Risale-i Nur’u Masonluğa alet etmek!

Mustafa ÖZCAN

Batini dinler ve mezhepler olduğu gibi batini meşrepler de vardır. Kimi tasavvufi akımlar da bu batini meşreplere girerler.  Batini mezhepler ile meşrepler arasında görünmez köprüler vardır.  Bunların en temel özelliklerinden bazıları, tevil ve takiyyedir.  Tevil bir anlamda uyuşmazlar arasında (akıl nakil ile nasların birbiri arasında ) telif, tevfik ve telfik çabasıdır.   Selefierin dışında tevili karşı çıkan gruba rastlanmamıştır. Bununla birlikte kimileri haddi aşan bir biçimde akli tevile kimileri de batini tevile başvururlar.  Mutezile akli tevili öne çıkarır.  Tevilde aşırıya kaçanlar veya gidenlerden bir kısmı elbette isabet de kaydedebilir. Lakin bu isabet yüzdesi ne kadardır? İsabet etse bile sorumluluktan kurtulamaz. Bir de ipe sapa gelmez batini tevil vardır ve batini ve yıkıcı cereyanların en temel yıkım araçlarından birisi tevildir.  Akli tevilin isabet yüzdesi olsa da batini tevilin hiçbir şekilde isabet yüzdesi yoktur.  Lakin gizem ve esrar insanlara çekici ve cazip gelmekte ve bu çekicilik de insanların tuzağı olmaktadır. Günümüzde kendisini Risale-i Nur dairesinde tanımlamaya çalışan Mehdiyet odaklı bir  hareket kendi hizmeti adına Masonluğu kabul etmiştir. Hatta canlı yayında Masonluk beratını almış ve adeta tekris edilmiştir. Siz buna Mason vaftizi de diyebilirsiniz.  Önemli olan her şeyin ayan beyan olması ve insanların tasannu ve riya ile kandırılmamasıdır. Ama yine de batıl teville masonların arasında tebliğ etmek için Masonluğu girdiklerini varsayıyorlar.  Bu hareket kendisine göre Risale-i Nur’u Masonluğa alet etmek istese de aslında Risale-i Nur’un malı değil, Bahailiğin malıdır. Veya onun tarzını benimsemiştir.  

Nasıl mı?

Masonluğun ve Bahailiğin ortak köprüsü nedir? Ya da Bahailik gibi Mehdici veya Mesiyanik bu hareket tevil üzerinden Risale-i Nur’u Masonluk ve Bahailiğe nasıl alet etmektedir? Bediüzzaman ve kimi alimlere göre Mehdi müçtehit olacaktır.  Büyük bir alim olacak ve içtihat ehliyeti bulunacaktır.  Bakın malum ve mahut grup bu meseleyi nasıl çarpıtıyor ve  ve dini temelinden dinamitliyor? İsmaililer gibi fasit kıyasları veya tevilleri şudur ki,  Bediüzzaman’ın  bu ifadesini  salınıma alan bu Masonik ve Bahaici grup Mehdi’nin mezhepleri kaldıracağını ileri sürmektedir. Zımni olarak da dinleri veya en azından hukuk kısmını ortadan kaldıracağını ifade etmektedir.  İfadelerinden anlaşıldığına göre, keyfe ma yeşa  bir içtihatta bulunacaktır.  Hiçbir Peygamberin yapmadığını yapacak ve pozitivizmi din yerine ikame edecektir. Olsa olsa bu Mehdiliğe değil Deccalizme kapı aralar.  Mehdilik iddiasıyla Deccalizmle köprü kurmaktır. Deccalizm zaten Mehdilik iddiası değil midir?  Bu tevilde iç içe birçok hata barınmaktadır. 

Birincisi: Mehdi’nin müçtehit olması başka, mezhepleri kaldırması daha başkadır.

İkincisi: Risale-i Nur’u alet eden veya kendisine basamak eden bu Masonik yapı Mustafa Kemal gibi ayrıca içtihatların birbirini nakzeden şeyler olduğunu söyleyerek mezheplerin kaldırılmasına haklılık kazandırmaya çalışmaktadır.

