Rus ‘Ekstremizmi’ Nursi’ye haksızlık ediyor

Safa MÜRSEL

Bediüzzaman Said Nursi’nin (1878-1960) bıraktığı Nur Risaleleri, altmıştan fazla dile çevrilmiş olarak dünyanın her tarafında yayınlanıyor ve okunuyor.

Ne var ki, Rusya’da risaleleri “ekstrem” (aşırı) kabul edilerek yasaklayıcı ve yargılayıcı uygulamalar yapılıyor. Evrensel hukukun din, vicdan ve fikir hürriyeti anlayışına aykırı bu tutum, yargı alanında önemli bir aşamaya geldi.

Rusya’da risaleleri yasak kabul eden uygulamanın, hukuka aykırı olduğu iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) 2008 yılında açılan dava 2018 Ağustos ayında beratla sonuçlandı. Rus hükümetinin son itirazı da reddedilerek, AİHM’in berat kararı 2019 Şubat ayında kesinleşti.

Rus Mahkemesinin risaleler hakkındaki mahkumiyet kararının ifade özgürlüğüne, din ve vicdan hürriyetine aykırı olduğunu AİHM, oy birliğiyle karara bağlamıştır.

Böylece Rus hükümetinin bu eserlere izafe ettiği ekstrem (aşırı) eser iddiası, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) reddedilmekle hukuken dayanaksız kalmıştır.

AİHM’in risaleleri berat ettiren kararı, Rusya’nın yeni bir değerlendirme yapması için uygun bir vesile kabul edilmelidir.

Rusya Federasyonu’nda çok sayıda Federe devlet vatandaşı Müslümandır. Rusya genelinde de çok sayıda Müslüman yaşıyor.

Kaldı ki, Rusya, İslam Konferansı’nın gözlemci üyesidir. Müslümanlarla bu kadar iç içe bir devletin, din ve vicdan hürriyeti konusunda, önyargıdan uzak olması, önündeki konuyu daha yakından tanıma ve anlama çabası göstermesi, siyasi ve hukuki bir gerekliliktir.

Risale-i Nur müellifi Said Nursi’nin ifadesiyle, “insanın en büyük meselesi” önce yaratıcısını, sonra “kendisini tanıma”sıdır.

Dünyanın bir çok yerinde, “kendisini tanıma” ihtiyacını duyan insanlar, soru ve sorunlarının cevabını Nur risalelerinde bulmuş olmalıdır ki, bu eserler altmıştan fazla dünya diline çevrilmiş bulunuyor.

Onun vefatının elli dokuzuncu yılında giderek artan bu ilgi, uluslararası alanda, yüzden fazla üniversitede risaleler üzerine tez çalışmalarına dönüşüyor.

Bir çok Doğu ve Batı üniversitesinde, bazı risaleler veya risaleler üzerinde yapılmış tezler ders kitabı olarak kabul ediyor.

Çünkü, Risaleler, insanlığın sorunlarının silahla değil, sadece müspet bilgiyle çözülebileceğini öngörüyor.

Risalelerde “din adına silahla cihad” kesinlikle yasaklanmıştır.

Din, vicdan ve fikir hürriyetinin günümüz insanlığının ortak değeri olduğu, bunu güçlendirme gereğine dikkat çekilir.

Eserlerde kamu düzenini anarşi ve kaosa sürükleyecek davranışlardan kesinlikle kaçınılması ısrarla vurgulamıştır.

Talebelerine, vefatından önce verdiği son dersinde, güvenlik ve asayişin korunmasını, mutlaka uyulması gereken “vasiyet” olarak bırakmıştır.

Bediüzzaman, İslam’ın şefkat ve merhamet öngörüsü gereği olarak şiddeti, silahlı mücadeleyi büyük zulüm ve cinayetlere yol açtığı için kesinlikle reddetmiştir.

İki dünya savaşının, husumetin ve düşmanlığın ne kadar kötü olduğunu gösterdiğini ifade eder.

Nursi, çağımız düşünce hareketleri içinde barış, uzlaşma ve güvenlik amaçlı “müsbet hareket” kavramını hayata geçiren bir mütefekkirdir.

Bu düşüncesini eserleriyle ve yaşayışıyla ispatlayan bir İslam bilgininin eserlerini okuyanlara, terörist ve ihtilalciler için kullanılması gereken “eksremist” isnadı büyük bir haksızlıktır. Hukuken ve ahlaken kabul edilemez.

Şanghay İş Birliği Sözleşmesi, ekstremizm kavramının şiddet öngören hareketlere uygulanabileceğini öngörüyor. Rus yönetimi, imza attığı bu sözleşme hükmüne uymak durumundadır.

Keza, AİHM’in yetkisini kabul eden Rus yönetimi, Venedik Komisyonunun ekstremizm kavramını şiddet içeren hareketlere uygulanabileceğini görüşünü göz ardı edemez. Şiddeti dışlayan, insanların iradelerini ellerinden almadan ve kendi rızasıyla ilgilenenlere bilgiyle faydalı olmaya çalışan Nur Talebeleri ekstremistlikle suçlanamaz.

Asayişin korunmasını vasiyet eden bir müellifin eserlerini iki kişinin bir arada okumasını suç kabul etmek insan haklarına saygıyla izah edilemez.

Meşruiyet içinde kalarak İslam’ın tanıtımını yapmayı “müsbet iman hizmeti” olarak benimseyen risalelerin muhatabı, insanların korkuları değil, akıl ve kalpleridir. Bu eserlerde maddi-manevi cebir kullanılmadan insanın iknası amaçlanır.

Türkiye Cumhuriyeti, bu eserlere ve onu okuyanlara yaptığı haksızlığı elli yıl sonra revize edebildi. Geride mağdur edilmiş, hak ve hukukları çiğnenmiş milyonların hafızasında kötü hatırlar kaldı. Bu hürriyetler asrında kitaptan korkan bir yönetimi profili çizilemez.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.