Merakı Terbiye Sanatı: İşaretin Kısalığı, Niyetin Derinliği

Salahattin ALTUNDAĞ

İŞARETLERİN İZİNDE - EMİRDAĞ’DAN KELİME KELİME BİR YOLCULUK (06)

“Ben de gayet muhtasar bazı işaretler nev'inde, Risale-i Nur şakirdlerinin meraklarını ta'dil etmek niyetiyle beyân ediyorum.”

Emirdağ Lâhikası-I Sayfa: 56 - 58[1]

Yolculuğumuzun önceki menzillerinde, kalbin kapısını çalan o ilhâmî fısıltının ağırlığını (“mânen ihtâr edildi”) ve o mânevî hekimin acil teşhisinin (“zararlarını beyân eyle”) ciddiyetini hissetmiştik. Şimdi o hekim, hastalığı haber verdikten sonra, şifanın sırrını, o ilacın kalbe nasıl sunulacağını fısıldıyor. Ve anlıyoruz ki, hakikatin şifası yalnız ne söylediğinde değil, nasıl söylendiğinde gizlidir. Bu cümle, işte bu ince sanatın, bu şefkatli pedagojinin ta kendisidir. Çünkü bu ses, zorlayan bir emir değil, ruhu çağıran bir dâvettir. Aklı boğan bir bilgi seli değil, şaşırmış pusulayı yeniden istikamete çeviren bir ayardır. Ve bu nâzenin dâvetin kalbinde, açılmayı bekleyen sırlı kapılar vardır.

1. USÛLÜN SIRRI: “GAYET MUHTASAR BAZI İŞARETLER NEV’İNDE”

Neden bu kadar hayatî bir mesele, sayfalar dolusu izâhlarla değil de “gayet muhtasar işaretlerle” anlatılıyor? Çünkü bu usûlün kendisi, bir dersten öte, bir terbiyedir.

  • İşaretin Gücü: İşaret, yolun kendisi değil, yolu gösteren levhadır. Hakikati hazır bir lokma olarak sunmaz; okurun aklını ve kalbini o hakikate doğru bir yolculuğa çıkarır. Uzun izâhlar aklı doyurur ama kalbi tembelleştirir. Kısa işaret ise, bir tohum gibi kalbe düşer ve orada okurun tefekkürüyle yeşerir, boy atar.
  • Muhtasar Olmanın Hikmeti: Çağımızın “geniş” ve “karışık” bilgi fırtınasına karşı en güçlü sığınak, “muhtasar” ve “öz” hakikattir. Dış dünya, zihnimizi binlerce lüzumsuz ayrıntıyla doldurarak bizi boğarken, hakikat terbiyesi az sözle çok mânâya kapı açar. Bu, bir nevi mânevî minimalizmdir: Gürültüyü azalt, mânâyı çoğalt. Bir okyanusu bir damlaya sığdırma sanatıdır.
  • Şakirdin Portresi: Bir Metot, Bir Ayna: Bu cümledeki pedagojik usûl, aynı zamanda bir ayna tutar ve bir Nur Talebesinin kim olması gerektiğini, onda bulunması beklenen vasıfları tarif eder. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, hakikati muhtasar işaretlerle sunarken, aslında karşısında nasıl bir muhatap görmek istediğinin de portresini çizer. Bu portredeki talebe şu özelliklere sahiptir:
    • Pasif Bir Dinleyici Değil, Aktif Bir Kâşiftir: Hakikat ona hazır bir lokma olarak sunulmaz; çünkü o, önüne konulanı ezberleyen değil, işaret levhalarını takip ederek kendi yolculuğuna çıkan bir kâşiftir. Onun görevi, sadece dinlemek değil, bizzat tefekkür etmek, aklını ve kalbini kullanarak mânânın derinliklerine dalmaktır.
    • Ezberci Değil, Mânâ Bahçıvanıdır: Kısa işaret, onun kalbine ekilmiş bir tohumdur. O, bu tohumu kendi tefekkür suyuyla besleyip yeşerten, büyüten ve meyveye durduran bir bahçıvandır. O, bilgiyi depolayan bir ambar değil, mânâyı üreten bir tarladır.
    • Zekâvetine ve Kalbine Güvenilendir: Üstad Hazretlerinin, "anlamasında zahmet çekeceksiniz, zekâvetinize güveniyorum" demesi, bu talebe tanımının anahtarıdır. O, aklına ve kalbine güvenilen, zorluk karşısında yılmayan, zihnî bir çabayla hakikate ulaşmanın lezzetini bilen bir yolcudur. Bu usûl, talebeyi onurlandırır ve ona sorumluluk yükler. Dolayısıyla, bu metot sadece bir öğretme sanatı değil, aynı zamanda bir talebe yetiştirme, ideâl bir şakird profili inşa etme sanatıdır.

