Said Nursi’nin Gençlik Rehberi mahkemesinin bilinmeyenleri

Bediüzzaman, bu mahkeme vesilesiyle tam otuz sene sonra 1952’de tekrar İstanbul’a avdet etmiş oldu ve...

Ömer Özcan’ın haberi:

RİSALEHABER-Tarih 22 Ocak 1952... Gençlik Rehberi mahkemesi 64 sene önce bugün başlamıştı...

Bediüzzaman Said Nursi’nin 1952 İstanbul Gençlik Rehberi Mahkemesi’nin baş müsebbibi Abdulmuhsin Alev’dir. Çünkü 1951’de Gençlik Rehberi’ni İstanbul’da yeni harflerle matbaada tab ettiren Abdulmuhsin Alev ve Ahmed Aytimur’dur. Bu şerefli hizmet Bediüzzaman’ın talebi üzerine onlara nasip oluyor. Bediüzzaman, bu mahkeme vesilesiyle tam otuz sene sonra 1952’de tekrar İstanbul’a avdet etmiş oldu ve çok sevdiği İstanbul’da üç ay kaldı. 1952 Gençlik Rehberi davasında Said Nursi Hazretleri maznun olarak yargılandı, Muhsin Alev şahid olarak dinlendi. Zannedildiği gibi Muhsin Alev sanık değil, tanıktı. Bunun sebebi var... Mahkeme üç celsede beraatla neticelendi. 1953’de Samsun Mahkemesi dolayısıyla tekrar İstanbul’a gelen Said Nursi Hazretleri, üç ay daha İstanbul’da kalmıştır. Muhsin Alev, hem 1952’de, hem de 1953’de Hz. Üstad’ın hep yakınındaydı.

Abdulmuhsin Alev tarafından 1951’de tab ettirilen Gençlik Rehberi kitabının dış ve iç kapakları

Abdulmuhsin Ağabey, 1954’de maceralı bir yolculuktan sonra Isparta’ya gider ve Bediüzzaman Hazretlerinin kaldığı –şimdi müze olan- evin bir odasında, kendi satın aldığı daktilo ve teksir makinesiyle üç-dört ay içinde, başta El Hüccet-ül Zehra Risalesi olmak üzere eserlerden epeyce çoğaltır.

1954 yılında ani bir kararla Berlin’e hicret eden Muhsin Ağabey halen Berlin’de ikamet etmektedir. Türkiye’ye sadece bir geceliğine gelmiş ve hemen geri dönmüştür. Almanya’da üniversite tarafından kabul edilen, “Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin yazılarındaki (Risale-i Nur’larda) diktatörlük ve anarşi veya kaosa karşı İslamî Cemiyet” adlı mastır çalışması var. Bu tez, Almanca kitap olarak basılmıştır.

Abdulmuhsin Alev ağabeyimizden 2009 yılında yaptığımız video kayıtlarından istifade ile yazıya döktüğümüz tashihli bütün hatıraları, bütün ayrıntılarıyla şimdilerde Nesil Yayınevi tarafından baskıya hazırlanmakta olan “Risale-i Nur Hizmetkârları Ağabeyler Anlatıyor-7” kitabında neşredilecektir, inşallah... Şimdilik 1952 Gençlik Rehberi davasıyla ilgili kısımları kendi anlatımıyla, o günkü gazetelerden de alıntı yaparak neşrediyoruz... (Ömer Özcan)

