Saff-ı Evvel Nur Talebelerini yazmak vefa borcum

Yazar Mustafa Oral ile Nur Talebeleri hakkında yazdığı kitaplarla ilgili olarak konuştuk.

Yıllardır Risale-i Nur, Bediüzzaman ve talebeleri hakkında yazıyorsunuz. Bunun bir hikâyesi olmalı…

1990 yılında Trakya’da lise öğrencisiyken Risale-i Nur’u tanıdım. Bediüzzaman tek kelimeyle çarpmıştı beni. Soluk soluğa Risale okumaya başladım. O günlerde Risale-i Nur, Bediüzzaman ve talebeleri üzerinde düşünmeye başladım. Risale’den esinlenen şiirler, öyküler yazmaya koyuldum. 1997 yılında İnebolu’ya yolum düştü. Burada Bediüzzaman ile Denizli ve Afyon Hapishanelerinde kalan İbrahim Fakazlı ağabey ile tanışma bahtiyarlığına erdim. Fakazlı benim dünyamda büyük bir değişim yaşattı. Oradaki ruhî çalkalanma beni yazının kıyılarına bıraktı. Daha önce sadece Risale-i Nur üzerinde düşünürken o günden sonra Üstad ve talebelerinin hayatlarına da odaklanarak portrelerini yazmaya başladım. İlk yazım İbrahim Fakazlı üzerine oldu. Akabinde bunu genişleterek İnebolu Nur Talebelerini yazmaya karar verdim.

Bediüzzaman ve talebelerinin yaşadığı her nur menzilinin, beldesinin, şehrinin bir hikâyesi oldu bende. İnebolu’da geçirdiğim 5 günlük Risale-i Nur okuma programı beni “Kuzey Işıkları: İnebolu Nur Kahramanları” isimli kitabı yazmaya sevk etti. 2014 yılında Bediüzzaman’ın 11 ay ikamet ettiği Denizli’ye yerleştim. Burada Bediüzzaman’ın Denizli hayatına ve Denizli Nur Talebelerine odaklandım. Bu minvalde beş kitap yazmayı planladım: “Hafız Ali Ergün”, “Hasan Feyzi Yüreğil”, “Kahramanlar Ocağı: Denizli Nur Kahramanları”, “Bediüzzaman’ın Denizli Günleri” ve “Denizli Lahikaları”…

Denizli Risale-i Nur Kitaplığı serisine Hafız Ali Ergün ile başladım. “Gökyüzü Rahlesinde Hafız Ali Ergün” isimli kitabı, 15 gün önce de “Rüyalar Rahlesinde Hasan Feyzi Yüreğil” kitabını yayımladım. Şimdilerde serinin üçüncü kitabı “Kahramanlar Ocağı: Denizli Nur Kahramanları” kitabını yazıyorum.

Saff-ı Evvel Nur Talebelerinin hayatları niçin önemli?

Efendimiz (sav), “Yıldızlar gökyüzünün güvencesidir. Yıldızlar yok olup gidince, gökyüzünün başına, olacağı haber verilen şeyler gelir. Ben de ashabımın güvencesiyim. Ben gidince, ashabımın başına geleceği bildirilen şeyler gelir. Ashabım da ümmetimin güvencesidir. Onlar gidince ümmetimin başına geleceği bildirilen şeyler gelir.” diyerek asırlardır süregelen manevi bir korunmanın işaretlerini verir.

Peygamberimiz için sahabeler ne anlam ifade ediyorsa, onların hayatını günümüze yansıtmaya çalışan Bediüzzaman için de Saff-ı Evvel Nur Talebeleri de aynı anlamı taşıyor. Yıldızlar gökyüzü için, Peygamberimiz sahabeler için, sahabeler ümmet için, Saff-ı Evvel de özelde Bediüzzaman’ın yolunu takip eden bizler için, genelde bütün insanlık için manevi sigortadır. Onların hayatlarını günümüze taşımalı, ruhlarını incitmekten korkmalı, dünyamızdan çekilmelerine sebep olacak hallerden uzak durmalıyız.