2. HEDEFİN SIRRI: “MERAKLARINI TA’DİL ETMEK”

Bu ifadenin kalbi, işte bu iki kelimede atar: Merakı ta’dil etmek. Emir, “merakı yok etmek” değildir, çünkü merak, insanın fıtratına yerleştirilmiş, onu öğrenmeye ve keşfetmeye iten ilâhî bir motordur. Tehlikeli olan motorun kendisi değil, rotasının şaşmasıdır. “Ta’dil etmek” ise, bozulan bir ayarı düzeltmek, bir pusulanın ibresini yeniden doğru yöne çevirmek demektir.

  • Merakın Ayarı: İnsan, fıtratı gereği acâyip ve harika olanı merak eder. Hazret-i Üstadımız, mektubun devamında bu noktaya parmak basar: İnsan, kendi mu’cizevî yaratılışını merak etmez de iki başlı bir insan görse hayretle seyre dalar. İşte “ta’dil”, bu ayarı düzeltmektir. Merakın ibresini, geçici, fâni ve çoğu zaman zararlı olan siyâset ve âfâkî boğuşmalardan; ebedî, hakiki ve ruhu besleyen tefekkür sahasına çevirmektir. Merakını bir arının hayatına, bir üzüm salkımının yaratılışına veya kendi kalbinin derinliklerine çevirebilen insan, en büyük hazineyi bulmuş demektir.
  • Sarhoşluktan Uyanışa: Âfâkî hadiselerin merakı, “sarhoşâne bir gaflet” verir. Kişiyi kendi hakiki vazifelerinden ve içsel acılarından anlık olarak uzaklaştıran bir uyuşturucudur. Merakı ta’dil etmek ise, bu sarhoşluktan uyanıp, hakiki ve ruhânî zevklere yelken açmaktır. Bu, tüketici bir meraktan, üretici ve tefekkürî bir meraka hicret etmektir.

3. KALBİN SIRRI: “NİYETİYLE BEYÂN EDİYORUM”

Her eyleme ruhunu veren niyettir. Şefkatli Üstadımız, bu işaretleri kuru bir bilgi aktarımı olarak değil, kalbindeki şefkat ve koruma niyetiyle sunduğunu özellikle belirtir. Bu, dersin bir sevgi ve himâye atmosferi içinde verildiğini gösterir. Muhatap, sadece bir öğrenci (“şakird”) değil, aynı zamanda korunması gereken bir “kardeş”tir. Bu niyet, söylenen sözü bir emirden çıkarıp şefkatli bir ikâza, bir yol arkadaşının samimi bir tavsiyesine dönüştürür.

4. BUGÜNE BAKAN YÖN: ALGORİTMALARIN KAÇIRDIĞI MERAKI TERBİYE ETMEK

“Radyonun mâlâyâniyâtı” bugün yerini, merakımızı bizden daha iyi tanıyan ve onu kendi hedefleri için manipüle eden algoritmalara bıraktı. Sonsuz kaydırma ekranları, bitmeyen bildirimler ve “son dakika” girdapları, merakımızı “ta’dil etmek” yerine onu ifsad etmek (bozmak) için tasarlanmıştır.

