Said Özdemir ağabey’den özür diliyorum!-2

İbrahim KAYGUSUZ

Şimdi sıra bende…

Önce kendi kendimi bütün “nur talebelerine” ihbar ediyorum:

“Ben yazdığım “Bediüzzaman’ın Sadık ve Kahraman Talebesi Zübeyir Gündüzalp, Hayatı-Mefkûresi” kitabımda, Bediüzzzaman’ın büyük senasına mazhar olmuş ve yukarıda hayatından kısmen kareler aktardığım Said Özdemir Ağabey’le görüşmeden onunla ilgili yanlış şeyler yazdım ve haddimi aştım…”

Bütün nur talebelerinin huzurunda bu büyük ağabeyden özür diliyorum ve vefat etmeden önce bana hakkını helal etmesini istiyorum…

Ayrıca…

Dar-ı ahrete irtihal etmiş Gül Fabrikasının ser kâtibi, kerametli kalem sahibi, nurun şahs-ı manevisinin çok ehemmiyetli bir mümessili ve Cenab-ı Hakkın nimetlerine mazhar Husrev Ağabeyden!

Bitmedi…

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin duasına mazhar olmuş, nurun muallimi, tavizsiz kahraman, yiğit Nurcu Mehmet Kayalar Ağabeyden!

Bütün nur talebelerinin huzurunda özür diliyorum!

Dar-ı ahrette hepinizi şahit yaparak onlara: “Sizlerden özür diledim, sizin hakkınızda yazdıklarımı gençliğime ve heyecanıma bağışlayın, bağışlayıcı olacağınızı ümid ediyorum!” diyeceğim…

Ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a: ”Ya Erhamerrahimin bu günah ve kusurumu bağışla…” diyeceğim!

BİR BAŞKA FASIL

Tarih 7 Nisan 2012…

Mardin Kızıltepe’deyiz.

Molla Mehmet Aydın’ın Medresesi’nde.

Mardin Artuklu Üniversitesi, Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı birlikteliği ile Milliyet Fikri ve Kürt Meselesi Sompozyumu tebliğimi sunduğum günün akşamı bu “cud ve seha kahramanı nur talebesi”nin medresesinde ziyafetteyiz, ziyafetten sonra derse gideceğiz.

Abdurrahman Iraz Ağabey’e daha önce demiştim: “Beni bu yükten kurtar!” diye.

Bir yolunu bulup binlerce kişinin arasında Said Özdemir Ağabey’i bu medresenin bir odasında yalnız başına tutmasını becerdi.

Kendisine dua ediyorum…

Hâlbuki Said Ağabey oradan dershaneye geçip ders okuyacaktı!

Yüzlerce kişiye bekleterek hukuklarına girme pahasına Said Özdemir Ağabey, Abdurrahman Iraz Ağabey ve ben üçümüz bu medrese odasında yalnız kaldık.

Yaşanan diyaloğu aynen aktarıyorum:

Önce eğilerek beni tanımayan Said Özdemir Ağabeyin ellerini öptüm, önünde oturdum.

Abdurrahman Iraz: “Said Ağabey, bu kardeşimizi tanıyor musunuz?”

Said Özdemir :”Hayır tanımıyorum”

Abdurrahman Iraz:”Bu İbrahim Kaygusuz!”

Said Özdemir:” Öyle mi, isminden hatırladım!”

Abdurrahman Iraz: ”Bu kardeşe yazdıklarını düzeltmek şartı ile hakkınızı helal edeceksiniz değil mi?”

Said Özdemir: “Tabii ki… Yaptığı yanlışı düzeltirse elbette ki!”

Dünyalar beni olmuştu!...

Yazdığım bu kitapla ilgili birkaç sene önce sadece bir mail almıştım, menfi anlamda, o da Said Ağabeyle ilgili idi ve başka bir nur talebesi tarafından gönderilmişti. O kişiyi hala tanımıyorum. İsmini ve adresini bilerek almamıştım, nefsim devreye girmesin diye.

Sonra kendisini ziyarete giden bazı dost, kardeş ve ağabeylere Said Ağabey rahatsızlığını dile getirmişti.

Bunlar da bana ulaştığı gün böyle bir buluşmanın yollarını aradım ve Rabbime hamdolsun böyle sonuçlandı.

