Dinin Maksatları (Makâsıdu'ş- Şeria)

Prof. Dr. Şadi EREN

İnsanların yararına olan şeyleri gerçekleştirmek ve bu maslahatları korumak, insanlara bu maslahatlarla ilgili gelebilecek zararları defetmek dinin asıl maksatları kabul edilir. Bu maslahatlar, İslâm Hukuku kitaplarında "Makâsıdu'ş- şerîa" başlığı altında ele alınır. Bunların başlıcaları şunlardır:

1. Dinin korunması

2. Canın korunması

3. Aklın korunması

4. Neslin korunması

5. Malın korunması

Bu beşine “zaruriyat-ı hams” adı verilir. Bu beş temel esas korunduğunda, toplum dinamik, huzurlu, temiz bir toplum olacaktır. İlerleyen kısımlarda ayrıntılar da gelecektir. Burada ayrıntıya girmeden, bu esaslarla alakalı bazı noktalara dikkat çekmekte yarar görüyoruz:

1. Din, insan hayatında en önemli bir esastır. Bediüzzaman şöyle der:

“Din hayatın hayatı hem nuru, hem esası.

İhya-yı din ile olur şu milletin ihyası.”[1]

Doğduğumuzda kulağımıza ezan okunur, öldüğümüzde ise camide salâmız verilir. Öyle görülüyor ki, dinin hayatın tamamını kuşatan bir yelpazesi bulunmaktadır. Din ve vicdan hürriyeti, en tabiî haklardandır. İslâm beldesinde yaşayan başka din mensupları da bu hürriyete sahiptirler. Hz. Peygamber'in (asm) idaresi altında Yahudilerin de yaşaması, 1453'ten sonra İstanbul'da Hristiyan varlığının devamı, Avrupa'da Yahudilerin ancak Endülüs Emevi Devletinde rahatça yaşamaları, bu devletin 1492'de yıkılmasıyla, burada yaşayan Yahudilere Osmanlı Devleti'nin kucak açması… gibi tarihi gerçekler, bunu isbata kafidir.

2. Haksız bir cana kıymak, Kur'an'da sanki bütün insanları öldürmek gibi kabul edilmiştir.[2] Bir mü'mini kasten öldüren hakkında "onun cezası ebedi cehennemdir. Allah ona gadap eder ve lanetler, ona büyük bir azap hazırlar" denilmiştir.[3]

Haksız yere öldürmelerin önüne geçmek için "kısas" farz kılınmıştır. "Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Olur ki, sakınasınız."[4] ayeti kısasın hikmetini açıklar. Yani, haksız yere can almaların önüne geçmek için, cana kıyanların devlet eliyle öldürülmesi gerekir. Can aldığında canının gideceğini bilen insanlar, kolay kolay böyle bir suça cesaret edemeyeceklerdir.

3. Akıl, Allah’ın insana verdiği en büyük nimetlerden biridir. Bediüzzaman akılla alakalı şu değerlendirmelerde bulunur: Akıl,

- İnsanın en kıymettar cihazı.[5]

- Bir cevher-i nurani.[6]

- Sahibini saadet-i ebediyeye müheyya eden bir mürşid-i Rabbani[7]

- İlâhî, kudsi defineleri, hem kâinatın binler hazine­lerini açan pırlanta gibi bir anahtardır.[8]

Fakat içki, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklar, insan aklını o yüksek makamdan düşürürler, hayvanlara arkadaş yaparlar. Bundan dolayı akla zarar veren bu şeyler, dinen haram kılınmıştır.

4. Temiz nesiller olmadan "temiz toplum" idealine ulaşılabilmesi mümkün değildir. Anası-babası belli olmayan nesebi belirsiz çocukların, geleceğin güçlü toplumunu oluşturabilmeleri düşünülemez. Temiz nesiller, nikâh yoluyla kurulan sıcak aile yuvalarında yetişecektir.

Neslin muhafazası için İslâmiyet birtakım esaslar getirmiştir. Bu cümleden olarak mesela;

-Zina ve zinaya yol açan durumlar yasaklanmıştır. Zina ile ilgili ayette "zinaya yaklaşmayın!"[9] denilmesi dikkat çekici bir üsluptur. Bununla, gayet etkili bir şekilde "değil zinayı işlemek, ona sebep olacak şeyleri bile yapmayın" mesajı verilmiştir. Bu tarz üslup, bize "günahların çekim alanı"nı ihtar eder. Mıknatısın çekim alanı olduğu gibi, günahların da bir çekim alanı vardır. Çekilme özelliği gösteren maddeler, mıknatısa yaklaşınca çekilmekten kurtulamamaları gibi, zinaya yaklaşan süfli nefisler de belli bir noktadan sonra artık geri dönemezler. Mü'min erkek ve kadınlara harama bakmalarının yasaklanması böyle bir çekimi önleme gayesine matuftur.[10] Birbirine nikâh düşen erkek ve kadının baş başa kalmalarının uygun görülmemesi de aynı şekildedir.[11]

-Tesettür emredilmiştir.[12]

Açık-saçıklığın gayr-ı meşru ilişkilere yol açtığı pek çok olaylarla görülmüş bir hakikattir. Aksini iddia etmek, hem insan psikolojisine, hem de sosyal realitelere sırt çevirmektir.

-Özel şartlarda çok evliliğe müsaade edilmiştir.[13]

Bunu kabul etmeyen ve hatta tenkit eden sistemler, kendi sistemlerinde gayr-i meşru ilişkileri kabul etmeyi normal karşılamak zorunda kalmışlardır.

5. Malın korunması noktasında, hırsızlık yasaklanmış ve hırsızlık yapanın elinin kesilmesi gibi sert bir ceza getirilmiştir.[14] İslâm Hukukunda, haddi aşanlara, hadlerini bildirmek üzere had cezaları vardır. Bu cezalar, okşayıcı değil, caydırıcıdır. İslam’da cezaların şiddetli oluşunu tenkit edenler, kendi sistemlerinde daha etkili alternatif çözümler üretememişlerdir.

Görüldüğü gibi, makasıduş-şeria, huzurlu ve dengeli bir toplumu hedefler. Din, bu hedefe varmak için huzuru kaçıracak ve dengeyi bozacak davranışlara tolerans göstermez.

[1] Nursi, Sözler, s. 717

[2] Maide, 32

[3] Nisa, 93

[4] Bakara, 179

[5] Nursi, Şualar, s. 16.

[6] Nursi, Muhakemat, s. 15.

[7] Nursi, Sözler, s. 25.

[8] Nursi, Şualar, s. 16.

[9] İsra, 32

[10] Bkz. Nur, 30-31

[11] Müslim, Hacc, 424

[12] Bkz. Nur, 31; Ahzab, 59

[13] Bkz. Nisa, 3 ve 129

[14] Maide, 38- 40

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.