Ruhun zâtı, sıfatları ve mahiyeti

Misafir Kalem

Nail Yılmaz

İnsanlık tarihi boyunca zihinleri meşgul eden büyük sorular vardır. Bunlardan birisi de ruhun varlığı ve mahiyetinin ne olduğudur. Tarihin her döneminde ruhun varlığı ve mahiyetinin ne olduğu sorulmuş ve cevapları ilim adamlarınca tartışılmıştır.

Çünkü insanlık tarihinin büyük sorularından birisi olan ruhun varlığı ve mahiyetinin ne olduğu, dinî, felsefî ve sosyolojik yönleriyle birçok ilim dalını ve insan topluluklarını yakından ilgilendirmektedir.

En ilkel arzî dinlerden bütün semavî dinlere, her türlü fikir akımı ve düşünce ekolleri, ruhun varlığını ve mahiyetini kendi düşünce sistemi temelinde tanımlamaya ve anlamlandırmaya çalışmışlardır.

Bu tanımlama ve anlamlandırma çalışmışları ister dinî, isterse felsefî yaklaşımlar olsun, üzerinde durulan ana başlıklar genel olarak, insanın tarifi, aslının ve esasının ne olduğu, ruh, kalp, hayat ve nefsin varlığı, mahiyetleri, ölümden sonra ruh, nefs ve bedenin akıbeti gibi birçok konular, tanımlama ve anlamlandırma çalışmalarının büyük başlıklarını oluşturmuştur.

Nitekim insan; nebatî, hayvanî ve ruhanî özellikleriyle bir araya getirilerek halk edilen üç boyutlu ve çok katmanlı bir varlık olduğunu İmam-ı Gazzali, şöyle ifade eder. Özetle:

‘’İnsan, maddî ve manevî yapısı itibariyle cisim, ruh ve nefs olmak üzere üç unsurdan mürekkep bir varlıktır. Ancak bu unsurların bir araya getirilmesiyle insanın zâtı ortaya çıkar.’’[1]

Dinî ve felsefî literatürde genişçe yer alan ruh mefhumunun mahiyetiyle alakalı olarak, cevher veya araz oluşu, maddî veya soyut bir varlık olup olmadığı, bedenle olan ilişkisi; bedene girmezden önceki ve sonraki durumu, birçok ilmi ve akademik araştırmalara konu olmuştur.

Biz bu çok geniş yelpazeden, kaynakları vahye dayanan âyet, hadis ve onların şerh ve tefsirlerini esas alarak ruhu anlamaya çalıştık. Çünkü ruh gaybî bir varlıktır. Gaybî varlıklar hakkında en sağlam ve güvenilir kaynaklar vahiy ve ihbarat-ı nebevidir. Veya onların şerh, izah ve tefsirleridir. Özellikle Kur’an’daki ruh ve ruhaniyetle ilgili âyetler ve onları tefsir eden hadis-i şeriflerdir.

Bizim bu çalışmamızın merkezinde قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبِّىDe ki: Ruh rabbimin emrindendir[2] âyet-i kerimesi vardır. Ruhla ilgili diğer emsali âyet ve hadis-i şeriflere de zaman zaman temas edilecektir.

Çalışmanın ana teması; ruhun varlığını ispattan ziyade, zâtının, mahiyetinin ve hakikatinin ne olup ne olmadığı, ruhun sıfatları, özellikleri ve fiilleri üzerinden, vahyî kaynaklar (kitap/sünnet) muvacehesinde, anlama çalışmasıdır.

Bununla beraber ruhun varlığı ile ilgili olarak, enfüsî ve afakî âyetlerden bazı örnekler verilerek ruhun vücuduna kısaca temas edilecektir. Daha genel mânada ruh ve ruhanîyetin varlığının teferruatlı izahı ve ispatı ise ‘Melek ve Ruhanîyat’ isimli diğer bir çalışmamızda ayrıca ele alındığı için o konuyla ilgili geniş malûmatı oraya havale ederiz.

Ruhun zâtı mahiyeti ve sıfatları isimli bu çalışma, yukarıda özet olarak verilen on üç ana başlıktan oluşmaktadır. Metnin ilerleyen bölümlerinde, mütalaa ve müzakereyi kolaylaştırmak için her bir ana başlık kendi içinde, daha birçok alt başlıklara ayrılacaktır.