O halde, bu mânevî reçeteyi modern bilimin ışığında, bugünün dijital diyetine uyarlayalım:

  1. Huşû Mikro-Ânı (60 Saniyelik Sükûnet Ritüeli): Güne veya önemli bir işe başlamadan önce, 60 saniyeliğine durun. Pencereden gökyüzüne, bir yaprağın detayına veya odadaki bir nesneye bakın. O ânın genişliğini ve sizi aşan o varlık tecellisini fark edin. Araştırmalar, bu kısa "huşû/hayret (awe)" anlarının, insanın zaman algısını genişleterek aceleciliği azalttığını ve sabrı artırdığını gösteriyor.[2] Böylece kişi kendini "zamanca daha zengin" hissederek vaktine daha iyi hükmediyor.
  2. Muhtasar İşaretler ve Niyet Kuralları: Üstad'ın "muhtasar işaret" metodu, psikolojideki "uygulama niyetleri" (implementation intentions) tekniğiyle büyük bir paralellik taşır. Bu teknik, "Eğer X olursa, o halde Y yapacağım" şeklinde basit planlar kurmaktır.[3] Her sabah kendinize bir "muhtasar işaret" kartı hazırlayın: "Bugün şu hakikati arıyorum: ..." Ve altına bir niyet kuralı ekleyin: "Eğer sosyal medyaya girme isteği gelirse, o halde 5 dakika tefekkür metnimi okuyacağım." Bu kısa planlar, irade gücünüze yüklenmeden davranışlarınızı otomatikleştirir.
  3. Merakı Ta'dil Egzersizi ve Kıymet Defteri: Gün içinde merakınızın nereye doğru aktığını bilinçli olarak fark edin. Algoritmaların sizi sürüklediği bir polemiğe kapıldığınızı hissettiğiniz ân, durun ve kendinize sorun: "Bu merak, kalbime ve vaktimin bereketine ne katıyor?" Sonra bilinçli bir kararla merakınızı daha hayırlı bir yöne "ta’dil edin." Zaman yönetimi üzerine yapılan geniş çaplı bir meta-analiz, düzenli planlama ve önceliklendirme pratiklerinin sadece performansı değil, psikolojik iyi oluşu da anlamlı şekilde artırdığını göstermektedir.[4]
  4. Şükürle Kapanış: Gün sonunda 1-2 dakikanızı ayırarak "Bugün şu iki noktada lütfu tanıdım..." diye düşünün veya yazın. Yapılan çalışmalar, şükür duygusunun anlık hazza koşma eğilimini törpüleyip sabrı artırdığını, yani "iktisadî aceleciliği" düşürdüğünü ortaya koyuyor[5]. Bu, merakımızı fâni olandan bâki olana çevirme egzersizidir.

SONUÇ

Ben de gayet muhtasar bazı işaretler nev'inde, Risale-i Nur şakirdlerinin meraklarını ta'dil etmek niyetiyle beyân ediyorum” cümlesi, bir bilginin nasıl aktarılması gerektiğine dâir zamana meydan okuyan bir derstir. Hakikat, dayatılmaz, işaret edilir. Merak, köreltilmez, terbiye edilir. Nasihat, emirle değil, niyet ve şefkatle kalbe ulaştırılır. Bu sırları anlayan, çağımızın en büyük fırtınasında bile kalbinin pusulasını ve vaktinin bereketini koruyacak mânevî bir sığınak inşa etmiş demektir.

Bir sonraki yazı: “MESELE ÇOK GENİŞ”
Hudutsuz haber denizinde neden boğuluyoruz? Genişliğin ürettiği bilişsel yük, analiz felci ve dağınık kalp… Çâre: hudut koymak, vazifeyi daraltmak, vakti korumak.

Yeniden buluşmak duâsıyla, Allah’a emânet olunuz.

NOTLAR VE KAYNAKÇA

[1] Nûrsî, B. S. (1989). Risale-i Nûr Külliyâtı (Emirdağ Lâhikası-I). İstanbul: Envar Neşriyât.

[2] Rudd, M., Vohs, K. D., & Aaker, J. (2012). Awe expands people’s perception of time, alters decision making, and enhances well-being. Psychological Science, 23(10), 1130–1136.

[3] Gollwitzer, P. M. (1999). Implementation intentions: Strong effects of simple plans. American Psychologist, 54(7), 493–503.

[4] Aeon, B., Faber, A., & Panaccio, A. (2021). Does time management work? A meta-analysis. PLOS ONE, 16(1), e0245066.

[5] DeSteno, D., Li, Y., Dickens, L., & Lerner, J. S. (2014). Gratitude: A tool for reducing economic impatience. Psychological Science, 25(6), 1262–1267.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.