Nail Yılmaz
Ruhun zâtı, sıfatları ve mahiyeti-2
4-Ruh Allahtan mıdır yoksa, O’nun bir emri midir?
İsra suresi 85. ayette: قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبِّى “De ki: Ruh rabbimin emrindendir.” buyruluyor. Ruhun Allah’tan mı, yoksa O’nun bir emri mi? olduğu ile ilgili tartışmalara açıklık getiren, esbab-ı nüzül kaynaklarında şu bilgilere yer verilmiştir:
“Kureyş (müşrikleri) Yahudilere giderek ‘bize bir şeyler verinde şu adama soralım demişler.’ “Onlar da “Ruhtan sorunuz” demişler.”[1] Eğer ruh: “Allah’tandır” derse “kendisinden olan bir şeyi Allah nasıl cezalandırır?” diye sorun, dediler. Kureyş, bu soruları Peygamber Efendimiz (as) sorunca قُلِ الرُّوحُ مِنْ اَمْرِ رَبِّى “De ki: Ruh rabbimin emrindendir” âyeti kerimesi nazil oldu. Peygamber’imiz bu ayetle ilgili şu açıklamayı yapmıştır: “Ruh, Allah’ın bir mahlûkudur. Allah’tan değildir” diye buyurmuştur.[2]
Bu âyetin tefsiri ile ilgili Prof. Dr. İbrahim Canan Hoca, Fahreddin-i Razi’den şu açıklamayı nakleder: “Ruh, Rabbimin emrindendir” kavl-i şerifindeki “emir” den maksad “fiiledir”, tıpkı şu âyette olduğu gibi: “Firavunun “emri” hiç de dürüst değildi” (Hûd 97; yani ameli ve işi demektir. “Ruh Rabbimin işidir” derken; “başka mahlûklar Allah’ın işi değil mi?” diye bir itiraz hatıra gelebilir.
Elcevap: Başka mahlûkatın ortaya çıkışı bir kısım sebeplere dayandırılmış, mahiyeti hakkında izah yapabilme imkânları tanınmıştır. Ruh Cenab-ı Hakkın “ol” emrine dayandırılmış, araya başka vasıta ve esbab bırakılmamıştır. Onun için o “emir âlemindendir ve Allah’ın bir fiilidir.” [3]
5- Risale-i Nur külliyatında ruh nev’î ve türleri:
Cismanî varlıkların çok farklı cins, nev ve türleri olduğu gibi, hayatların da asılları ve zâtları olan ruhlarında farklı nev ’ileri ve türleri vardır. Risale-i Nur Külliyatında genel olarak ruhun, dört nev’î olduğu belirtilir.
Üç çeşitte ruh mânasında program ve emirlerden bahsedilir. Bunlar:
1. Akıl, irade ve şuur sahibi olup hayra da şerre de kabiliyetleri olan insanlar ve cinlerin ruhu.
2. Akıl, irade ve şuur sahibi olup sadece hayra kabiliyetleri olan meleklerin ruhu ile[4] sadece şerre kabiliyetleri olan şeytan gibi varlıkların ruhu. (ervah-ı habise).”[5]
3. Aklı olmadığı halde şuurlu fiilleri işleyen hayvanatın ruhu.[6]
4. Hz. Bediüzzaman Sünuhat ve Mektubat gibi eserlerinde; bütün kâinatı ihata eden kollektif veya küllî bir ruhun olduğunu belirterek,[7] diğer eserlerinde de kâinatın kollektif veya küllî ruhunun farklı cihetlerini nazara verir. Mesela:
Sözler isimli eserinde İslam dininin küre-i arzın ruh-u fıtrîsi olduğunu,[8] kâinatın küllî ve kollektif olan ruhunun ruhunu ise, Vahy-i Kur’an ile Hakikat-ı Muhammediye olduğunu şu şekilde ifade eder:
- “Maddî ve manevî hayat-ı Muhammediye (A.S.M.) ruh-u kâinattan süzülmüş hülâsat-ül hülâsadır...
- Ve vahy-i Kur'an dahi, hayatdar hakaikinin şehadetiyle hayat-ı kâinatın ruhudur ve şuur-u kâinatın aklıdır.”[9]
Tasavvufî ıstılahta ve sûfi gelenekte de çok kullanılan; Bediüzzaman Hz. de ‘kâinatın ruhu’[10] dediği ‘Vahy-i Kur’an ve Hakikat-ı Muhammediye’ gibi küllî veya kollektif ruhu anlatmak için kullanılan terkip ve kavramları, Prof. Dr. İbrahim Canan Hocamızın hadis külliyatında Seyyid-i Şeriften yaptığı bir nakilde şöyle der:
Âlem-i kebirdeki külli ruh:
- Ruh-i a’zam,
- Nefs-i vahide,
- Nefs-i külliye,
- Levh-i mahfuz,
- Hakikat-ı esmaiyye gibi kelime ve terkiblerle tabir ve ifade edilir.
