Ramazân Risâlesi Işığında İnsânlık Onurunun Yükselişi

Salahattin ALTUNDAĞ

RAMAZÂN OKUMALARI-27

PSİKOLOJİ BİLİMİ EŞLİĞİNDE RAMAZÂN RİSÂLESİNİN BİRİNCİ NÜKTESİNDEKİ HİKMETLERİ ANLAMAYA DEVÂM

“Acaba böyle ulvî ubûdiyete ve şeref-i kerâmete iştirâk etmeyen insânlar insân ismine lâyık mıdırlar?"

2.ŞEREF-İ KERÂMET: İNSÂNIN ALLÂH KARŞISINDAKİ MÂNEVÎ STATÜSÜ VE SORUMLULUĞU

Bedîüzzamân Hazretlerinin, kâinâtın Allâh tarafından insânoğluna sunulan bir nimetler sofrası olarak tasvîr etmesi, "Şeref-i Kerâmet" kavramının derînlemesine anlaşılmasında kilit bir rol oynar. Bu tasvîr, insânın var oluşunun merkezinde yer alan mânevî bir sorumluluğu ve onuru vurgular. İnsân, Allâh'ın sunduğu bu nimetler karşısında hem bir şâhit hem de aktif bir katılımcıdır; bu, yalnızca fiziksel ihtiyâçların ötesinde bir anlam taşır ve insânın mânevî gelişim yolculuğunda önemli bir adımı simgeler.

1.Allâh'ın Sunmuş Olduğu Nimetlere Karşı Mânevî Şükrân:

Allâh'ın insânoğluna sunmuş olduğu nimetler, sâdece fiziksel ve maddî ihtiyâçlarımızı karşılamak için değil, aynı zamânda rûhumuzun ve mânevî varlığımızın beslenmesi için de vardır. Bu nimetler, Allâh'ın kudretinin, rahmâniyetinin ve rahîmiyetinin somut işâretleridir. Her bir nimet, Allâh'ın varlığının ve birliğinin delilleri olarak karşımıza çıkar. Ancak insânlar, gündelik hayâtın karmaşası içinde ve neden-sonuç ilişkilerinin sığ düzlemine sıkışıp kaldıklarında, bu derîn hakikatleri gözden kaçırabilirler.

  • Allâh'ın Nimetlerine Karşı Derîn Şükrân ve Kulluk Bilinci: Cenâb-ı Hak'ın sunduğu bu nimetler sofrası, O'na karşı derîn bir şükrân duygusu ve kulluk bilinci geliştirmemiz için bir fırsattır. Şükrân, Allâh'ın lütûflarını tanıma ve O'nun varlığına, birliğine ve sonsuz rahmetine karşı minnettârlık gösterme hâlidir. Bu şükrân, yalnızca dil ile ifâde edilen bir teşekkürden çok daha fazlasını gerektirir; kalbin derînliklerinden gelen, eyleme dökülen ve yaşam tarzımızda kendini gösteren bir tavırdır.
  • Pratikte Şükrânın Gerekliliği: Pratikte şükrân, Allâh'ın sunduğu nimetleri korumak, onlara iyi bakmak, isrâf etmemek ve ihtiyâcı olanlarla paylaşmakla başlar. Bu, Allâh'ın bizlere verdiği nimetlerin kıymetini bilme ve bu nimetlerin birer emânet olduğu bilinciyle hareket etme anlamına gelir. Ayrıca, bu nimetleri sâdece kendi yararımız için değil, Allâh'ın rızasını kazanacak şekilde kullanmak, bu nimetlerle hayır işler yapmak ve topluma faydalı olmak da büyük önem taşır.
  • Nimetler Karşısında Sorumluluk ve Kulluk: Allâh'ın sunduğu bu geniş nimet yelpazesi karşısında, insânın sorumluluğu sâdece şükretmekle sınırlı değildir. Bu nimetler, aynı zamânda birer imtihân aracıdır. İnsân, bu nimetleri nasıl kullandığıyla hem dünyâda hem de âhirette, kendi mânevî yolculuğunu şekillendirir. Bu bağlamda, Allâh'a olan şükrânımız, O'nun emirlerine itaat etmek, yasaklarından kaçınmak ve hayâtımızı O'nun rızasına uygun bir şekilde düzenlemekle somutlaşır.