Sonra Ağabeyim Hanifi Kaygusuz Ankara’da olduğu ve Said Ağabey’in ev derslerine devam ettiği için sonraki süreç kolay oldu.

Geçen sene yukarıda dile getirdiğim gibi “Said Nursi Ankara Günleri” programı için Ankara’da idim. Said Ağabey de aynı programda idiler. Programın açılış duasını kendileri yapmıştı, Abdullah Yeğin Ağabey de programda vardı. Said Ağabey, o programda bana dua ettiklerini söylediler, son derece mütehassis olmuştum.

Beni artık tanıyordu ve karşılaştığımız her seferinde bana dua ettiklerini ifade ederek, şefkatini esirgemiyordu.

Son karşılaştığımızda bana: “Kardeş, fotokopiler elimde, bitirince teslim edeceğim” demişti.

Kitabın kendisi ile ilgili bütün sayfalarını fotokopi çekerek verdiğimiz Said Ağabey, sayfaları tek tek kontrol ederek, üzerine notlar düşerek, yanlışların üzerini çizerek ve olması gerekeni de bir dosya haline getirerek tarafıma teslim ettiler.

Ve ilk adımı Risale Haber’de atıyoruz.

Daha sonra yeniden basacağımız kitabın içeriğinde ilgili yanlışlar düzeltilmiş olacak ve Said Ağabey’in verdiği yeni güzel bilgiler de okuyucularla paylaşılmış olacak inşallah.

Tabii ki Husrev Ağabey ve Mehmet Kayalar Ağabeyle ilgili olanlar da…

Şimdi kitaptaki Said Özdemir Ağabeyle ilgili yazılanlardan yanlış olanları ve bu kısımlara ait Said Ağabey’in düzelttirdiklerini aşağıdaki satırlarda olduğu gibi aktarıyorum:

İlgili yanlış kısımlar, kitabın 262. sayfasından itibarendir.

ZÜBEYİR AĞABEYİN ANKARAYA GELİŞİ

Sayfa 262: “Ankara’da Bediüzzaman’ın vefatından önce ciddi bir hizmet başlamış ve Risale-i Nur’lar orada basılmıştı. Atıf Ural ve Mustafa Türkmenoğlu ilk defa Cebeci’de toprak bir ev tutarak Ankara’daki ilk temelleri atmışlardı. Atıf Ural, Mustafa Türkmenoğlu ve Said Özdemir gibi talebeler hizmetlerine devam ederken, Bediüzzaman Mustafa Sungur, Abdullah Yeğin gibi talebelerini de oraya göndererek, hizmetlerin inkişafına güç vermişti.

Said Ağabey, “Abdullah Yeğin o zaman başka yerde hizmetine devam ediyordu” diyerek, Abdullah Ağabey’in o tarihlerde Ankara’da bulunmadığını dile getiriyor.

Sayfa 263:“Bediüzzaman’ın vefatından sonra Hacı Bayram civarındaki Yirmi yedi Numarada, Bend Deresinde ve Ulus’taki Murat Lokantasının çatı katında hizmetler devam ediyordu.

Zübeyir Gündüzalp, Bediüzzaman’ın vefatından takriben beş-altı ay sonra Ankara’ya gelerek yerleşir ve bir seneden fazla kalır. Aslında Gündüzalp’in niyeti İstanbul’a gitmek ve orada kalmaktır, ama ‘kaderin sevki’ ile Ankara’ya gider ve orada kalmaya niyet eder.”

Said Ağabey bu ifadelerin ay sayısı itibarı ile doğru olmadığını söyleyerek bu ifadeleri şu şekilde düzeltmektedir: “Zübeyir Ağabey Üstadın vefatından 5-6 ay sonra değil, Urfa’dan Isparta’ya geçmesinden hemen sonra gelmiştir Ankara’ya.  5-6 ay sürmemiştir. Isparta valisi kendilerinin orada kalmalarına izin vermemiştir”

Sayfa 264: ”Böylece Hacı Bayram’daki kapı numarası 27 olan Yirmiyedi Numara isimli dershanede kalarak hizmet etmeye başlıyor.” ifadelerime karşılık Said Ağabey şöyle bir cümle yazmışlardır:

“İlk önce Said Özdemir’in Bend Deresindeki dershanesinde kendisine hususi bir oda tahsis edildi ve Zübeyir Ağabey senelerce bu odada kaldı. Biz Zübeyir Ağabeyle 7-8 sene burada birlikte hizmet ettik. Sonrasında ise 27 Numara’da hizmetlerine devam etti”

“KÜLLİYEN YALANDIR”

Kitabın devamındaki sayfalarda, “Zübeyir Ağabey’in bazı gelişmelerden sonra Ankara’dan ayrıldığı”  ile ilgili dile getirdiklerimi Said Ağabey, “Külliyen yalandır” diyerek bu ifadelerin doğruyu yansıtmadığını dile getirmektedir.

Olayı, bizzat yaşayan ağabeyimizin ifadeleri doğrultusunda düzeltiyor ve kendisinden özellikle bir daha özür diliyorum.

“Gündüzalp, Ankara’da iken, kaldığı Yirmiyedide büyük hizmetlere ve fütuhatlara sebep olmuştu.”

Said ağabey bu cümledeki “Yirmi Yedi” ifadesinin doğrusunun “Bend Deresi” olduğunu yazmaktadır.

GÜNDÜZALP BÜTÜN MEKTUPLARI SAİD ÖZDEMİR’E TESLİM EDİYOR

Said Ağabey, kitabın 265. sayfasının tamamını ayrı ayrı kareler içine alarak maddeleştirmiş ve bu maddelere tek tek cevap vermiştir. Said Ağabey’in maddeleştirerek yazdırdığı cevabi cümleleri aynen aktarıyorum:

1-O dönemde  “ferdi hareketler“ yok, tam tersi birbirlerine uhuvvet ve muhabbetle sarılarak hizmetlerini devam ettiriyorlardı.

2-Zübeyir Gündüzalp’in Ankara’da kalmasını Said Özdemir arzu ediyordu ve onun kendi dershanesinde kalmasını sağladı.

3-Bediüzzaman Hazretlerinin vefatından sonra Zübeyir Gündüzalp, Bediüzzaman’ın bütün mektuplarını bizzat getirip Said Özdemir’e teslim etti. Bu mektuplar halen Said Özdemir’in kütüphanesinde olup onlar için büyük bir arşiv yapılmaktadır.

Hulusi Yahyagil vefatından 15-20 gün evvel Said Özdemir’i Elazığ’a çağırdı. Hulusi Abi Üstadın Barla’da iken gönderdiği mektupları çıkardı ve beraber o mektupları tetkik ettiler. Hulusi Bey “Bu mektupların bir kısmını Barla Lahikası’nın sonuna neşret” dedi ve “Diğerleri ile birlikte sonra Barla Mektupları olarak neşredersiniz” diye vasiyet etti…

“SAİD ÖZDEMİR’İN HİÇBİR ZAMAN SİYASİ BİR TAVRI OLMAMIŞTIR”

4-Vakıa Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nur’un neşri hususunda Said Özdemir’e bir vekâlet verdi, Fakat Said Özdemir bu vekâleti hiçbir zaman bir tercih sebebi olarak görmemiştir. Bilakis Üstadın vefatından sonra Üstadın vekili olarak Zübeyir Gündüzalp’i kabul ediyor ve o şekilde hareket ediyordu. Said Özdemir’in hiçbir zaman siyasi bir tavrı olmamıştır. Bilakis bazı ağabeylerin o zaman Adalet Parti’li olmalarına karşı kendisi hiçbir zaman bir partiye taraftar olmamış, daima nur talebeliğinde kalmayı tercih etmiştir.

“HİZMET EDEN İNSANLARIN ALEYHİNDE BULUNMAK ÜSTADIN HÜSN-Ü NİYETİNE UYMAZ”

Sayfa 280: İsmail Anbarlı anlatıyor:“1961 veya 1962’nin başları idi. Zübeyir Ağabey, Ankara da Said Özdemir Ağabeyin evine bitişik olan ve bir müddet dershane olarak kullanılan yere bütün ağabeyleri çağırmıştı. Ağabeylerle toplantı yapmak için, onları çağırdı. O günkü gündem maddesi Hüsrev ve Mehmed Kayalar Ağabeylerin aldıkları vaziyetler idi.”

