İnsanın ruh ve bedenden meydana gelmesi gibi, âlem de görülen fizikî âlemle görülmeyen metafizik âlemden meydana gelmiştir. Ama her nasılsa tarihin ilk dönemlerinden bu yana gerek insanın gerekse âlemin görülmeyen kısımlarını inkâr edenler, eşyayı görülenlerden ibaret sananlar hiç eksik olmamıştır. Bediüzzaman bu meselede Lemaât isimli eserinde şöyle der:
Maddiyyunluk bir tâun-ı mânevîdir
Maddiyyunluk bir tâun-ı mânevî,
Beşere de tutturdu şu müdhiş bir sıtmayı.
Hem de onu çarptırdı
Bir gazab-ı ilâhî, telkîn hem de taklîd,
Tenkide kâbiliyet tevessüü nisbeten
O tâun da ediyor tevessü’ ve intişâr.
Telkîni fenden almış, medeniyetten taklîd.
Hürriyet tenkîd vermiş,
Gururundan dalâlet çıkmış.
Tarihin hemen her döneminde mânâyı inkâr edip sâdece maddeye yönelenler olmakla beraber 19. yüzyıl maddeciliğin fikir olarak çok öne çıktığı bir zamân dilimidir. Materyalizm ve Pozitivizm akımları o asrı ve devâmını hayli sarsmış, hattâ Avrupa’da “Tanrı öldü!” başlığıyla kitâb yazılmıştır.
Maddecilik mânevî bir tâun felâketidir. İnsânlık dünyâsı bu hastalığın etkisiyle mânen sıtmaya tutulmuş, titremektedir. Maddecilik illeti insânı I. Dünyâ savaşı gibi ilâhî gazaplara da maruz bırakmıştır.
Metinde maddeci akımlarda bulunan şu dört özelliğe dikkat çekilmiştir:
1-Telkîn
2-Taklîd
3-Tenkîd
4-Gurûr
Telkîn, fen kaynaklıdır. Aslında fenler insânı Allaha götürürken, maddeci felsefe eşyâya zâtları için bakmış, Allah’ı gösteren yönünü görmemiş ve göstermemiştir. Hattâ “Allah dersek ilim olmaz!” gibi yaldızlı cümlelerle okullarda eğitim gören yeni nesilleri Allahtan uzaklaştırmıştır.
Taklîd, medeniyet kaynaklıdır. Batı Medeniyetinin son üç yüzyılda öne çıkması dünyânın diğer bölgelerini de etkilemiş, büyük kitleler “Medeniyet ancak böyle olur” diyecek hâle gelmiştir. Bu ise rezâletleriyle birlikte Batı Medeniyetinin körü körüne taklîd edilmesini netice vermiştir.
Tenkîd ise hürriyet kaynaklıdır. Tenkîd melekesinin yaygınlaşmasıyla maddecilik tâunu da genişlemekte ve yayılmaktadır. Yani, mâneviyâta ve mâneviyât önderlerine yöneltilen tenkîd, mânevî değerleri zayıflatmakta, insânları sâdece maddeyi gören ve âdeta maddeye tapan kimseler hâline getirmektedir. Fransız İhtilâlinin de anahtar kelimelerinden olan hürriyet, daha evvelinde aleyhinde konuşulmaya cesâret edil(e)meyen mâneviyât konularında insânları konuşmaya ve eleştirmeye itmiştir.
Maddeciliğin önemli bir görünümü de gurûrdur. Gurûr, kendini beğenmişliği netice verir. Maddeciliği esâs alan kimseler onunla mağrur olmuşlar, mâneviyâtta bulunan ve aslında ihtiyâçları olan güzel mânâlara iltifât etmemişlerdir. Gurûr bunların başını döndürmüş “Bizim gökten geldiği söylenen yönlendirmelere ihtiyâcımız yok, aklımız bize yeter!” diyecek kadar işi ileri götürmüşlerdir.
Not: Bu dört unsur Allah’ı ve dîni reddeden mutlak dalâlette görüldüğü gibi, farklı boyutlarda ve derecelerde dîndâr câmiada da kendini göstermiş ve göstermektedir. Mesela
-Depremi fay hatlarında arayıp insânlara uyarı cihetini görmezden gelmek,
-Batı Medeniyetini hayranlıkla tasvip etmek,
-İmâm-ı Âzam, İmâm-ı Gazzâli gibi zâtları acımasızca tenkîd etmek,
-Gurûru sebebiyle selef-i sâlihinin eserlerine bakmayı vakit kaybı saymak… bunlardan bazılarıdır.