Bugün insanlığın geldiği duruma bakınca korkup titremeliyiz. Demek bizler Saff-ı Evvelin hayatlarını hayatlarımıza gerçek manada taşıyamamışız ki bugün dünya gerçekten manevi bir buhran geçiriyor, manevi değerler gün geçtikçe daha çok erozyona uğruyor. Kur’an ve Risale-i Nur gibi dinî içerikli yayınlara, namaz gibi ibadetlere ilgi azalıyor; ahlakî suçlar, içki, kumar, uyuşturucu kullanımı gibi kötü alışkanlıklar artıyor. Saff-ı Evvelin hayatını yaşasaydık, onların hayatlarından kendimize nur ve ışık devşirseydik bugün çok daha farklı durumda olurduk.

Efendimiz (asm), “Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız yolunuzu bulursunuz.” demişti. Kuşlar yollarını yıldızlara bakarak bulur. Yere değil, göğe bakmalı, semavî olana odaklanmalı. Ashab semavîydi, yıldızlar gibiydi. Risale-i Nur, sahabenin semaından gelir. Nur sohbetlerinde sahabeyi hatırlatan semavî dostluklar kurulur, onlarla hak yol bulunur. Sahabeler gökteki yıldızlar, Saff-ı Evvel ise yerdeki yıldızlardır. Nur dersleri ve Saff-ı Evvel bizi göklere, semaa davet eder. Mekânı aydınlatan yıldız, sahabe ve Saff-ı Evvel nurudur.

Herkesin bir hikâyesi ve yıldızı olduğu gibi kendine çok yakışan ve yansıyan Esma-i Hüsna’dan bir esma, bir peygamber, sahabe ve Saff-ı Evvel vardır. O yıldızı bulmalı, hayatlarından hayatlarımıza ışık taşımalıyız.

Bediüzzaman ve Saff-ı Evvel hareketinin dünyada örneği var mı?

19. yüzyılda Finlandiya’da bir avuç aydının önderliğinde halkın her kesiminden insan, aydın, eğitimci, din adamı, sanatçı, zanaatkâr, işçi, köylü gönül birliği yaparak bu günkü dünyanın en mutlu ve zengin ülkelerinden birinin temelini attılar. Grigori Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde isimli eserinde, yıllarca sömürge ve işgallere uğramış, toplumsal eşitsizliklerin ve yoksulluğun pençesinde ulus kimliğine sahip olamamış, işgaller, toplumsal eşitsizlikler, yoksulluk ve türlü güçlüklerle boğuşmuş bu küçücük ülkenin, Finlandiya’nın siyasi, iktisadi ve kültürel kalkınmasının hikâyesini özgün bir şekilde anlatır. Kitap Türkiye’ye ilham olması için Harf İnkılâbının gerçekleştiği 1928 yılında Türkçeye çevrilerek Harp Okullarından Köy Okullarına kadar geniş kesimde okunur. O günlerde Harf İnkılâbını tutundurmak için Isparta pilot bölge seçilir. Öte yandan Bediüzzaman, Isparta’nın Barla Dağlarında rahlesini kurmuş, çok sonraları “Saff-ı Evvel” ismi verilecek öğrencileri ile Osmanlıca Risaleler yazmaya başlamıştır. Bediüzzaman talebeleri ile büyük bir manevi inkılâp gerçekleştirmiş, kısa zamanda binlerce insanın kalemle ve iman hakikatleri ile buluşmasına, özelde Türkiye’nin genelde dünyanın manevi kalkınmasına vesile olmuştur. Finlandiya oradaysa Barla da burada…

Saff-ı Evvel hayatımızda nerede duruyor?

Köprüleri ayakta tutan dikey yapılara, yani köprü ayaklarına, “baba” denir. Osmanlılar üç kıtada yirmiden fazla devleti birbirine bağlayan köprüler kurmuşlardır. Köprüleri sağlam inşa etmekle kalmamışlar, bir de köprülerin zamanla yıkılma ihtimallerine karşılık tedbir almışlar, köprü ayaklarının dibine kese kese altın koymuşlar, köprü yıkıldığında bu altınları kullanarak köprü tekrar inşa edilsin istemişlerdir.

