Ramazân Okumaları-6

Salahattin ALTUNDAĞ

Cenâb-ı Hakk'ın rubûbiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Cenâb-ı Hak zemin yüzünü bir sofra-i nimet sûretinde halkettiği ve bütün enva'-ı nimeti o sofrada مِنْ حَيْثُ لاَ يَحْتَسِبُ bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i rubûbiyetini ve rahmâniyet ve rahîmiyetini o vaziyetle ifâde ediyor. İnsânlar gaflet perdesi altında ve esbâb dâiresinde o vaziyetin ifâde ettiği hakikatı tam göremiyor, bazan unutuyor. Ramazân-ı Şerîf’te ise, ehl-i îmân birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Sultân-ı Ezelî'nin ziyâfetine dâvet edilmiş bir sûrette akşama yakın "Buyurunuz" emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubûdiyetkârane göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli rahmâniyete karşı, vüs'atli ve azâmetli ve intizâmlı bir ubûdiyetle mukâbele ediyorlar. Acaba böyle ulvî ubûdiyete ve şeref-i kerâmete iştirâk etmeyen insânlar insân ismine lâyık mıdırlar?

Mektûbât 399 : Yirmi Dokuzuncu Mektûb/İkinci Risâle Olan İkinci Kısım

(Ramazân Risâlesi’nden)

Ramazân Risâlesi'nde yer alan "Birinci Nükte"nin, Ramazân-ı Şerîf'in derînlemesine hikmetlerini ve özgün değerlerini aydınlatma noktasında sunduğu katkı, Bedîüzzamân Hazretlerinin yazdığı Risâle-i Nûr Külliyâtı'nın genelinde gözlemlenen dinî, edebî, dilbilimsel ve akademik zenginliğin bir parçasıdır. Bu bölüm, külliyâtın daha geniş çerçevede sunmuş olduğu bilgeliğin ve içgörünün bir örneğini teşkîl eder. Bedîüzzamân'ın eserlerine yöneltilen "siyâk[1] yok", "sibâk[2] yok", "anlaşılmaz" ve "muğlak" gibi asılsız ve dayanaksız eleştiriler, aslında onun yazılarının yüzeyden öte, derînlemesine incelenmesi ve kavranılması gerektiğini de vurgular.

Bu çerçevede, Ramazân Risâlesi'nin "Birinci Nükte"si üzerinden yapılacak bir analiz, söz konusu eleştirilere karşı bilimsel ve objektif temellere dayalı bir cevâp oluşturma amacını taşır. Bu cevâp, sâdece yüzeysel iddiâlarla sınırlı kalmayıp, katı bir akademik disiplin ile edebî bir hassâsiyetin birleşimiyle oluşturulmuş olacaktır. Özellikle, Risâle-i Nûr Külliyâtı'nın edebî ve dilbilimsel boyutlarının detâylı bir incelemesi aracılığıyla, Bedîüzzamân’ın eserlerinin yalnızca dinî bir değere sâhip olmakla kalmayıp, aynı zamânda bilim, felsefe, dil ve edebiyât gibi çeşitli disiplinler açısından da büyük bir zenginlik sunduğunu ortaya koymak hedeflenir. Bu yaklaşım, eserlerin geniş bir perspektiften değerlendirilmesini sağlayarak, onların sâdece İslâmî bir çerçevede değil, evrensel bir bilgelik ve anlayış kaynağı olarak kabûl edilmesine katkıda bulunur.

DERÎNLİĞİN SESİ: RİSÂLE-İ NÛR'DA ÎMÂN, BİLİM VE SANATIN HARMONİSİ

Bedîüzzamân Hazretlerinin Risâle-i Nûr Külliyâtı, özellikle Ramazân Risâlesi'nde sunulan "Birinci Nükte" ile başlayan, dinî, edebî, dilbilimsel ve akademik derînliğiyle zengin bir içeriğe sâhiptir. Bu eserler, İslâmî ilimler ve mânevîyât alanında kapsamlı bir bilgi sunmanın yanı sıra, edebiyât ve dilbilim disiplinlerine de önemli katkılarda bulunur. Bedîüzzamân’ın dil ve anlatımı, derîn teolojik ve felsefî konuları ele alırken edebî bir ustalık ve dilbilimsel bir incelik sergiler.

