Dinin ikinci kaynağı sünnettir. Kelime olarak sünnet, “izlenen yol, örnek alınan uygulama” gibi anlamlara gelir. Istılah olarak ise Hz. Peygamberin gittiği ve beyan ettiği yolu ifade eder.
Günümüzde Müslümanlar arasında öne çıkan konulardan biri, sünnetin delil olup olmaması meselesidir. Kur'an-ı Kerimde şu âyet ve benzerleri varken bunu tartışma konusu yapmak, akl-ı selimle bağdaşır bir durum değildir:
“Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, -Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız- onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.”[1]
Âyette emredilen durum, Müslümanlar arasında tartışmalı bir konu olduğunda bunu Allah ve rasulüne arzetmektir. Allaha arzetmek, Onun kitabı olan Kur'ana arzetmektir. Peygambere arz ise, hayatta iken doğrudan kendisinedir, vefatından sonra ise Onun sünnetine ve hadislerinedir.[2] Mesela kabir azabının olup olmadığı zaman zaman tartışılır. Bunu önce Kur'ana arzederiz. Kur'anda bazı âyetler bize kabir azabının olduğuna dair işaretler verir.[3] Ama bu âyetler başka türlü yoruma açık da olabilir. Bu durumda hadislere bakar ve onlarda çok net bir şekilde kabir hayatının ayrıntılarını görürüz.[4]
Kur'an-ı Kerimde pek çok âyette peygambere itaat emredilir. Mesela:
“De ki: Allah'a ve Peygamber'e itaat edin!”[5]
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulü’l-emre de.”[6]
Şu âyet de Peygambere itaat çerçevesinde değerlendirilir:
“Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının.”[7]
Âyet, Beni Nadir Yahudilerinden elde edilen ganimetle ilgili yaşanan olaylara bir cevap olarak inmiştir. Her ne kadar bağlam itibarıyla ganimetlerle alakalı olup “Peygamber ganimet olarak size ne verdiyse onu alın, vermediğinden de uzak kalın” manasını ifade etse de, genelleme ile “size dinle alakalı ne getirmişse alın, yasakladıklarından da uzak kalın” manasını da bildirir.
HADİSİN DİNDEKİ YERİ
Bediüzzaman, hadis hakkında “Müfessir-i Kur’ân”[8] der. Yani Hz. Peygamberin sözleri ve uygulamaları, Kur'anı tefsir eder, açıklar.
Bediüzzaman, hadisin kıymetini ifade babında ise şöyle der: “Hadis, maden-i hayat ve mülhim-i hakikattir.”[9] Yani hadis bize hayat verir, gerçekleri ilham eder.
Hazreti Peygamber kendisine Kur’ân'la beraber onun bir mislinin de verildiğini bildirir.[10] Kur’ân'ı şerheden O'nun sözleri, bu ifadesinin bir isbatıdır. O, Kur'an'da mücmel veya müphem olarak geçen nice meseleye açıklık kazandırmıştır. Mesela, Cenab-ı Hak pek çok âyette secdeyi emreder.[11] Fakat "secde nasıl yapılır, secdede neler söylenir?” şeklinde ayrıntılara girmez. Hz. Peygamber, bu gibi noktalara açıklık getirmiştir. Keza Hadis kitaplarındaki “salât bölümlerinde” namazla ilgili âyetlerin uzun uzun açıklaması yer almıştır.
PEYGAMBERİN BEŞERÎ YÖNÜ
Hz. Peygamberin, birbirinden farklılık arz eden iki yönü vardır:
1-Beşerî yönü
2-Risalet yönü
Bediüzzaman şöyle der:
“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hem beşerdir, beşeriyet itibariyle beşer gibi muamele eder. Hem Resuldür, risalet itibariyle Cenab-ı Hakk'ın tercümanıdır, elçisidir.”[12]
Hz. Peygamber beşeriyet yönüyle bizim gibi bir insandır. O da yer, içer, sıcaktan soğuktan etkilenir. Yarın ne olacak, ilerde neler meydana gelecek, bilemez. Nitekim bir düğün esnasında bazılarının “İçimizde yarın ne olacağını bilen bir peygamber var” şeklinde şiir okumalarına Hz. Peygamber müdahale etmiş, öyle dememelerini istemiştir.[13]
Şu âyeti bu bağlamda değerlendirebiliriz:
“Bana ve size ne yapılacağını bilemem.”[14]
O, bir insan olması hasebiyle ilerde kimin başına ne geleceğini, kimin nelerle karşılaşacağını bilemez. Ama risalet yönüyle Allahtan gelen özel bilgiye muhataptır, Onun bildirdiği ölçüde bilgiye sahip olur.
[1] Nisa, 59
[2] Beydavi, I, 220-221
[3] Mesela bkz. Enʻâm, 93, Tevbe, 101, Secde, 21, Mü’min, 45-46, Tûr, 47
[4] Mesela bkz. Buhârî, Cenaiz, 87, Ezan, 149; Müslim, Küsûf, 8, Cenâiz, 85, Cennet, 73; Tirmizî, Cenaiz, 70, Kıyamet, 26; Nesâî, Cenaiz, 114; Ebu Davud, Salât, 155
[5] Âl-i İmran, 32
[6] Nisa, 59
[7] Haşir, 7
[8] Nursi, Asar-ı Bediiyye, s. 191
[9] Nursi, Asar-ı Bediiyye, s. 189
[10] Ebu Davud, Sünnet, 6, İmare 33; Tirmizi, İlim 10
[11] Bakara, 43; Nisa, 77; Nur, 56...
[12] Nursi, Mektubat, s. 93
[13] Buhârî, Meğazî, 12; Tirmizî, Nikâh, 6
[14] Ahkaf, 9