Saff-ı Evvel geçmişten geleceğe doğru uzanan manevi köprülerdir. Onlar, bindörtyüz yıllık manevi birikimin ve tecrübenin nakledildiği manevi geçitlerdir. Onlar Sırat Köprüsü’nden selametle geçmemize vesile olacak manevi rehberlerdir. Osmanlılar “baba” dedikleri köprü ayaklarına yıkıldığında köprüyü tekrar inşa edecek altınlar koymuşlardı. Saff-ı Evvel bir anlamda bizim babalarımız, köprü ayaklarımızdır. Onların derinliklerinde bizi selamete eriştirecek, iki cihan saadetimizi temin edecek altın değerinde ölçüler vardır.

Hafız Ali Ergün, Osmanlı bakiyesi, Osmanlı’dan kalma altın değerinde bir Nur Talebesidir. Osmanlılar köprü babalarının altına altınlar koymuşlardı; Hafız Ali ise evini altın neslin geçeceği bir köprüye çevirmiş; o zor günlerde manevi bir dünya inşa etmiş; evinin duvarlarına teneke içinde altından daha değerli eserleri, Risale-i Nur’ları koymuştur. Yıllar sonra evi yıkıldığında duvarlarından teneke içinde Risale-i Nur çıkarılmıştır. Daha sonra bu ev Hafız Ali Kur’an Kursu adıyla kursa çevrilmiştir. Şimdilerde o evde Hafız Ali ve eşi Ümmühan Hanımın ruhunu serinleten Kur’anlar okutuluyor. O duvardaki teneke içindeki Risaleler olmasa belki Hafız Ali ve eşi unutulup gidecekti. Kader onları unutturmadı; biz de unutturmamalıyız.

Eğer ihlâs ve sadakatle Risale’ye hizmet edersek bu gün görmezden gelinsek bile bir gün Hafız Ali’nin evindeki teneke içindeki Risaleler gibi hatırlanacağız. Onlar, Hafız Aliler, Hasan Feyziler hayatları hikâyeleştirilsin diye yaşamadılar ama bizler onların hayatlarını hikâyeleştirdik; inşallah hayatları ile de hayatlanırız.

Saff-ı Evvel günümüz için ne anlam ifade ediyor?

İnsan bozulunca doğa da bozuluyor. İnsan her geçen gün doğadan biraz daha uzaklaşıyor, dolayısıyla doğallığını kaybediyor. Böyle zamanda organik gıdalar kadar organik insanlara da ihtiyaç duyuluyor. Şimdilerde bizler GDO’lu gıdalarla besleniyoruz. Hâl böyle olunca da akla hayale gelmez fizyolojik ve psikolojik rahatsızlıklarla, hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalıyoruz. İnsan fabrika ayarlarına, doğanın aslına dönmek zorunda. Son yıllarda sorunun farkına varan bazı kesimler doğal gıda arayışına girdiler. Ata tohumu denilen 50 yıl önceki tohumlarla gıda üretmeye çalışıyorlar. Gerçekte Saff-ı Evvel bizim ata tohumumuzdur. Bu tohumlar Ravza ve Barla ruhu taşıyor. İnsanlığın ihtiyacı olan manevi, fıtri, doğal gıdalar onların bağrında, hayatlarında saklıdır. Ata tohumları oradaysa Barla tohumları da burada.

Günümüzde teknoloji çok gelişti ama insanlık geriledi. İnsanların manevi önderlere ihtiyacı var mı?

Günümüzde varlıklar arasında mesafe kalktı; insanlarla hayvanlar, kadınlarla erkekler birbirine daha da yaklaştı. Dünya daraldıkça daraldı. Varlık bozuldu, kâinat ahengini kaybetti. Böyle olunca kadınlar kadınlığından, erkekler erkekliğinden, insanlar insanlığından, hayvanlar hayvanlığından çıkar oldu. Kalabalık arttıkça insan tenhalaştı, yalnızlaştı. Yapay, sanal bir dünyada yaşıyoruz şimdi. Sanal bir bilinç oluştu. Kalabalıklar içinde yalnızız. Öte yandan kimseye de ihtiyacımız kalmadı. Teknoloji gelişti; ChatGpt diye bir şey üretildi mesela. Eskiden aklınıza takılan, kafanızı karıştıran soruları ve sorunları eşinize, dostunuza anlatırdınız; çözüm olmayınca bir de Allah dostuna açardınız; şimdi ise ChatGpt’ye anlatıyorsunuz. ChatGpt’i doğru-yanlış ayrımını yapmadan saniyeler içinde verileri toplayıp gözlerinizin önüne sunuyor.