2.Ramazân-ı Şerîf ve Ulvî Ubûdiyet:

Ramazân-ı Şerîf ayı, Müslümânların yaşamında, yalnızca bir zamân dilimi olmanın ötesinde, derîn mânevî anlamlar taşıyan kutsî bir dönemdir. Bu ay, Allâh'ın sonsuz rahmet, merhamet ve lütûflarının yoğun olarak tecelli ettiği, îmân ehlinin rûhsal yenilenme ve arınma fırsatı bulduğu bir zamân dilimidir. Bedîüzzamân Hazretlerinin vurguladığı üzere, Ramazân-ı Şerîf, insânın Allâh karşısındaki mânevî statüsünü yükselten ve "Şeref-i Kerâmet"in gerçek anlamını gün yüzüne çıkaran ulvî bir ubûdiyet ve kulluk ayıdır.

  • Allâh'ın Rahmet ve Bereket Kapılarının Açıldığı Zamân: Ramazân-ı Şerîf, Allâh'ın rahmet ve bereket kapılarının ardına kadar açıldığı, günâhların affedildiği ve duâ ve ibâdetlerin kabûl edildiği bir zamân olarak tasvîr edilir. Bu dönemde, müminler, Allâh'ın rahmetine ve bereketine açılan kapılar önünde, bir nevi mânevî bir hazırlık ve bekleyiş içinde olurlar. İftâr vaktinin yaklaşmasıyla birlikte, bu bekleyiş, Allâh'ın rahmet ve lütfuna duyulan derîn bir özlem ve şükrânla birleşir.
  • Mânevî Gelişim ve İlâhî Rızaya Ulaşma Çabası: Ramazân-ı Şerîf ayı, müminler için, mânevî gelişimlerini hızlandıran ve ilâhî rızaya ulaşma çabalarını yoğunlaştıran bir dönemdir. Bu süreçte, yapılan ibâdetler, okunan Kur'ân-ı Kerîm âyetleri ve edilen duâlar, insânın iç dünyâsında bir dönüşüm meydana getirir. Mümin, bu ayda kendi iç dünyâsına daha derîn bir yolculuk yapar, Allâh ile olan ilişkisini güçlendirir ve rûhsal bir yükseliş yaşar.

3."Şeref-i Kerâmet" ve İnsânlık Onuru:

Bedîüzzamân Hazretlerinin ortaya koyduğu bu soru, insân olmanın özündeki mânevî değeri ve görevi sorgular: "Acaba böyle ulvî ubûdiyete ve şeref-i kerâmete iştirâk etmeyen insânlar insân ismine lâyık mıdırlar?" Bu soru, insânın varoluşsal amacını ve Allâh'la olan ilişkisinin niteliğini merkeze alır.

  • İnsânın Mânevî Şerefi ve Görevi: İnsân, Allâh tarafından yaratılan en şerefli varlık olarak tanımlanır. Bu şeref, sâdece bir onur meselesi değil, aynı zamânda büyük bir sorumluluğun da göstergesidir. İnsân, Allâh'ın sunduğu nimetlerin farkında olan ve bu nimetlere karşı şükrânını ifâde eden bir varlık olarak, kendisine verilen bu mânevî şerefi koruma, geliştirme ve Allâh'ın rahmetine layık bir kul olma yolunda sürekli bir çaba içinde olmalıdır. Bu, sâdece bireysel bir gelişim değil, aynı zamânda toplumsal bir iyiliğe katkıda bulunma sorumluluğunu da içerir.
  • Ulvî Ubûdiyete Katılımın Önemi: Bedîüzzamân'ın ifâdesindeki "ulvî ubûdiyet" ve "şeref-i kerâmet" kavramları, insânın Allâh'a olan derîn kulluk bilincini ve bu kulluğun nasıl yaşanması gerektiğini vurgular. İnsânın mânevî yolculuğunda bu ulvî kulluğa aktif olarak katılımı, onun mânevî olgunluğunun bir göstergesidir. Ramazân-ı Şerîf ayı gibi kutsal zamânlarda bu kulluk, oruç, namâz, zekât gibi ibâdetlerle somut bir şekilde ifâde edilir. Ancak bu ibâdetlerin ötesinde, bir yaşam biçimi olarak kulluk, Allâh'ın rızasını kazanma amacı taşır.
  • İnsânlık Onurunun Korunması ve Geliştirilmesi: İnsânlık onuru, bireyin Allâh karşısında taşıdığı mânevî değerle doğrudan ilişkilidir. Bu onurun korunması ve geliştirilmesi, Allâh'ın emirlerine itâât, yaratılanlara merhamet gösterme ve adâletli olma gibi İslâmî değerlerle uyum içinde yaşamayı gerektirir. Aynı zamânda, bireyin kendi iç dünyâsında sürekli bir muhâsebe ve arınma süreci içinde olması, bu mânevî onuru yüceltir.