1. Genel olarak ruh ve ruhaniyet

Âlem-i gaybın bir nev'î olan ruhlar, maddî ve manevî vücudumuzun asılları hayatları ve cevherleridir.[3] Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunluğuna göre ruh ve ruhanîyatın gaybî varlıklar olması ve cismanî duygularımızla hissedilememesinden dolayı, mahiyetleri tam olarak idrak edilemez. Çünkü bu hususta İsrâ Sûresindeki bir âyette: ‘’ Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh Rabbimin emrindendir. Bu konuda size pek az bilgi verilmiştir.’’[4] diye buyrulmuştur.

Bununla beraber insan hayatı, anne karnında bir meleğin cenine ruh üflemesiyle başlayıp, ömrünün sonunda da yine bir melek vasıtasıyla ruhunun kabz edilmesi sebebiyle, her zaman bu gaybî varlığın mahiyetini merak etmiştir.

İslam âlimleri ruhun; dünya hayatına gelişiyle birlikte başlayan bedenle olan beraberliğinden ve cismaniyetle olan irtibatından dolayı, sadece beden üzerinden tahliller yapmanın, ruhun melekûtî boyutunu görmezlikten gelineceğini ve zamanla, ruhun gayba iman yönünü zayıflatabileceğini hatta ortadan kaldırabileceğini ifade etmişler[5]

Yani, ruh hakikatinin insanın kendi bedeninde cereyan ediyor olması onu gaybîlikten çıkarmıyor. Ruh ile ilgili ne kadar çok şey bilinirse bilinsin yine de ruhun gaybiliğine nazaranaz bilgi’ hükmündedir. Çünkü Allahtan başka kimse mutlak gayba muttali olmadığından ruhun gerçek mahiyetini Allah’tan başka hiç kimse bilemez.

Bazı tefsirler, az bilgi’ verilen kimselerin Yahudi âlimlerinin olduğunu söylemişlerdir. Çünkü ruh hakkında soruyu ilk defa onlar sordukları için ‘az bilgi kaydı onlara hasredilmiştir.[6]

Bununla beraber ruh hakkında insanlara verilen o ‘az bilgiyi’ öğrenmek ve öğretmek için, bütün İslam âlimleri asırlar boyu çok derin ve uzun araştırmalar yapmışlar. Tabiinden Hasan-ı Basrî ile başlayan bu süreç, Ebû Hanîfe ve Ahmed b. Hanbel, başta olmak üzere, Mâtürîdî ve Eş’arî âlimleriyle devam ederek, günümüze kadar gelmiştir. Ve bu konuda birçok müstakil eserler telif edilmiştir.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin muhakkik ve dehşetli dâhilerden dediği İbn Kayyim el-Cevziyye isimli Zâtın;[7] ‘Kitâbü’r-Rûh’u, İmam-ı Gazali’nin ‘Mearicü’l-Kuds’u ve Fahreddin-i Razi’nin ‘en-Nefs’i gibi eserler, ruhu anlamak ve anlatmak için te’lif edilen kitaplardan bazılarıdır.

2- Kur’an da ve Hadis-i şeriflerde ruh

“Kur’an-ı Kerîm’de ruh kelimesi yirmi bir yerde geçer. İslam âlimleri, Kur’an’da geçen ruh kelimelerinin (şu) sekiz manaya geldiğini belirtir. Bunlar:

  • “Canlıların hayatiyetini sağlayan ruh,
  • Cebrâil (rûhu’l-kuds, er-rûhu’l-emîn),
  • Büyük bir melek,
  • Vahiy,
  • Rahmet,
  • Emir (kanun),
  • Üflemekle meydana gelen bir tür yel,
  • (Ve) Hayattır.

(Ayrıca) Cenâb-ı Hakk’ın uyku halindeki insanın nefsini aldığını (ez- Zümer 39/42) ve ölümünden sonra ibret olması için Firavun ’un bedenini geride bıraktığını (Yûnus 10/92) bildiren âyetlerde ruh-beden ayırımına işaret edilmiştir. (Taberî, XI, 106; Mâtürîdî, Teßvîlâtü’l- Æurßân, VII, 105)”.[8]

Bediüzzaman Hz. R. Nur külliyatında bu manalardan en çok, ruhun doğrudan mahiyeti ile ilgili olan cihetini, yani onun bir ‘emir veya ‘kanun oluşunu nazara vermiştir.