Eserler, sıkça "siyâk yok", "sibâk yok", "anlaşılmaz" ve "muğlak" gibi eleştirilere maruz kalmasına rağmen, her okunuşunda farklı katmanların keşfedilmesine imkân tanıyan bir yapıya sâhiptir. Bedîüzzamân’ın yazıları, Kur’ân-ı Kerîm’in ve İslâmî metinlerin geleneksel yorumlarını derînleştirirken, aynı zamânda modern okuyucuya hitâp eden bir dil ve üslûp kullanır. Bu, eserlerin hem târihi hem de çağdaş bağlamlarda anlamlı kalmasını sağlar. Örneğin, "Sofra-i nimet" gibi metaforlar, Allâh’ın lütfunu ve cömertliğini tasvîr ederken, okuyucuya hayâtın ve var oluşun daha derîn bir kavrayışına ulaşma fırsatı sunar.

Risâle-i Nûr'un edebî ve dilbilimsel zenginliği, okuyucuya sâdece zihinsel bir egzersiz sunmakla kalmaz, aynı zamânda rûhsal bir derînlik ve içsel bir arınma imkânı da verir. Bedîüzzamân'ın ifâdeleri, yalnızca zâhirî anlamda değil, aynı zamânda bâtınî ve rûhânî boyutlarda da okuyucuyu etkiler. Bu, eserlerin, her bir okuyucunun kendi iç dünyâsında ve mânevî yolculuğunda benzersiz ve kişisel keşifler yapmasına imkân tanır.

Akademik ve bilimsel bir perspektiften, eserlerin içerdiği kavramlar ve temalar, sâdece dinî bir öğreti setini sunmakla kalmaz, aynı zamânda okuyucunun kâinâtla ve içsel benliğiyle olan ilişkisini derînleştiren zengin bir felsefî ve psikolojik alt yapı sağlar. Risâle-i Nûr, dilbilim ve edebiyâtın ötesine geçerek, okuyuculara yaşamın temel soruları üzerine düşünme fırsatı verir ve bu soruların cevâplarını kendi yaşam öykülerinde ve mânevî arayışlarında aramaya yönlendirir.

Bedîüzzamân Hazretlerinin Risâle-i Nûr Külliyâtı, sâdece dinî bir mîrâsın taşıyıcısı olmakla kalmayıp, dil ve anlatımın sınırlarını zorlayarak, okuyucuya sürekli yeni keşifler sunan bir yapıya sâhiptir. Eserlerin dilbilimsel ve edebî zenginliği, okuyucuları defâlarca üzerine düşünmeleri ve her seferinde yeni katmanları keşfetmeleri için teşvîk eder. Bu, Risâle-i Nûr Külliyâtı'nın, yalnızca dinî bir metin olmanın ötesinde, evrensel bir bilgelik ve anlayışın kapılarını aralayan bir eser olduğunu gösterir.

Bedîüzzamân Hazretlerinin yazdığı ve bir şâheser olan Risâle-i Nûr Külliyâtı'nın edebî, dilbilimsel ve akademik derînliğini ispatlamak için, somut örnekler ve analizlerle desteklenen bir yaklaşım benimsemek gerekmektedir. Bu, eserlerin içeriğini, dilini ve kullanılan metaforları derînlemesine inceleyerek yapılabilir. İşte bu bağlamda, Risâle-i Nûr Külliyâtı'nın değerini kanıtlamaya yönelik bazı detâylar:

  1. Edebî ve Dilbilimsel Derînlik: Bedîüzzamân’ın eserleri, zengin metaforlar, alegoriler ve semboller kullanır. Örneğin, "Birinci Nükte"de geçen "sofra-i nimet" metaforu, Allâh’ın insânlara sunduğu nimetlerin çeşitliliğini ve bolluğunu anlatır. Bu metafor, Allâh’ın cömertliğini ve insânın bu nimetlere karşı şükrânını ifâde eden derîn bir anlam taşır. Edebiyât ve dilbilim açısından, bu tür kullanımlar, metnin çok katmanlı yapısını ve sembolizmin gücünü gösterir. (Ramazân Risâlesi’nin “Birinci Nükte”si özelinde, Risâle-i Nûr’un, Edebiyât ve Dilbilim açısından derînlemesine bir analizini ilerleyen günlerde yazacağız inşallâh.)
  2. Teolojik ve Felsefî Analiz: Risâle-i Nûr, İslâmî öğretilerin derînlemesine analizini sunar. Eserler, insânın varoluş amacı, Allah ile ilişkisi ve âhiret hayâtı gibi konuları ele alır. Bedîüzzamân’ın eserleri, bu konuları akılcı argümanlar ve Kur’ân-ı Kerîm âyetleriyle destekleyerek, okuyucunun hem zihinsel hem de rûhsal düzeyde tatmin olmasını sağlar. Bu yaklaşım, eserlerin sâdece dinî değil, aynı zamânda felsefî bir derînliğe sâhip olduğunu kanıtlar. (İlerleyen günlerde; Teoloji ile Felsefe Biliminin özellikle Kuantum Bilinci, Egzistansiyalizm yani Varoluşçuluk, Rasyonalizm yani Akılcılık, Realizm yani Gerçekçilik, Fenomenoloji yani Olgu Bilimi, Empirizm yani Deneycilik, Libertaryenizm gibi alt dallarıyla Ramazân Risâlesi’nin “Birinci Nükte”sindeki hikmetleri derînlemesine ele alacağız inşallâh)
  3. Akademik İlgi ve Çalışmalar: Risâle-i Nûr'un akademik çevrelerdeki incelenmesi ve üzerine yapılan çalışmalar, eserlerin önemini ve etkisini gösteren somut bir delîldir. Dünyâ genelinde birçok üniversitede Bedîüzzamân Said Nûrsî ve Risâle-i Nûr Külliyâtı üzerine tezler yazılmış, konferanslar ve seminerler düzenlenmiştir. Bu akademik ilgi, eserlerin derînliğini ve geniş kapsamlı etkisini kanıtlar niteliktedir.
  4. Eserlerin Çok Katmanlı Yapısı: Risâle-i Nûr'un her okunuşunda farklı anlamların ve katmanların ortaya çıkması, eserlerin derînliğini gösterir. Bu, Bedîüzzamân’ın dil ve anlatımındaki ustalığının bir göstergesidir. Eserler, sâdece ilk okunuşta anlaşılan zâhirî anlamlar sunmakla kalmaz, aynı zamânda okuyucunun düşünme ve tefekkür etmesini sağlayan bâtınî ve rûhânî boyutlar da içerir.

Bu örnekler ve analizler, Risâle-i Nûr Külliyâtı'nın dinî, edebî, dilbilimsel ve akademik açıdan derîn ve zengin bir içeriğe sâhip olduğunu kanıtlar niteliktedir. Bedîüzzamân’ın eserleri, yalnızca İslâmî ilimler ve mânevîyât alanında değil, aynı zamânda edebiyât, dilbilim ve felsefe disiplinlerine de önemli katkılarda bulunmuştur. Bu, eserlerin çok yönlü değerini ve önemini somut bir şekilde ortaya koyar.

