Risale-i Nur'u anlayarak okumalı: 'Kalp, ruh istifade eder' sözü teselli cümlesidir

Üstad Bediüzzaman demiş ki; “bazılarının akılları anlamasa da kalpleri ruhları istifade eder.” Kardeşim, bu bir tavsiye değil, bu bir teselli cümlesi.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Öğr. Gör. Dr. Sadık Tanrıkulu, “Nurcular neden sadece Risale-i Nur okuyor? sorusuna verdiği cevabın üçüncü bölümü:

"Üçüncü olarak dikkatinizi çekmeye çalıştığım Laikçi- Seküler, dinsiz, ateist, agnostik şu parti, bu zihniyet. Bu insanları anlıyorum. Ama Müslüman kardeşim, bu ülkede özellikle 60'lardan itibaren yoğun bir tercüme hareketi oldu. Ben 70'leri biliyorum, 80'leri biliyorum. 60'larda başlamış, Menderes sonrası başlamış yoğun bir tercüme faaliyeti var. İslami kesimde Fizilal’den tutun, Mevdudi, Mısırlı yazarlar, Suudlu yazarlar, Pakistan, Hindistan, Fas, bütün dünyadan bir tercüme furyası başladı. 80'den sonra İran’dan bir tercümeler yayıldı bu ülkede, Yok Tabatabai, Yok Mutahhari yok, bilmem kim. Bir sürü Şii yazar… Ali Şeriati'nin tüm eserleri hala paket paket basılıyor, satılıyor.

BÜTÜN ÖN YARGILARIMIZ SAİD NURSİ’YE, SİZ ZARAR EDERSİNİZ

Şiisi-Vehhabisi vesairesi her türlü adamın bu ülkede çatır çatır reklamı yapıldı, satıldı, pazarlandı, tık yok. Ama bütün tepkilerimiz, bütün eleştirilerimiz, bütün ön yargılarımız Said Nursi’ye. Siz zarar edersiniz. Açık söylüyorum, siz zarar edersiniz. İki, bu ülke zarar eder. Bunu bir Risale-i Nur manyağı söylemiyor, dikkat. Çünkü hep böyle dinliyor insanlar. Bir Risale-i Nur uzmanı söylüyor. Kardeşim, açık söyleyeyim yani. Biz kendimiz iddialı değiliz, çok yukarıda değiliz, üst düzey değiliz. Benim bildiğim beni ona, yirmiye katlayacak Risale-i Nur uzmanı arkadaşlar biliyorum haddi hesabı yok…

Tam yeri geldi nakledeyim. Abidin Reşid diyor ki; “Aziz okuyucu, herhangi bir şahıs, fikir, kitapla ilgili o konuyu okumuş, etmiş, bilen kişi uzman sayılır. Onun sözü dinlenilir. Ama diyor Risale-i Nur konusunda bu yapılmıyor, bu tersine çevrildi” diyor. Bunu o söylüyor. Bakın Nurcu değil bu adam, dışarıdan biri. Ha, Risale-i Nur talebesi olmuştur sonradan. Diyor ki; “Risale-i Nur konusunda dinlenilmesi gereken asıl kişiler Risale-i Nur Talebeleri” diyor.

Biz de onu söylüyoruz. Bakın size şöyle bir şey söyleyeyim; ben desem ki “falanca hocamız Mehmet Akif uzmanı. Adam Safahat’ı hafız gibi ezberlemiş” desem. “Filanca Yunus Emre uzmanı. Yunus Emre divanını hafız gibi ezberlemiş” desem. “Muhiddin İbn Arabi hafızıdır bu adam” desem var mı problem? Yok. Çok açık ya, bu bir temsildir, teşbihtir. Çok ezberlemiş demek. Ama Twitter'da ben dedim ki; “Risaleyi hafız gibi bellemiş” dedim. Aman ya Rabbi ne tepkiler geldi. Bunun adı ön yargı çöplüğü, özür dilerim. “Risale Nur hafızı” demiş. “Sen Risale Nur’a Kur'an mı demek istiyorsun.” Bu olmaz ki. Yani “falancayı hafız gibi bellemiş” diyorum, sıkıntı yok. Sıra Risale-i Nur’a gelince, “Kuran mı diyorsunuz, bilmem ne mi diyorsunuz” falan, filan. Yani çok çirkin önyargılarımız var.