Bediüzzaman, hakikati çağımızda en yoğun yaşayanlardan biriydi. Zaman ve mekân oryantasyonunu çok iyi kuruyordu. Okurunu, bulunduğu zamandan ve mekândan başka zamanlara, mekânlara çağırıyordu. Mesela Peygamberimizin gerçekleştirdiği manevi inkılâbın yüceliğini göstermek için bizleri fikren Asr-ı Saadete ve hayalen Ceziretül Araba davet ediyordu. Biz de Bediüzzaman’dan aldığımız dersle, fikren, talebeleriyle Asr-ı Saadeti yaşamaya çalıştığı bir asır öncesine (1925 yılına) ve hayalen Barla’ya gittiğimizde göreceğiz ki Saff-ı Evvel bizler için manevi zekâdır. Bizlerin ihtiyacı olan tecrübe onların sinelerinde saklıdır. Evet, ehl-i dünyanın ChatGpt’si, yapay zekâsı var; bizlerin de Savv-ı Evvel dediğimiz doğal zekâsı var. ChatGpt oradaysa, Saff-ı Evvel burada…

Biraz da son kitabınızın kahramanı Hasan Feyzi Yüreğil üzerine konuşalım. Hasan Feyzi kimdir? Bu gün bize neyi ifade ediyor?

Hasan Feyzi bir arayış insanıdır. Mana âleminde seyr-ü sülûğa çıkmış bir gönül eridir. Döneminde çok az insana nasip olacak manevi ikramlara mazhar olmuş bir seçkin ruhtur. Amelen, kalemen, lisanen, madden, manen, hâlen kısacası bütün varlığı ile kendini Hz Mustafa ve Bediüzzaman’ın izinde bir hayata vakfetmiş fedakârdır. Birçok insanın maddi ve manevi makamlar peşinde koştuğu bir dönemde, Bediüzzaman gibi kendisine yaklaşıldığında bütün kazanımların kaybedebileceği bir ortamda maddi ve manevi makamı, mevkii terk ederek memurluktan atılma, sürgünlere gönderilme, hapislere koyulma, hatta katledilme ihtimaline karşı kelle koltukta, kefen boyunda Bediüzzaman’ın etrafında sur olabilmiş bir aşk insanıdır. Nitekim bu fedakârlığı, Bediüzzaman için hayatını feda etmeye kadar varacaktır. Bediüzzaman’ın gölgesinden bile korkulan bir dönemde böyle bir fedakârlıkta bulunabilmek herkese nasip olmayan bir bahtiyarlıktır.

Hasan Feyzi, Bediüzzaman için sadece hayatını feda etmemiştir. Tabir yerinde ise manevi kariyerini de terk etmiştir. Melami tarikatında şeyhlik makamına yükselmesine, Denizli ve civarında hatırı sayılır manevi bir yeri olmasına rağmen, Bediüzzaman’daki manevi sırları görünce ona teslim olmuş, bilinen anlamda şeyhliği bırakıp talebeleriyle Bediüzzaman’ın rahlesinde diz çökmüştür. Peşinden gelen talebelerini bir taraftan Risale-i Nur’daki hakikatlerle irşad ederken diğer taraftan onlara tasavvufî neşeyi de vermeye devam etmiştir.

Hasan Feyzi ağabeyde sizi en çok etkileyen ne oldu?

“Rüyalar Rahlesinde Hasan Feyzi” kitabı Feyzi üzerine yapılmış en detaylı çalışma. Kitabı hazırlarken çok enteresan bilgiler edindim. Feyzi’nin yakınlarına ulaşmaya çalıştım fakat aile fertleri genç yaşta vefat ettiklerinden bir iz bulamadım. Erkek kardeşinin kızı Nurşen Yüreğil’in hayatta olduğunu öğrenince onu aradım. Nurşen Hanım, Feyzi hakkında çok şaşırtıcı bilgiler verdi. Kendisinin belirttiğine göre, Üstad, Feyzi’ye takke hediye etmiş ve “Vefat etmeden önce bunu başına koy.” demiş. Feyzi de vefatından onbeş dakika önce eşinden duvardaki takkeyi istemiş ve o şekilde dünyadan geçmiş.