Sonuç olarak, Bedîüzzamân Hazretlerinin Risâle-i Nûr Külliyâtı, sâdece İslâmî bilginin derînliklerini araştıran bir eser olmanın ötesinde, edebî, dilbilimsel ve akademik boyutlarıyla da zengin bir içerik sunar. Bu eserler, dinî ve mânevî öğretileri, yüksek edebî kalite ve dilbilimsel incelikle birleştirerek, okuyucuların hem zihinsel hem de rûhsal düzeyde büyümelerine katkıda bulunur. Eserlerin ele aldığı teolojik ve felsefî konular, akılcı argümanlar ve Kur’ân-ı Kerîm âyetleriyle desteklenerek, insânın varoluşu ve kâinâtla olan ilişkisi üzerine derîn düşüncelere sevk eder.

Akademik çevrelerdeki ilgi ve üzerine yapılan çalışmalar, Külliyâtın sâdece dinî bir öğreti seti olmadığını, aynı zamânda evrensel bir bilgelik ve anlayış kaynağı olduğunu gösterir. Her okunuşta yeni katmanların ve anlamların keşfedilmesi, eserlerin dil ve anlatımındaki ustalığı ve çok katmanlı yapısını ortaya koyar. Risâle-i Nûr Külliyâtı, okuyuculara yaşamın temel soruları üzerine düşünme ve kendi yaşam öykülerinde ve mânevî arayışlarında bu soruların cevâplarını arama fırsatı verir.

Bedîüzzamân Hazretlerinin bu değerli eserleri, okuyucuları defâlarca üzerine düşünmeye ve her seferinde yeni keşifler yapmaya teşvîk ederek, yalnızca dinî bir metin olmanın ötesinde, zengin bir bilgi ve anlayış kaynağı olarak kalmaya devâm eder.

RAMAZÂN-I ŞERÎF'İN HİKMETLERİ ÜZERİNE ÇOK YÖNLÜ BİR İNCELEME

DEVÂM EDECEK İNŞALLÂH

[1] Siyâk: Arapça kökenli bir kelime olup, genellikle târih, edebiyât ve dil biliminde kullanılır. Temel anlamı "bağlam", "kontekst" veyâ "arka plân" olarak ifâde edilebilir. Bir olâyın, durumun veyâ sözün anlamını doğru bir şekilde anlayabilmek için onun gerçekleştiği veyâ söylendiği bağlamı veyâ şartları göz önünde bulundurmayı ifâde eder. Siyâk, bir ifâdenin anlamını belirlerken, o ifâdenin içinde bulunduğu cümle, paragraf veyâ daha geniş metin içindeki konumuna ve ilişkisine dikkât etmeyi gerektirir. Bu, özellikle târihi metinleri, şîîrleri veyâ dinî metinleri yorumlarken önemli bir kavramdır. Metinlerdeki ifâdelerin doğru anlaşılması için siyâk ve sibâk (önce gelen metin veyâ durum) birlikte değerlendirilir. Bu, metinlerin daha doğru ve derinlemesine anlaşılmasını sağlar, yanlış yorum ve anlam kaymalarının önüne geçilmesine yardımcı olur.

[2] Sibâk: Genellikle "önce gelme" veya "öncül" anlamına gelen bir terîmdir ve Arapça kökenlidir. Edebiyât, dilbilim ve târih gibi alanlarda kullanılır ve bir olâyın, ifâdenin veya metnin bağlamını anlamak için önem taşır. Sibâk, bir metin içindeki bir ifâdenin ya da olâyın öncesinde gelen kısımları, yâni onu hazırlayan, zeminini oluşturan veya anlamını etkileyen önceki bağlam veya olâyları ifâde eder. Bu kavram, metnin ya da olâyın daha iyi anlaşılabilmesi için, onun öncesiyle olan ilişkisinin incelenmesini gerektirir. Siyâk ile birlikte değerlendirildiğinde, sibâk metnin veya konuşmanın daha geniş bir perspektiften anlaşılmasına imkân tanır. Siyâk, bir ifâdenin bulunduğu mevcut veya sonraki bağlamını incelerken, sibâk ifâdenin geldiği önceki bağlamı inceler. Bu iki kavram, metinlerin veya söylemlerin derinlemesine analiz edilmesi ve doğru bir şekilde yorumlanması için birlikte kullanılır.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.