4.Mânevî Gelişim ve Kendini Aşma:

Mânevî Gelişim ve Kendini Aşma, "Şeref-i Kerâmet" kavramının temel taşlarından birini oluşturur ve insânın Allâh'la olan ilişkisindeki derînliği ve kişisel gelişimin önemini vurgular. Bu süreç, insânın sâdece kendisi için değil, aynı zamânda çevresi ve toplum için de önemli bir dönüşümü temsil eder.

  • Mânevî Gelişimin Temelleri: Mânevî gelişim, Allâh'ın insân üzerindeki sonsuz lütfu ve merhametinin idrâk edilmesiyle başlar. Bu süreç, bireyin hayâtını Allâh'ın rızasını merkeze alarak düzenlemesini ve O'nun emirlerine tam bir teslimiyetle uyum sağlamasını gerektirir. Bu, insânın kendini tanıması, nefsini terbiye etmesi ve rûhsal bir olgunluğa ulaşması için gereklidir.
  • Sabır ve Şükür: Sabır, mânevî gelişim yolculuğunda karşılaşılan zorluklar ve sınavlar karşısında Allâh'a güvenmeyi ve O'na sığınmayı ifâde eder. Şükür ise, Allâh'ın verdiği nimetlerin her dâim farkında olmayı ve bu nimetler için sürekli bir minnettârlık hâlinde olmayı gerektirir. Her iki erdem de insânın Allâh karşısındaki mânevî duruşunu güçlendirir ve "Şeref-i Kerâmet"in bir yansıması olarak hizmet eder.
  • Merhamet ve Yardımseverlik: Merhamet, Allâh'ın en belirgin sıfatlarından biridir ve müminin de Allâh'ın yarattıklarına karşı merhametli olması beklenir. Bu, toplumsal sorumluluğun bir parçası olarak, ihtiyâç sâhiplerine yardım etmek, adâleti sağlamak ve toplum içinde pozitif bir değişim oluşturmak anlamına gelir. Yardımseverlik, bu merhametin pratikteki ifâdesidir ve toplumun mânevî ve maddî refâhına katkıda bulunur.
  • Kendini Aşma ve Yüksek Mânevî Makamlara Ulaşma: "Şeref-i Kerâmet"in bir parçası olarak kendini aşma, bireyin sınırlarını zorlayarak daha yüksek mânevî makamlara ulaşmayı amaçlar. Bu, sürekli bir öz-eleştiri ve kendini geliştirme sürecini içerir. Birey, bu süreçte, Allâh'ın rızasına ulaşmayı hedeflerken, aynı zamânda toplum için de olumlu bir örnek teşkil eder.

DEVÂM EDECEK İNŞALLÂH

“Acaba böyle ulvî ubûdiyete ve şeref-i kerâmete iştirâk etmeyen insânlar insân ismine lâyık mıdırlar?"

MÂNEVÎ YÜKSELİŞİN PSİKOLOJİK YANSIMALARI: BEDÎÜZZAMÂN'DAN İNSÂN OLMANIN SIRLARI

  1. İnsânın Kendini Tanıma Süreci ve Mânevî Gelişim
  2. Toplumsal Sorumluluk ve Yardımseverlik
  3. Mânevî Arayışlar ve Psikolojik Refâh
  4. Kişisel ve Toplumsal Dönüşüm

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.