Kitap çalışması yaparken ulaştığım bir diğer ilginç bilgi de Melami tarikatının şimdilerdeki Denizli hadimi Muhammet Ali Demiröz’den geldi. Demiröz’ün belirttiğine göre, her ne kadar Feyzi, Bediüzzaman’ın kandiline sığınsa da, Melami tarikatı ile bağını kesmemiş; muhipleri tasavvuf silsilesi içinde Feyzi’ye bağlılıklarını sürdürmüşler. Bu gün de Denizli’deki Melami meşrebi muhipleri onu pir olarak anmaya devam ediyor. Demiröz, sohbetlerinde Hasan Feyzi’nin önemli yer tuttuğunu, meşrebin İstanbul’daki piri Hafız Ahmed’in Denizli’ye geldiği günlerde Hasan Feyzi’nin oğlu İlhan’ı ziyaret ederek Hasan Feyzi’den aldığı feyzi ve dersi telkin ettiğini ifade etti. Bu bilgiler bana çok şaşırtıcı geldi.

Kitabınızın sonuna geniş bir kaynak listesi de eklemişsiniz.

Evet. Kitabı Denizli’de ikamet ettiğim günlerde kaleme almaya başladım. Kitap çalışması yaparken birçok kitabı okudum, birçok kişi ile görüştüm. Nurşen Yüreğil ve Muhammet Ali Demiröz bana sözlü olarak bilgi verdiler. Ayrıca konu ile ilgili çalışmalar yapan, Necmettin Şahiner, İhsan Atasoy, İslam Yaşar, Ömer Özcan, Raşit Duran, Hüseyin Gökçe, Nurettin Aksakal, Misbah Eratilla ve Mustafa Süzen gibi yazarlardan çok istifade ettim. Onların isimlerini kaynakça bölümünde belirttim. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.

Burada bir noktaya açıklık getirmek istiyorum. Saff-ı Evvel ile ilgili farklı kaynaklardan edindiğim bilgileri kendi yorumumla sosyal medyada yayımlıyorum. Bazen yoğunluktan veya dikkatsizlikten kaynak vermeyi unutuyorum. Bundan dolayı istifade ettiğim kaynaklardan helallik diliyorum. Zaman zaman sosyal medyada, Saff-ı Evvel, bilhassa Hasan Feyzi, Hafız Ali Ergün, Bekir Berk, Hesna Şener hakkındaki yazılarımın ismim belirtilmeden, hatta yazıların ve videoların altına başka isimler yazarak yayımlandıklarını görüyorum. Onlara da buradan teşekkür ediyorum. Zira benim ulaşamadığım kitleye onlar daha rahat ulaşıyorlar; böylece daha fazla insana hizmet ediliyor. Burada amaç Saff-ı Evvelin sesinin yükselmesi, yazar olarak bizlerin görünmesi değil. Dolayısıyla maksat hâsıl oluyor.

Kahramanlar Ocağı: Denizli Nur Kahramanları kitabını yazıyorum dediniz. Şimdilerde rahlede başka neler var?

Risale-i Nur hayatın içinden geçen ve içinde hayatlar geçen sözlerdir. Bediüzzaman’a kalbini ve hayatını adayan masalsı isimler orada gezinir durur. Külliyatın hemen her yerinde bir hayata, bir hikâyeye, bir yaşanmışlığa dokunulur. Yazar ve okuyucu orada öylece oturur, uzun bir yolculuğa çıkar. Yolda rüyalar görür, dualar okur. Ben 30 yıl önce bu kitapların dünyasına girdim, rüyalara tutuldum, dualara durdum. O gün bu gündür rüyalarımın ve dualarımın peşinden koşuyorum. Yıllardır en büyük rüyam ve duam Bediüzzaman için hayatlarını feda eden Hafız Ali Ergün ve Hasan Feyzi Yüreğil’in hayatlarını yazmaktı. Bu arzularla kıvranırken içinde Hafız Ali ve Feyzi geçen sırlı rüyalar gördüm. Bu rüyalar zamanla gerçekleşti. Garip bir şekilde, hiç beklemediğim bir anda Hafız Ali ve Feyzi’nin memleketi Denizli’ye göç ettim. Hafız Ali ve Hasan Feyzi’nin kabrinde bana türbedarlık yazıldığını hissettim, sevindim…

Bu gün rüyalarımı ve dualarımı gerçekleştirmenin, yani Hafız Ali ve Hasan Feyzi’nin hayat hikâyelerini yazmanın bahtiyarlığını ve huzurunu yaşıyorum. Her iki kitabın da alanında büyük bir boşluğu dolduracağını umut ediyorum.