3-Hadis-i şeriflerde ruh

Buharî ve Müslim gibi sahih hadis kaynaklarında açık bir şekilde ruh ve beden ayrımının yapıldığına dair hadîs-i şerifler vardır. Konu ile ilgili hadîs-i şeriflerin birisinde belirtildiğine göre:

“Anne (karnındaki) cenine 120 günlük teşekkül döneminden sonra Allah’ın gönderdiği bir melek tarafından ruh üflenir; ölüm anında da meleklerce ruh bedeninden alınır (Müsned, II, 323, 398; Buhârî, “Bed,ü’l-halk”, 6, “Enbiyâ,”, 50; Müslim, “Kader”

Çeşitli hadislerde ruh kelimesinin yanı sıra onun yerine nefis ve “neseme” kelimeleri de kullanılmış. [9]

Muhakkik hadis âlimleri hadiste ruha teşbih edilen ‘nesim’ veya ‘neseme’ kelimelerini ruhun letafetini anlatmak için kullanıldığını söylemişlerdir. Çünkü ‘nesim’ rüzgâr ‘neseme’ rüzgârın esmesidir. [10]

Hava ile ilgili hadîs-i şeriflere atıfla, tasavvufî gelenekte: İnsanın cismanî cihetini oluşturan; bazı latifelerini toprağa, nefsi ateşe, suyu kalbe teşbih ettikleri gibi, ruhu da havaya teşbih ederek, seyr-i sülük yolculuğunda manevî bir makam olarak kabul etmişlerdir. .[11]

Bediüzzaman Hz. de, R. Nur Külliyatının bir kısım yerlerinde bazı âyetlerin tefsirini ve birçok iman hakikatlerinin şerhini, tasavvufî gelenekte olduğu gibi, ruhu havaya teşbih ederek izah etmiştir. Çünkü ruh ve hava arasında birçok ortak noktalar ve benzer özellikler vardır. Mesela:

  • Ruhun âlem-i emirden geldiği gibi, hava sahifesinin de emr ve iradenin bir arşı olması. [12]
  • Ruhanîyata, hava sahifesinin bir âyine olması. [13]
  • Bir kısım marifetullah delil ve bürhanlarının ‘hava gibi olması sebebiyle ne hissedilir ne görünür ne de tutulamayacağı, ancak ruh ile teveccüh edilerek teneffüs edilebileceği.[14]
  • İnsan maddî hayatında; her zaman havaya muhtaç olduğu gibi, hayat-ı ruhiyesi cihetiyle de her anda "Hüvallah” ve "Bismillah" gibi hava-i nesîme ihtiyacı vardır. Çünkü ruh ancak bu kudsî kelimat-ı İlahiye ile nefes alır.[15]

Tasavvuf ehlinin, ‘seyr-i sülük’ ile terakki ederek, hava unsurundaki esma-i hüsna tecellilerini müşahade ettiği gibi, Bediüzzaman Hz. de ‘Hüve nüktesindeki’ ifadelerine göre; ‘hareket-i fikrîye ve ruhiye’ ile yapmış olduğu seyahatinde hava âlemini temaşa ederek birçok iman hakikatlerini ilmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyakîn, müşahede ettiğini söylemiştir.[16]

(Devam edecek)

  1. Mustafa Akçay Gazzali'de Ruh Tasavvuru Sh: 103
  1. İsra suresi 85
  1. Sözler. 110
  1. İsrâ Sûresi. 17/85
  1. dia: 35. Cilt. Sh: 191
  1. Elmalı Hamdi Yazır. Hak Dini Kuran Dili. İsra Suresi 85. Ayetin tefsiri
  1. Mektubat. 124 -Emirdağ Lahikası-1. 205
  1. dia: 35. Cilt. Sh: 187.
  1. ,, ,, ,, ,, : 188
  1. Kitab’ ruh ibn kayyım el cezvi: Sh. 143
  1. İmam-ı Rabbani risaleleri Necdet tosun: sh.47-53.
  1. Sözler. 160
  1. ,, . 195
  1. Lemalar.128
  1. Mesnev-i Nuriye. 127
  1. Sözler. 162

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.