Üçüncüsü: Bediüzzaman Mizan-ı Şarani’ye başvurarak içtihat farklılıklarına dair  musavibe ve muhattie kanatlarının görüşlerine bakar ve ‘kulluhum min resulillahi mültemisin/Hepsi Resulullah’dan alınmadır’ noktasına gelir. Allah'ın Resûlünün, Ahzab gününde "Sakın herhangi bir kimse ikindi namazını Benî Kureyza'ya varmadan kılmasın" buyruğunda sahabelerin ihtilaf etmesi ve Peygamberimizin taraflardan ikisini de meşru görmesi bunun ispatıdır. İçtihat farklılığı Resullullaha dayanmaktadır. Mezhepler de bu farklılıklardan oluşmuştur.   Ümmet bu ihtilafı rahmet vesilesi ve genişlik olarak görmüştür.

Dördüncüsü: Bediüzzaman Mehdi’nin müçtehit olacağını söylerken mezhepler aleyhine bir tek kelime bile etmemiştir. Sonra niye etsin ki?  Ama onun ifadelerin tevil eden grup mezhepleri kaldırma gerekçesi olarak aradaki ihtilafları gösterir! Birçok farklı koldan hadis nakli olduğuna göre bu tabiidir. Zaten İmam Malik buna istinaden Muvatta’nın tamimine karşı çıkmıştır. Hanefi ve Şafii fıkıhlarını veya hepsini birbirine yakınlaştırma işlemi Şah Veliyyullah Dehlevi’den beri yürüse de somut bir sonuca ulaşmamıştır. Burada önemli olan psikolojik sonuçtur ve Müslümanların bu fıkhi ihtilafları ayrılık vesilesi olarak görmemeleridir. Mezheplerde ihtilaf arayanlar önce kendi hallerine bir baksınlar! 

Yahudilik, Masonlık ve Kemalizm konusunda birkaç yıl içinde dört dönen topluluk hangi tutarlılık üzerinden başkalarını hesaba çekmektedir?  Söz konusu topluluk sadece sevgi ve ahlak üzerinden yeni bir din paradigması inşa etmekte ve herkesi buna çağırmaktadır.  Buradaki ahlak ne ahlakıdır? Komün ahlakı mı yoksa harem ahlakı mı? Hedonizmin ahlakı mı olur? Şeriat-ı garra nerede?

Bahailerin ve Masonların temel felsefesi şeytan namına eklektik bir biçimde dinlerin birleştirilmesidir.  Bu dini hareketler masonlarla aynı vazifeyi deruhte etmektedir. Bahailiğin ilk aşaması olarak kabul edilen Babilik’in en temayüz eren vasıflarından birisi Zerrin Taç isimli daiyesidir.  Bu bayan propagandist bilahare Kurretü’l Ayn olarak şöhret bulmuştur. Risale-i Nur’a musallat olmuş bir tahrif hareketi olan ve Bahailiğin yeni versiyonu olmaya yatkın bu hareket de Kurretü’l Ayn gibi bayan daiyeler kullanmaktadır. Mezdeke sayelerinde dini bir harekete bürünmüştür. Her yerde Risale-i Nur’un etkisini kırmaya, önünü kesmeye çalışmaktadır. Ya da gölge etmektedir.

Söz konusu Mehdici veya Mesiyanik bu hareket aynen Bahailik gibi batıl ve fasit tevil ve kıyaslara başvurmaktadır. Sözgelimi ‘semavat elinde dürülmüştür ‘ayetinden Mirza Hüseyin Ali, Bahailiğin İslam da dahil kendisinden önceki yedi dini nesh ettiği tevilini yapmaktadır. Keza Allemehu’l beyan ayetindeki Beyan’dan kendi kitabı olan Beyan kitabını çıkarmaktadır.  İngilizlere muhabbet dini kuran Gulah Ahmet Kadiyani de Mescid-i Aksa’nın Kadıyan’da yani kendi doğduğu köyde olduğunu ileri sürmüştür.

Bahailik, Kadiyanilik ve Türkiye’deki bir takım hareketlerin ortak yönleri dini güçlüden yana eğip bükmeleridir. Buna da dünya barışı demektedirler.  Amaçları mazlumları zalimlere boyun eğdirmektir.  Sözgelimi Gulam Ahmet Kadiyani İngilizlerin ulu’l emr olduklarını ifade etmiş ve onlara itaati zorunlu kabul etmiştir ( Eş Şuubiyye ve’z Zindaka ve Eseruhuma fi zuhuri el akaid ve’l firak el munharife, s: 57, Mektebetü Aksa, Amman-Ürdün).  Buradan, Mavi Marmara konusunda bir şahsın İsrail otoritelerinden izin alınması gerekirdi sözüne yatay geçiş yapabiliriz.  İkisi arasında mezhebi bir köprü olmasa da bu hükümde bir benzerlik olduğu aşikar.  Almanya’nın karşı çıktığı bu hareketlerden birisine İngiltere’nin ve ABD’nin desteğini esirgemediği görülmektedir.  Bunlar tesadüfe hamledilemez!