Abdulmuhsin Alev 1931 Konya doğumludur

Abdulmuhsin Alev 1952 İstanbul Gençlik Rehberi Mahkemesini Anlatıyor

1952 GENÇLİK REHBERİ DAVASINDA BEN ŞAHİT, ÜSTAD MAZNUNDU

Üstad Bediüzzaman Said Nursi 1951 senesinde, ‘Abdulmuhsin Gençlik Rehberi'ni bastırsın’ diye İstanbul’a haber göndermiş. Gençlik Rehberi eserinden Salih Midillioğlu’nun sahibi olduğu Tecelli Matbaa’sında iki bin adet bastırdık. Babıâli Yokuşu’nda bir handa ciltçi vardı, ben kitapları o ciltçiye götürüyordum. O sırada polisin matbaaya baskın yapacağı haberini aldık. Polis matbaaya gelmiş, burada Salih, Halil, Mustafa diye birileri var mı diye sormuş. Bize çırağı göndermişler. Çırak, matbaaya polis geldi diye haber verdi bize. O gece yarısı Gençlik Rehberi kitaplarını ben, Mustafa Oruç ve Salih Midillioğlu üçümüz sırtımıza yükledik, Babıâli Yokuşu’ndan ofise taşıdık. Ertesi günü polis matbaayı basmış. Bir tane kitap geçiyor ellerine, başka bir şey bulamıyorlar. Ciltçi ise kendisine bir tane Gençlik Rehberi ayırmış, onu da ondan almışlar. Altı ay beni yakalayamadılar…

Bir cumartesi günü, Kadırga Yokuşu’nda aynı evde beraber kaldığımız, bize tab işlerinde yardımcı olan Ramazan Tuncer Beyazıt’ta kitapçılardan Üstad’ın eski eserlerini arıyormuş. Orada bir sivil polis, “Sende Gençlik Rehberi var mı?” deyip, bizim eve Gençlik Rehberi almaya geldiler. Ramazan Tuncer’in odasında 51 adet kitap buldular. Benim odam aranmadı. Ramazan, Büyük Doğu dergisinin neşriyat müdürlüğünü yapmıştı. Hakkında açılmış dava olduğundan, hapse girmemek için Irak'a geçti.

Ramazan Tuncer’e geldikleri halde, bana gelmedikleri için beni aramayacaklar herhalde diye düşündüm. Ama belki ararlar diye bende 50 tane Gençlik Rehberi vardı, onları götürdüm kendim polise serbest olarak verdim, hediye ettim. Polis beni ve Ahmet Aytimur’u aldı götürdü. Ben tabi Üstad’ın “Her söylediğin doğru olsun, her doğruyu söylemek doğru değildir” sözüne binaen polise fazla açılmadım. Ben işime geleni söyledim, alakam yok dedim; işin başında olduğum halde… Ben tabii suçlu olarak yakalanmadım. Sonradan polis o elli Gençlik Rehberi’ni Üstad’a iade edince, Üstad benim hayrıma dağıtmış onları.

Gençlik Rehberi’nin tabı’nı yaptığımız için mahkeme açıldı. Dolayısıyla Üstad 1952’de İstanbul’a gelmiş oldu. Altı ay içinde beni yakalayamadıklarından dolayı ben şahit olarak, Üstad da sanık müellif olarak muhakeme olunduk. Mahkemede şahit olarak konuştum; Gençlik Rehberi’ni okuduğumu, hoşuma gittiğini ve harçlığımla bastırdığımı söyledim. Eşref Edip kitabında yazdı bunları.

Besim isminde bir polis Üstad’ın ziyaretine gitmiş, “Senin taleben Abdulmuhsin bana her şeyi söylemedi, beni kandırdı” diye Üstad’a şikâyet etmiş. Üstad beni müdafaa etmiş. Hiç hapis yatmadım.

***

Vatan Gazetesi’nde Ziya Arun ve Muhsin Alev’in evinin arandığı haberi

TARİHÇE-İ HAYAT KİTABINDAN GENÇLİK REHBERİ MAHKEMESİ VE MUHSİN ALEV’İN KONUŞMASI

“Üstad 5 Mart 1952, son mahkeme günü, yine genç mekteplilerle halk tabakalarından müteşekkil binlerce kendisini sevenlerin arasında mahkeme salonuna girdi. Mahkeme salonundaki izdihamın geçen defaki gibi mahkemenin devamına mani olacak dereceye varmaması için, müteaddit polis müfrezeleri Adliye binasının merdivenlerini ve koridorları muhafaza altına almışlar, geçitleri kapamışlardı. Bununla beraber, mahkeme salonu kapılara kadar hıncahınç dolmuştu.

