyasi parti tarafından kullandığını bilirlerdi. Bilmek istiyorlarsa Avrupa’daki yabancılara ve mültecilere sorsunlar. Irkçılık ve ayrımcılığı her gün yaşayan insanlara bir sorsunlar.

Almanya’daki AfD, Hollanda’daki PVV, Avusturya’daki FPÖ, Fransa’daki FN, Slovakya’daki SNS ve daha nice ırkçı siyasi partilerin söylemleri hep aynı: “10-20 sene sonra ülkemizde çoğunlukla mülteciler olacak, ülkemiz yabancılaşmış olacak. Bu yabancılar sebebiyle iş bulamıyoruz ve sokaklarımızda güvenli değiliz. Sokaklarımızda yürüyemiyoruz bile. Her yerde yabancı tabelalar asılı ve yabancı diller konuşuluyor. Tüm mülteciler sürekli suç işliyorlar. Bunlar entegre olmazlar, uyum sağlamazlar. Hepsini geri gönderelim.“ 

Bu söylemlerin “Sessiz İstila“ ve bu filmin yapımcılarının söylemleriyle ne farkı var? Hiç bir farkı yok. Fakat filmin yapımcıları, ırkçılığın ne olduğunu bilmedikleri için, vatana hizmet ettiklerini zannediyorlar.

Halbuki yukarıdaki söylemlerin tümünü Avrupa’da yaşayan mülteciler, yabancılar, göçmenler, müslümanlar, Türkler son senelerde her gün duyuyorlar. Eğer siz bu insanlara “Ne var canım, bu sizin duyduklarınız ve yaşadıklarınız ırkçılık değil ki“ derseniz, kibarca ahmaklık etmiş olursunuz.

Eğer Avrupa’da yaşayan insanlara ırkçılığın ne olduğunu sorma imkanları yoksa, Türkiye’deki mültecilere de sorabilirler. Böyle bir filme ve bu şekildeki söylemlere muhatap olan  mülteciler bunu “basit bir siyasi sorun“ olarak mı görürler, yoksa düpedüz ırkçılık olarak mı nitelendirirler.

Eğer maksat siyasi bir eleştiri, göçmen siyasetini, uyum politikasını, yapılan uygulamaları ve düzenlemeleri eleştirmek ise, bunu yapıcı olarak yapmanın bir çok farklı ve etkili yolları vardır. Fakat böyle söylemlerle ancak halkı mültecilere karşı kışkırtmış olursunuz. 

Biraz daha fazla oy toplama sebebiyle, popülist söylemlerle insanların damarlarına basmak, kavimcilik hislerini harekete geçirmek, vatana hizmet değil, kardeşleri birbirine vurdurmaktır. Nitekim 20. Yüzyılın başlarında tüm dünyada hızla yayılmaya başlayan ırkçılık fikri de kardeşleri, milletleri, ülkeleri bu düşünceden dolayı böldü. Yüzyıllardır beraber yaşayan insanlar, asabiyet ve kavimcilik fikriyle birbirlerine düşman kesiliverdiler.

Yukarıda bahsettiğimiz Avrupa’daki ırkçı hareketler de sessiz ve sakin büyümeye başlamışlardı. Umarız ki, Türkiye’de de bu şekilde sessiz bir ırkçılık başlamaz ve sesli bir ayrımcılığa dönüşmez. 

Ensar ve Muhacir geleneğinden gelen bir ümmet, ayrıştırıcı olmak yerine birleştirici unsurları ön planda tutmalı.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (14)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.