Bu isimlerle ifade edilen ‘Hakikat-ı Muhammediye’ ise; âlem-i sağir olan insandaki tezahürü, ruh, akıl, kalp, nefis, sadr, sır ve hafa gibi isimler alır.[11]
Tasavvuf erbabı, âlem-i emirden gelen kalp, ruh, sır, hafî ve ahfâ gibi latifelerin seyr-i sülük yolculuğu ile aşılması gerektiğini, sonrasında âlem-i kebirde onların da asılları olan esma ve sıfat tecellilerinin kat edilmesi gerektiğine inanırlar. Zira küçük âlem olan insandaki bu duyguların asıllarının, âlem-i kebirde olduğunu belirtmişlerdir.[12]
Bediüzzaman Hz. de aynı mânaları Miraç bahsinde: “âlem-i süflînin manevî tezgâhları ve küllî kanunları, avalim-i ulviyededir”[13] diyerek, insanda bulunan ruh, akıl, kalp, nefis, sadr, sır ve hafa gibi cüz’i kanun ve programların asılları ve küllilerinin, âlem-i ulvîde olduklarını şöyle ifade eder:
Zât-ı Ahmediye (as) miraç mucizesiyle açmış olduğu yolun kapısını dönüşte açık bırakmasının bir mânası: “Arkasındaki evliya-i ümmeti, ruh ve kalb ile o cadde-i nuranide, Mi'rac-ı Nebevî'nin gölgesinde seyr ü sülûk edip istidadlarına göre makâmat-ı âliyeye” [14] çıkmaları içindir.
6- Ruh manasındaki diğer program, emir ve fiili durumlar:
a) Çekirdeklerdeki ruh programının manevî (hükmî) olması:
-Canab-ı Hakk: “En büyük bir ağacın ruh programını bir nokta gibi en küçük bir çekirdekte dercedip, muhafaza eder.’’” [15]
-Veya: “Koca bir ağacın bir derece ruha benzeyen programını ve kanun-u teşekkülâtını, bir nokta gibi en küçük çekirdekte dercedip muhafaza eder.’’[16]
- “Eğer o çekirdek, o manevî cihazatını فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوَى ’’Taneyi ve çekirdeği çatlatan şüphesiz Allahtır.’’ [17] emr-i tekvinîsini imtisal edip hüsn-ü istimal etse; o dar âlemden çıkacak, meyvedar koca bir ağaç olmakla küçücük cüz'î hakikatı ve ruh-u manevîsi, büyük bir hakikat-ı külliye suretini alacaktır”[18]
b) Akıllı ve şuurlu varlıklar ile nebatat ve ağaçların ruh farkı:
Akıl, irade ve şuur sahibi olan (insan, melek, ruhanî ve cin gibi) varlıkların ruhu ile nebatat ve ağaçların ruh-u mânevîsi ve ruh-i emrisi arasında iki önemli fark vardır, bunlar:
- Akıl, irade ve şuur sahibi olan varlıkların ruhlarına; fizikî vücud (vücud-u haricî) ile iç ve dış duygulardan oluşan ‘hissî bir vücud’[19] giydirilmiştir.
- Aklı, iradesi, şuurları ve hisleri olmayan nebatat ve ağaçlarda ise: Mânevî yazılım anlamında bir ‘ruh programları’ vardır. Fakat ‘vücud-u hissîleri’ yoktur.[20]
Fizikî vücudları ile duygusal boyutları bulunmayan, yani aklı, iradesi, şuurları ve hisleri olmayan nebatat ve ağaçlardaki ‘ruh programları’; Risale-i Nur Külliyatında şu cümleler ile ifade edilir:
- Kavanin-i hakaik: (Kanunlar ve kurallar)
- Nevamisi mahiyet: (Bir şeyin mahiyetî, esas maksadı ve gayesi)
- Desatir-i teşekkülat: (Meydana geliş, ortaya çıkış esasları, kuralları)
- Ve ruh-i emri: (Faaliyet ve iş ruhu bir şeyin var olduğu süreçte yapacakları ile ilgili kural ve programlar) [21]
c) Ruhun işlevini gören fizikî kanunlar.
Kâinattaki fizikî kanunlar eğer şuurlu ve hayatlı olsalardı onlara’ da ruh denilirdi. Veya canlı varlıklarda olan ruhların hayatları ve şuurları alınsaydı, onlarda diğer fizikî kanunlar gibi onlar da soyut (mücerred) birer kanun olurlardı.[22]
d) Şahs-ı mânevî ruhun bir nev’i olması:
“Evet müteaddid eşya bir cemaat şekline girse, bir şahs-ı mânevîsi olacaktır. Eğer o cem'iyet, imtizaç edip ittihad şeklini alsa, onu temsil edecek bir şahs-ı mânevîsi, bir nevi ruh-u manevîsi ve vazife-i tesbihiyesini görecek bir melek-i müekkeli olacaktır.”[23]
Bu son dört şıkta görüldüğü gibi Bediüzzaman Hz. insan, melek, ruhanî ve cinlerde bulunan ruh mefhumunu, aklı ve şuuru olmayan varlıklara mecazî olarak nisbet ettiği gibi; hükmî ve manevî şahsiyetlere de (şahs-ı mânevî) nisbet etmiştir.
(Devam edecek)
- Elmalı Hamdi Yazır. Hak Dini Kuran Dili.5. cilt.319
- Kitb’ı Ruh İbn Kayyım el Cezvi. Sh. 219
- İbrahim Canan. Hds Kll. 4. Cilt.58-59
- Mesnevi-i Nuriye. 138
- Lem'alar. 82-Sözler. 258
- Lemalar. 368
- Sühühat: 11 Mektubat 238
- Sözler. 731
- Lem'alar. 336
- Mektubat 238
- İbrahim Canan Hadis küll. 7. Cilt: sh.26-27
- Ekrem Sefa GÜL. YAKÎNÎ İMANIN İMKÂN VE MAHİYETİ: sh.197
- Sözler. 580
- ,, 580
- ,, 81
- ,, 516
- Enam Suresi. 6/95
- ,, 321
- ,, 702
- Lemalar. 833 ( yeni Asya neşriyat baskı)
- Lemalar. 833 ( yeni Asya neşriyat baskı)
- Sözler. 702
- ,, 165