“Mahkeme başladı. Şahid olarak Gençlik Rehberini bastıran üniversite talebesi dinlendi. İfadesinde: Şark ve Garbın eserlerini okuduğunu, sonra Risale-i Nur eline geçtiğini; bu eserlerden aklı, fikri, ruhu ve kalbi son derece müstefid bulunduğunu, irade ve ahlâkı üzerinde mühim tesirler yaptığını; Gençlik Rehberinin, gençlerin îman ve ahlâkını temin ve muhafaza yolunda büyük tesiri olması dolayısiyle, bir hizmet-i vataniyye yapmak emeliyle bastırdığını, suç mahiyetini haiz bir şey görmediğini söylemiştir.” (Tarihçe-i Hayat 649)

Said Nursi Hazretleri, 1952 Gençlik Rehberi mahkemesi için geldiği İstanbul Adliye binasının merdivenlerinde polis eşliğinde sevenleriyle beraber görülüyor

***

1952 İstanbul Gençlik Rehberi mahkemesinin ilk duruşmasını veren 22 Ocak 1952 tarihli HÜRRİYET Gazetesi. Bediüzzaman’ın sol kolunda Hayrullah Lim, sağ kolunda Mehmet Babacan ve yanında arkada Muhsin Alev.

GAZETELERDE GENÇLİK REHBERİ DAVASI

1952 Gençlik Rehberi mahkemesi hemen bütün gazetelerde Hz. Üstad’ın fotoğrafları ile beraber haber konusu olmuştu. DÜNYA Gazetesi’nin son duruşma haberi aynen şöyledir. (İmla hataları düzeltilmemiştir)

06.03.1952 DÜNYA

SAİD NURSÎ BERAAT ETTİ

Gençlik Rehberi adlı risale dinî propagandaya âlet etme mahiyetinde görülmedi.

“Gençlik Rehberi” isimli risalesi ile dinî propaganda yapmaktan sanık, seksen beş yaşında Sait Nursî'nin son duruşması dün Birinci Ağır Ceza Mahkemesinde yapılmıştır. Bundan evvelki duruşmalardaki izdihamı önlemek maksadiyle, duruşma saatinden önce, İkinci Şube Müdür Muavini Nusret Özdemir riyasetinde inzibat tedbirleri alınmış ve salon polis kordonu ile kuşatılıp, meraklı bir grup muhakemeyi kordon dışından takib etmiştir.

Mahkeme heyeti yerini aldıktan sonra ilk olarak “Gençlik Rehberi” isimli risaleyi Tecelli Matbaasında bastıran Edebiyat Fakültesi Felsefe Şubesi 6'ncı sömestr talebesinden Muhsin Alev dinlendi ve şunları şöyledi:

“— Sait Nursî hocayı Afyon'da yapılan bir muhakemeden tanırım. Onun “Gençlik Rehberi”ni okudum. Bu eser benim ahlâkım ve iradem üzerinde büyük tesirler yarattı. Bu tesirden arkadaşlarım da istifade etsin diye risaleyi bastırmayı düşündüm. Kitabın basılmasında kanunî bir mahzur olup olmadığını tanıdığım avukatlara sordum. Mahzurlu olmadığını söylediler. Hattâ risaleyi basan Tecelli Matbaasının sahibi Salih'e de “izin almak lâzım mı?” diye sordum. “Basılsın, sonra resmî makamlara birer adet yollarız” dedi. 200 liraya 2000 adet basmayı kabul etti. Ben de aldığım risaleleri birer liradan sattım.”

