Röportaj: Abdulkadir Çelebioğlu-RİSALEHABER
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin “Sır ve Ser Kâtibi” Mehmed Feyzi (Pamukçu) Efendi’nin yıllarca sohbetlerinde bulunmuş Hasan Erdoğan’la konuştuk.
Sizi tanıyabilir miyiz?
Aslen Kastamonuluyum. 1957 doğumluyum. 1994 yılına kadar Kastamonu'da ondan sonra İstanbul'da ikamete başladım. Mehmed Feyzi Efendi Rahmetullahi Aleyh’i 1979 yılında tanıdım. Onun vesilesiyle Risale-i Nurları ve dershaneleri tanıdık.
O zamanki Risale-i Nur hizmeti ile şimdiki Risale-i Nur hizmetlerini mukayese edecek olursanız neler söyleyebilirsiniz?
Bizim Risale-i Nur’u ve dershaneyi tanıdığımız zamanki ihlâs, muhabbet, sadakat daha farklıydı. Çok vakıflar yetişiyordu bu mânâda. Şimdi yetişmiyor. Bu da ayrı bir derdimiz.
RİSALE-İ NUR’U HUSUSİLEŞTİRMEMEK LAZIM MAL-İ UMUMÎDİR
Mehmed Feyzi Efendi’den duyduğunuz hususi hatıralarınız ve nakilleriniz var mıdır? Varsa öğrenmek isteriz.
Risale-i Nur mesleği içinde ayrılıkları Mehmed Feyzi Efendi’ye (rh) sordum bu. Cevaben dedi ki; “Gardaşım! Nasıl ki parmaklar kola bağlıdır. Ana koldaki ayrılıklar çok şey değil. Daireye her meslek, her meşreb girdi; daire genişledi.”
Mehmed Feyzi Efendi’nin (rh); “Risale-i Nur’u da hususileştirmemek lazım. Mal-i umumîdir” şeklinde bize çok tavsiyeleri oldu. Bir de hususi olarak bize “Gardaşım Risaleleri dikkatle, teeni ile okuyun, mütalaa edin” derlerdi.
HAŞİR RİSALESİ’NDE YÜZDEN FAZLA ÂYETİN MEÂLİ VAR
Mehmed Feyzi Efendi’nin sohbetleri kitaptan okuma tarzında değil; Kur’ân-ı Kerîm'den, Hadîs-i Şeriflerden ve Risale-i Nur’dan alınmış, süzülmüş sohbetler şeklinde idi. Mesela Risale-i Nur’daki Onuncu Söz eseri için “Haşir Risalesi’nde yüzden fazla âyetin meâli var. Ama onlar zikredilmiyor” derlerdi.
M. Feyzi Efendi’yle (rh) bir gün ikimiz varız. “Hele gonuşun gardaşım” derdi. Biz tabi susardık, sonra sohbet bir yerden açılırdı. Bir yaz günü ikimiz vardık sadece, M. Feyzi Efendi (rh) bana dedi ki; “Gardaşım, Kastamonu’da yalnız kaldım; kerpiç gibi örülmüş. Söküp atamadım.” Ben dedim ki; “Efendim, biz de anlayamıyoruz.” Vefatından sonra çoğu kişi anlaşılıyor. Vefatında böyle herkes ‘Böyle birisi varmış da bizim haberimiz yokmuş’ dediler. Bir sürü kalabalık. O zaman telefon da yaygın değil. Türkiye’nin her yerinden binlerce kişi geldi. Kastamonu o zaman anladı ‘Eyvah’ dedi, ne çare. Biz de 10 sene gittik sohbetlerine, şimdi diyorum tam istifade edemedik. Herkes kabına, kabiliyetine göre alabildi.
MÜSBET KONUŞALIM, MÜSBET DÜŞÜNELİM
Mehmed Feyzi Efendi'nin (rh) istikbale dair verdiği müjdeli haberler var mıydı? Varsa nelerdir?
İstikbale ait gaybî konulara pek girmiyordu. Ama İslâm hakimiyetinin olacağını, ümidli olmayı, nereden nereye geldiğimizi, “Bir fabrikada kumaş nasıl koyulursa öyle gider. Dinsiz bir nesil yetiştirmek istediler olmadı” derlerdi. Bunu çok defa zikrederlerdi. Hep ümidvar olmayı bize gösterdi. 12 Eylül’ün o zor zamanlarında bile hep ümidli olmayı bize tavsiyede bulundular. “Müsbet konuşalım, müsbet düşünelim. Fitne uyandıracak hareketlerden kaçınalım gardaşım” derlerdi. Bu sözünü sohbetine giden herkes duymuştur.
EN BÜYÜK KERAMET, İSTİKAMETTİR GARDAŞIM
Yeni nesil Nur Talebelerine tavsiyeleriniz nelerdir?
Okumak, neşretmek, okuduğumuzu yaşamak – tatbik etmek. İşte bununla ilgili bir sohbette M. Feyzi Efendi’ye (rh) bir kardeş “Muhlisine’l-Muhlasine sırrını” sordu. Mehmed Feyzi Efendi cevaben; “Birisi kesbîdir, birisi vehbîdir. Kesbî olmadan vehbî olmaz” dedi. “İhlâs Risalesi’ni okumakla da ihlâslı olunmaz gardaşım” dedi.
İşte bununla ilgili aklıma geliyor; okuduklarımızı anlamak, kavramak ve yaşamak gerekiyor. Bundan başka çare yok. Bir de Üstâdımız Bediüzzaman Hazretleri’nin de tavsiye buyurdukları gibi; ihtilaf etmemek, münakaşa etmemek, kardeşinin aleyhinde olmamak. “Herkes aynı halkda, aynı meşrebde olmuyor” derdi M. Feyzi Efendi. Üstâd Bediüzzaman Hazretleri de diyor ya; “Medar-ı nizâ bir mesele varsa meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız, herkes bir meşrepte olmaz. Müsamaha ile birbirine bakmak, şimdi elzemdir.” (Kastamonu Lâhikası) Herkes aynı olmuyor; haslar var, talebeler var, dostlar var. Bu şekilde olmalıyız, istikameti muhafaza etmeliyiz. İstikamet deyince, Mehmed Feyzi Efendi (rh) şöyle derlerdi; “En büyük keramet, istikamettir gardaşım.” Hakikaten bu sözü o zaman anlayamıyorduk, şimdi daha iyi anlıyoruz.
(Devam edecek)