Bahailik ve Kadiyaniliğin ortak teması dünyaya barış iklimini egemen kılmaktır. Bunun için de savaşlara ve felaketlere son vermektir.  Fakat nasıl?  Kısa yoldan mazlumun teslim olmasını hızlandırarak!  Güçlünün veya zalimin yanında yer alarak, dünyayı esenliğe çıkarmaktır.  Günümüzde Bahailik ve Kadiyanilik paralel yapı olarak İslam alemine karşı kullanılmaktadır.  Adeta merkez üsleri İsrail’dir. Cihadı dünya barışının önünde engel olarak görüyorlar.  Halbuki, cihat barışın araç ve anahtarlarından birisidir.  Mevlana, Mesnevi’yi anlatırken ‘inananlara Nil gibi berrak su, Kıptilere ise kan görünür’ demiştir.  Cihat saldırganı bertaraf eden bir barış aracıdır. Zorbalık değil zorbalığa karşı adaletin kılıcıdır. Cihada karşı çıkanların zorbalarla bir pazarlığı olmalıdır.  Günümüzde ise  Mehdi’nin müçtehitliği üzerinden bütün ahkam-ı Kur’aniye tatil ediliyor.  Zaten bunu Mustafa Kemal yapmadı mı? Ama o tevil ederek değil pozitivizm adına yaptı.  Bunlar ise Batini tevillere başvuruyorlar!

ÇEKİCİ MEHDİ!

Gulam Ahmet Kadiyani dünyanın her tarafına kitaplar ve broşürler göndermiştir. Ve bunu ne amaçla yaptığını şöyle anlatmıştır: Müslümanları İngiliz hükümetine samimi taraftar yapmak istedim.  Yegane gayem budur. Ayrıca Mehdi’yi, Mesih’i kan dökücü, kan içici ( seffah Mehdi, seffah Mesih) suretinden arındırarak cilveli, çekici ve sevimli hale getirmek istedim!  Mehdi ve Mesih’i  İngilizlerin emellerine uydurmak istemiştir. Şimdi de Türkiye’de kendisine Risale-i Nur’u perde veya kalkan eden birileri teville birlikte Mehdi veya Mesih’i İsrail’in hizmetine sunmaya çalışmaktadır.  En iyisi bu ekran Mehdilerinin burasının bu misyona uygun olmadığını anlayarak Bahailer gibi merkezlerini Hayfa’ya taşımaları. Orada daha koordineli çalışırlar.   Ondan sonra ne kadar akıl fukarası varsa; ağlarına çekebilmek için oltalarını atabilirler.  Allah şerlerinden ümmeti halas etsin.

Gulam Ahmet Kadiyani’den sonra ekranları dolduran başka çekici Mehdi adayları ile karşı karşıya bulunuyoruz.

Karşımıza üç Mehdi telakkisi çıkıyor.  Bunlardan birisi, her ne kadar Şiilerce de yeryüzüne adaleti dolduracağı tasavvur edilse de sonuçta hasımları öldürmeye memur intikamcı bir zat olarak karşımıza çıkmaktadır.  Şiilikteki ric'at inancı da bunu gerektirmektedir.  İkinci telakki, Sünni telakkidir ve o on ikinci imam olmadığı gibi hasımları öldürmekle de mükellef değildir. Öyle bir takıntısı yoktur.  Görevi dinin ihyası ve adaletin hak üzerine tevzidir. Gulam Ahmed Kadiyani'den beri sahte Mehdiler arenasının ortak telakkisi ise Mehdi'nin tek görevi güçlülere şirin görünmek ve gönüllerini yapmaktır. 'Çekici Mehdiler' cihadı lüzumsuz buldukları, iptal ettikleri gibi hakiki Mehdi'yi de gaddar bulabilirler. Varsın bulsunlar. Yargı onların yargısı değil. 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.