Reis, Muhsin Alev'e eski yazı bilip bilmediğini sordu. 21 yaşında olduğunu söyleyen Muhsin, “küçük yaştanberi arap harfleri ile okuyup yazmayı öğrendim” dedi. Sözlerine devam eden Muhsin Alev, şunları ilâve etti:

“— Kitablar basıldıktan bir müddet sonra birgün oturduğum eve bir kiracı geldi. Adının Ramazan olduğunu öğrendiğim bu kiracı, sanat mektebi mezunu olup, Büyük Doğu mecmuasında çalışıyordu. Kendisine “Gençlik Rehberi”nden bahsettim, odamdaki bütün kitablarımı da onun odasına naklettim. Her akşam Ramazan'ın odasında ders çalışıyordum.

Bir gün eve, zabıta memurları geldi. Ramazan'ın odasını aramak için ellerinde savcılıkta kâğıt vardı. Odayı aradılar. Benim getirdiğim 50 adet Gençlik Rehberini de alıp götürdüler. Sonra öğrendim ki, Ramazan'ı “Gençlik Rehberi” yüzünden takib ediyorlarmış. Kitabları bastıran benim. İddia edildiği gibi kitabları bastırmak için matbaaya, Emin ve Mehmet isminde iki şahısla gitmedim.”

Muhsin Alev'in hazırlık tahkikatındaki ifadesi de okundu. İfadede de birer formalık 500 adet Münacâat'dan bahsediliyordu. Reis bunların mahiyetini sordu. Muhsin Alev şöyle cevab verdi:

“— Babamdan gelen paraları biriktirip, bu eseri bastırdım. “Gençlik Rehberi” ile beraber ikisini 125 kuruşa veriyordum. Münacâat’tan elimizde mevcut kalmamıştır. Ramazan'ın odasından alıp götürülen Gençlik Rehberleri’nden birinin içinde bir tane var zannediyorum.”

Adı geçen Ramazan'ın ifadesi okundu. Ramazan bu ifadesinde şöyle söylüyordu: “Evimde bulunan eserler bana ait değildir. Ben Sait Nursî'nin eserlerini okumadım. Muhsin bize gelip okurdu.”

Bundan sonra Sait Nursî hoca ayağa kalkarak salonda hiç kimsenin anlıyamadığı, Osmanlıca ıstılahlarla yazılmış bir kâğıttan müdafasını okudu.

Daha sonra savcı söz aldı ve adresleri bulunamıyan Emin ile Mehmet'in şehadetlerinden feragat edilmesini talep ederek:

“Gençlik Rehberi” adlı eserin müellifi her ne kadar Sait Nursî hoca ise de, adı geçen eserin Tecelli Matbaasında bastıranın ve satanın Muhsin Alev olduğu ortaya çıkmıştır. Bu eserin basılıp satılmasından haberi olmayan Sait Nursî hocanın beraatini isterim” dedi.

Müdafaaya geçildi. Hocayı iki avukat müdafaa ediyordu. Avukatlardan biri söz alarak, “Gençlik Rehberi” hakkında raporu veren ehli vukufu tenkide başladı. Müdafi, ehli vukufu “kaş yapayım derken göz çıkartan” olarak tavsif etti. Sözlerinin bir yerinde ilâhi ilhamdan bahsetti ve ilhamdan nasibi olmayınları odun parçası olarak vasıflandırdı. Bu söz üzerine Reis avukata, “Şimdi siz, kaş yapayım derken göz çıkartıyorsunuz” diye mukabelede bulundu.

Tam bu sırada Sait Nursî Hoca “öğle namazına ne kadar vakit var?” diye sordu. Muhakemeyi takibedenler arasından biri “1,5 saat var hocam” diye bağırdı.

İkinci müdafii fazla bir şey söylemiyeceğini tebarüz ettikten sonra “Ben bu işi bu muhakemeye sevkeden zihniyetle mücadele etmek isterdim, bugün bunu yapmıyacağım,” dedi.

Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-7 (Kitap yayına hazırlanıyor)

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Özel Haberleri