Bu paragrafın bulunduğu sayfaların genelinde bu anlamda Kayalar Ağabey ve Husrev Ağabey’le ilgili haddini aşan bir üslup kullanılmıştır. İnşaallah bu iki ağabeyle ile ilgili cümleler bir sonraki baskıda doğru bir sınıra çekilecektir.

Said Ağabeyin yukarıya aldığımız bu paragraf için yazdırdığı cümlesini aynen aşağıya alıyorum:

“Mehmet Kayalar yıllarca Diyarbakır’da Risale-i Nur hizmetleri yapmış, Üstadın takdirlerini kazanmış bir nur talebesidir. Böyle hizmet eden bir kimsenin aleyhinde bulunmak Üstadın daima müsbet hareket ve hüsn-ü niyetine uymayan bir haldir. Menfi halleri yazmakla diğer insanlarda menfi anlayışlara sebep olduğu gibi Üstadın ve nur talebelerinin daima af ve saf olan ahlak ve faziletlerine uygun olmaz.”

Said Ağabey, devamındaki sayfalarda tamamını merhum İsmail Ambarlı Ağabey’den aktardığım üç paragraflık ifadelerin hepsini kabul etmeyerek üzerini çizmişlerdir.

Bu paragraflar, yeniden basılacak olan kitapta yer almayacaktır.

“SAİD ÖZDEMİR ZÜBEYİR AĞABEY’E ODA TAHSİS ETMİŞTİR”

Kitabın 282. ve 285. sayfalarında yer alan haddini aşan yorum cümlelerime Said Ağabeyin verdiği doğru cevap şöyledir: “Zübeyir ağabey daha önce bahsedildiği gibi Ankara’ya Isparta’dan geldiğinde Said Özdemir ona Bend Deresi’ndeki dershanede bir oda tahsis etti ve Zübeyir Gündüzalp yıllarca bu odada kaldı ve Said Özdemir ile senelerce beraber hizmetine devam etti. Dolayısıyla orada bana atfedilen cümleler bana ait değildir, böyle bir şey söylenmedi.”

SAİD ÖZDEMİR EMİRDAĞ-I VE EMİRDAĞ-II’ Yİ NEŞRETTİ

Kitabın 418. sayfasında yer alan Emirdağ Lahikası-I ve Emirdağ Lahikası-II’nin neşri ile ilgili bilgileri tashih eden Said Özdemir Ağabey, Emirdağ-I ve Emirdağ-II kitaplarının kendisi tarafından neşredildiğini dile getirir.

Sayfa 420’de yer alan cümlelerin üzerini çizen Said Özdemir Ağabey Müslüman bazı kardeşlerimizle ilgili dile getirilen bu tür ifadeleri onaylamadığını çünkü onları seven çok mü’min kardeşimizin var olduğunu ve bu tür ifadelerin o kardeşlerimizin Üstadımıza ve Risale-i Nur’a olan hüsn-ü niyetlerine zarar vereceğini dile getirmektedir.

Biz de yeni kitabın sayfaları arasına bu tür ifadeleri almayacağımızı dile getiriyoruz.

İZMİR’DE GEÇEN GAZETE HADİSELERİ

Said Özdemir Ağabey, kitabın 428, 429 ve 430. sayfalarında yer alan uzun metinlerin tamamının üzerini çizerek konu ile ilgili detaylı açıklamalara yer vermektedir.

Said Ağabey’in bu konu ile ilgili yazdığı metin aynen şöyledir:

“İhlâs gazetesi Ankara’da Örfi İdare Mahkemesince resmen kapatılınca Said Özdemir’i de Diyanet İşleri Reisliği tarafından İzmir’in Çeşme kazası müftülüğüne naklen tayin edildi.

Said Özdemir, Muzaffer Deligöz ve İsmail Ambarlı ile beraber İzmir’in Çeşme kazasına gittiler. Said Özdemir Çeşme kazasında birkaç ay müftülük yaptı. Bu arada İzmir’de Muzaffer Deligöz, İsmail Ambarlı ve Hüseyin Çağdır ile beraber Zülfikar gazetesini çıkarmaya başladılar.

