İnce, “Mevcudiyet, Meşruiyet, Makuliyet ve Mevsukiyet” başlıklı Star'daki yazısında Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez hocanın "İslamî Eğitimin Medreseler açısından Dünü Bugünü" başlıklı konuşmasını ve bunun üzerine cereyan eden konuşmaları anlattı.
Görmez'in Osmanlı medreselerinde zaman içinde yaşanan yozlaşmaya, zamanın ruhuna ayak uyduramamaktan kaynaklanan durağanlığa değindiğini belirten İnce, "Katip Çelebi'nin "Medreseler o kadar etkisiz, işlevsiz hale gelmişler ki payitahta gelen bazı Kürt mollaları tafra atabiliyorlar" şeklindeki sözlerini aktardı. Görmez hocanın bu değinisi ve Katip Çelebi'nin bu sözleri bana ilginç geldi. Kürt medreselerinin Osmanlı payitahtının ilim anlamında zayıfladığı kriz dönemlerinde bir tür rota tayin edici, bir tür moral motivasyon işlevini görmek üzere devreye girmelerinin adeta bir sevk-i tabii olduğunu düşündüm" dedi.
İSTANBUL'A GELİP İLMİ ANLAMDA ULEMAYA MEYDAN OKUDU
Said Nursi'nin İstanbul Şekercihan'daki medrese kapısına "Burada her müşkil halledilir; her suale cevap verilir, fakat sual sorulmaz" astırdığı yazıya atıfta bulunan Vahdettin İnce, bunun bazı çevrelerce "tafra atmak" olarak nitelendirildiğini söyledi.
İnce, yazısını şöyle sürdürdü:
"Birinci cihan harbi arifesinde payitaht medreselerinde yaşanan gerilemenin, toplumsal ihtiyaçlara cevap verememenin iyice belirginleştiği bir süreçte İstanbul'a gelip ilmi anlamda ulemaya meydan okuyan Said Nursi'nin, o zamanki adıyla Said Kürdi'nin bu hareketi de bir Kürt mollasının "tafra atması" olarak nitelendirilmişti bazı çevrelerde. Oysa Kürt medreselerin şakilesinin tarihsel misyonunu temsil ediyordu. Kürt medreselerinden yetişen alimlerin payitahtta uyarıcı işlev görmelerinin yanında kurumsal olarak bütün ilim yükünü yüklenmeleri ise dini eğitimin tak parti yönetiminde yasaklanmasından sonra Kürt seydaların ahırlarda ders okutmak şeklinde dahi olsa bu tarihi, tabii misyonlarını yerine getirdiklerini biliyoruz."