İnebolu ve Denizli’de yaşadığım günlerde buradaki Nur Talebelerinin hayatlarını yazmıştım. Allah ömür nasip ederse Üstadın talebelerini şehirlere ve beldelere göre yazmak istiyorum. Şimdilerde memleketim Balıkesir’de yaşıyorum. Bekir Berk, Balıkesir’de yaşamış bir dönem, onun romanını yazıyorum. Bu arada Balıkesir Nur Talebeleri kitabını yazıyorum. Mehmet Feyzi Pamukçu romanı da rahlenin bir köşesinde duruyor. Bir sonraki aşamada Bediüzzaman’ın hayatını konu alan bir roman yazmak istiyorum. Akabinde bir kısmını yazdığım “Barla Sıddıkları”, Sav Kahramanları” gibi kitaplar olacak.

Nurettin Topçu, 1944 yılında Denizli Lisesinde öğretmenken Bediüzzaman ve Hasan Feyzi Yüreğil ile tanışmıştı. Feyzi’deki Bediüzzaman aşkını görünce büyük bir şaşkınlık geçirmişti. Böyle her geçen gün kirlenen bir çağda bir insanın birisi için aşkından vefat etmesini anlamakta zorluk çekmişti. Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı’nın başında Ali Ulvi Kurucu tarafından yazılan önsözün kendisi tarafından yazılması teklif edildiğinde, “Bunu ancak Hasan Feyzi yazar.” diyerek Feyzi’nin hakkını teslim etmişti. Feyzi o gün hayatta değildi. Olsaydı ihtimal ki önsözü o yazardı. Ben 2016 yılında vefa borcu olarak Hafız Ali Ergün ve Hasan Feyzi Yüreğil kitaplarını yazmaya niyet etmiştim. “Yazmadan vefat edersem.” diye çok endişelenmiştim. Çok şükür ömrüm vefa etti de bu kitaplar yazıldı. Mahşer günü Rabbim, “Bana neyle geldin?” dediğinde bu kitapları takdim etmek istiyorum. Denizlili Saff-ı Evvel Mustafa Kocayaka, Üstad’ımın tavsiyesi üzerine Asa-yı Musa Risalesini Ravza-i Mutahhara’nın üzerine koyduğu gibi ben de Hafız Ali ve Hasan Feyzi’nin kabrinin üzerine bu kitapları koymak istiyorum. Kabrim ya Barla’da ya da Hafız Ali ve Hasan Feyzi’nin vatan edindiği Denizli İlbadı Kabristanında olsun istiyorum. Kabir taşıma da “Burada yatan mevta Saff-ı Evvel Nur Talebelerinin hayatlarını yazmıştır.” şeklinde yazılsın istiyorum. Biz böyle güzide insanların, Allah dostlarının hayat hikâyelerini yazmaya devam edelim; gün gelir bizim de hikâyelerimiz yazılır.

Mustafa Oral’ın Yayınlanmış Eserleri

Sana Aşktan Soruyorlar: De ki (Hikâye - 2003)
Aşktan Öte Bir Yol (Hikâye - 2. Baskı 2024)
Kuzey Işıkları - İnebolu Kahramanları (Belgesel Hikâye - 2. Baskı 2024)
Ben Böyle İyiyim, Üstü Cennete Kalsın Rabbim (Deneme-2. Baskı 2024)
Aşk Lâhikaları / Sevgiliye Mektuplar (Hikâye - 2. Baskı 2024)
Kabrin Rahlesinde Hafız Ali Ergün (Belgesel Roman- 2. Baskı 2024)
Gökyüzü Rahlesinde Hasan Feyzi Yüreğil (Belgesel Roman - 2. Baskı 2024)
Aşk İçre Rüyalar (Hikâye - 3. Baskı 2025)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Nur Talebeleri Haberleri