SAİD ÖZDEMİR’E SUİKAST EMRİ

Birkaç ay sonra Örfi İdare Zülfikar gazetesini kapatınca Hüseyin Çağdır üzerinden Uhuvvet Gazetesi çıkarılmaya başlandı.

Üstadın büyük talebelerinden Ahmet Feyzi Kul Abi de bu Uhuvvet gazetesinde çok güzel yazılar yazıyordu. Bir ara İhlâs gazetesini şikâyet edip kapattıran Doğu Menzil Komutanı Faruk Güventürk’e Ahmet Feyzi Kul “Sen Türk’ün paşası değil, mel’un zihniyetin maşasısın” diyerek Uhuvvet gazetesiyle cevap veriyordu. Bu cevaba kızan Faruk Güventürk, bu gazetelerin Said Özdemir tarafından idare edildiğini bildiğinden Said Özdemir’e bir suikast yapılması hususunda Çeşme’deki tabur komutanına emir verdi. Said Özdemir’in arkasından kurşun ile vurulması hususunda emir verdi. Bundan başarı sağlayamayınca Said Özdemir’in kaldığı müftülük odasına büyük bir zehirli engerek yılanı atmışlar. Said Özdemir camiden müftülük odasına gelince Muzaffer Deligöz ile İsmail Ambarlı  “Odaya girme yılan var!” dediler. Said Özdemir dinlemedi ve tahta parçasını alarak yılanın bulunduğu odaya girdi. Yılan ses çıkararak odada dolaşıyordu. Said Özdemir karyolanın üzerine çıkarak elindeki tahtayla yılanın üzerine bastırmak istiyordu.

Yılan ile bir müddet mücadeleye devam etti ve nihayet Said Özdemir elindeki tahtayla yılanın başını ezerken yılan kuyruğuyla tahtaya vuruyordu. Nihayet yılan cansız olarak başını ezmekle hareketten kesildi. Ve yılan dışarıya atıldığı zaman oradaki yaşlı adamlar bu yılanı görünce dediler ki: “Buralarda böyle yılan yok, bu yılan dışarıdan getirilmiştir!”

Böylece askeriye tarafından tertiplenmiş bir suikast olduğu anlaşıldı.

Bu suikast hadiselerinden sonra orada durmanın tehlikeli olduğunu Said Özdemir anlayınca Çeşme Müftülüğünden ayrılmaya karar verdi. Muzaffer Deligöz ve İsmail Ambarlı ile hazırlık yaptılar. Minibüse binip ayrılacakları zaman Kaymakam önlerine çıkıp mani olmaya çalıştı. Çünkü emir aldığı suikastı tahakkuk ettirememişti. Müftünün gitmesine mani olarak aldığı emri yerine getirmek istiyordu. Said Özdemir’in gitmemesini söyledi. Said Özdemir cevaben,”Ben istifamı gidip Diyanet İşleri Müdürlüğü’ne vereceğim, bize karışma” dedi. Kaymakam Emniyet Müdürlüğü’ne gidip, “Müftüyü bırakmayın, hakkında tahkikat varmış!” diyence Said Özdemir, “Tahkikat varsa çıkarın tahkikatı” diye cevap verdi. Ama Emniyet Müdürü “Bizde böyle bir tahkikat yok, Kaymakam söylüyor. Öyle ise gidebilirsiniz” dedi.

Said Özdemir arkadaşlarıyla birlikte İsmail Ambarlı şoför olarak minibüsle yola çıktılar. Fakat Kaymakam durmuyor, onları takip ediyordu. Yollarda rastladığı karakollara “Müftü gidiyor, bırakmayın” diye emir veriyordu. Said Özdemir baktı ki bu yolculukta zorluklar çıkarılacak, bir yol kavşağında minibüsten indi ve Seferi Hisar’a gitti. Minibüs de İzmir yoluna devam etti ve Kaymakam da arkalarında takip ediyor. İzmir’e girişte onlardan evvel İzmir Emniyeti’ne gidip “Müftü kaçıyor, tahkikat var, yakalayın” diye ihbar ediyor ve kendisi de yol kavşağında minibüsü bekliyor. Said Özdemir’in içinde olmadığı minibüs, İzmir’e giriş kavşağına gelince Emniyet, minibüsü durduruyor ve kendilerini emniyete götürmek üzere konvoy oluşturuyorlar ve arkadan da bir jeep takip ediyor. Minibüs şoförü İsmail Ambarlı dar bir sokağa geldiklerinde ani bir hareketle dar bir sokağa sapıyor ve o takipten kurtuluyor ve İzmir’de Said Özdemir’in tuttuğu dershaneye geliyor.

Said Özdemir de Seferi Hisar’dan bir kömür kamyonunun şoför mahalline binerek İzmir’e geliyor. Bir ara İzmir’e girerken Çeşme Kaymakam’ı halen İzmir giriş kavşağında bekliyor ve kömür kamyonunun şoför mahallindeki Said Ödemir’i görür gibi oluyor, fakat kamyon hızla geçtiği için takip edemiyor ve Said Özdemir Angora semtindeki dershaneye selametle gelip diğer arkadaşlarıyla buluşuyor. Artık İzmir’de kalmanın bir manası olmayacağını düşünerek Ankara’ya gelmeye karar veriyor ve Uhuvvet gazetesinin kapatılması ile Yazıişleri Müdürü Ali Gürbüz Ankara’ya gelmek istemediğini söylemesi üzerine Said Özdemir gazete yazıhanesini ve içindeki bütün evrak ve eşyaları bir kamyona yükleterek Ankara’ya geri geliyor ve o suretle gazete çıkarma hadisesi nihayet buluyor.”

Bu arada, bir ağabey’in ifadesi olarak 433. sayfaya aldığım “İttihat’tan önce çıkan gazeteler vardı. Bence onlar inat için çıkarılan gazetelerdi” cümlesinin üzerinin de Said Ağabey tarafından çizildiğini aktaralım.

Bu cümleler de yeniden basılacak olan kitapta yer almayacaktır.

MİLLİ NİZAM PARTİSİ MESELESİ

Kitabın 443. sayfasından sonra Milli Nizam Partisi’nin kuruluş süreci ve bu sürecin Nurculuk hareketi üzerindeki etkisi anlatılır.

Kitabın konu ile ilgili 446. sayfasında bir paragraf geçer. Said Ağabey bu paragrafta geçen kendi isminin üzerini çizerek şu notları yazdırmıştır:

“Said Özdemir yukarıda anlatılan siyasi parti kurma çalışmalarını kabul etmemiş ve hiçbir şekilde iştirak etmemiştir. Hatta Tevfik Paksu Kahramanmaraş’ta seçimler olurken Said Özdemir’e teklif etmiş. Seçim listesinde ben birinci sıradayım, sana veriyorum yüzde yüz muhakkak milletvekili seçilirsin kabul et” demiş. Said Özdemir cevaben “Ben bu Risale-i Nur hayatına yirmi beş yaşından itibaren başladım, ahir nefsime kadar bu Risale-i Nur hizmetinde devam edeceğim. Bu Risale-i Nur hizmetini yüz milletvekilliği ile değişmem. Onun için milletvekilliği adaylığını kabul etmeyeceğim” dedi.

Yine kitabın 451. sayfasında yer alan paragraflar ve devamındaki “Hüsamettin Akmumcu’dan sonra Said Özdemir…” ifadelerinin üzeri Said Ağabey tarafından çizilmiştir. Bir sonraki baskıda bu paragraflar ve ilgili ifadeler de yer almayacaktır.

Öte yandan kitabın 455-456. sayfalarında yazdığım dört cümleden ikincisinin üzeri Said Ağabey tarafından çizilmiştir. Bu ifadeler de basılacak yeni kitapta yer almayacaktır.

“KÜLLİYEN İFTİRA”

Bazı ağabeylerin anlattıklarına dayanarak yazdığım ve kısmen de onların metinlerinden veya anlattıklarından olduğu gibi aktardığım ve kitabımın 458 ve 463. sayfaları arasında yer alan ifadelerin “Külliyen iftira” olduğu Said Ağabey tarafından dile getirilmiştir.

Yeni kitapta yer almayacak olan bu satırları önceki kitaba aldığım için Said Özdemir Ağabey’den ve Risale-i Nur’un şahs-ı manevisinden özür diliyorum.

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.