Okumayan bir ülkedeyiz. Dolayısıyla böyle bir topluma Üstad Bediüzzaman bir külliyat yazmış, bir metot koymuş; “Buyurun, okuyun” diye.

DEVLET ELİYLE VE DESTEĞİYLE SAPKIN KİTAPLAR TERCÜME EDİLMİŞ

Bir de 1960 yılına kadar zaten pek İslami kitap yoktu. Bizim Marmara ilahiyatta Emin Işık hocamız vardı. Allah rahmet eylesin. O 1936 doğumluydu. Kaç kere dinledim, “evladım, bizim gençliğimizde okuyacak kitap yoktu” dedi. Evlerde, ailelerde bir tane Bostan ve Gülistan var, bir kaç tane kitap var. Öyle çok değil. Yasak çünkü. Bir de “Karanlık Gecelerin Nurlu Sabahı” diye bir kitap varmış. Hoca onu çok söylerdi. Yani Üstad Bediüzzaman'ın o hizmet ettiği dönem süresinde zaten İslami kitaplar yasak. Nursi de bu kitabı ortaya koydu, hizmet etti.

Yine o tarih arasında devlet eliyle ve desteğiyle sapkın kitaplar tercüme edilmiş. Leone Caetani adlı bir İtalyan tarihçinin kitabı Türkçeye çevrilmiş. Yıllar sonra Mustafa Asım Köksal hoca ona cevap verdi.

“SİZE SADECE RİSALE-İ NUR YETER TARZI” MUAMELELER

Pek çok Risale-i Nur talebesinin Risale-i Nur'dan duydukları ama yanlış anlayıp, yanlış anlattığı bir başlık var; “size sadece Risale-i Nur yeter tarzı” muameleleri, bir kısmının avamiliği ve anlayamayışı. Bu konunun bu kesimlerde yanlış anlaşılmasına da sebep oluyor, onu da belirteyim. Genellemiyorum, bütün Nurcular demiyorum. Çünkü nurculuk homojen bir yapı değil. Dolayısıyla bunlar böyle anlayıp, böyle uyguluyor. Öteki böyle söylüyor. Avami olanlar da “abi, Risale bana yeter. Başka şeye ihtiyacım yok” diyor. Dışarıdan bakanlar da “bunlar ne yapıyor, bu kitaba Kur'an mı diyor. Bunu ne zannediyor” diyerek uzak bakıyor.

Bir de “Toplum Mühendisliği” diye bir kavram var. Bugün ne deniyor, “operasyon” deniyor. Cezayirli mütefekkir Malik Bin Nebi, çok üst düzey bir adamdır. Herkes onu okumaz, okuyamaz zaten. Diyor ki; “İslam dünyasının herhangi bir yerinde bir İslami uyanış, bir tecdit hareketi başladığında, batılı sömürgeciler onu hemen bastırmaya, sindirmeye, yok etmeye çalışırlar. Bunu yapamıyorlarsa, mecrasını yani kanalı başka yere çevir, sulandırır, işi bozarlar” diyor. Risale-i Nur için, Üstat Bediüzzaman'ın ta sağlığında derin müdahaleler olmuş. Kendisi “bizi perişan etmek, yok etmek isteyen gizli komite” diyor. Dönmelerden bahsediyor, masonlardan bahsediyor. Gizli komite dediği bir yapı var. Daha açık söyleyeyim, kendisinin yaptığı çalışmalara karşı CHP iktidarının yaptığı şeylerden bahsediyor. Kastım ne? Risale-i Nur'a, bu tecdit ve ıslah hareketi üzerine oynanan oyunlar dümenler var. Bunu da göz ardı etmemek lazım.

Isparta ilahiyatta Arapça okutmanıydım. Bir gün sınıfta baktım en öndeki sıranın arasında böyle bir kitap duruyor, Kırmızı Kitap. İçinde de bir ayraç var. Uzandım, sıranın arasından aldım. Lemalar. Kitabın sahibine “buraya kadar okudun mu kızım” dedim. Kız öğrenci; “hocam, ikinciye okuyorum” dedi. Şimdi ben bu işleri çok iyi bilen birisi olarak; “kızım, anlamadan okuyorsun değil mi” dedim “Nasıl bildiniz hocam? Evet” dedi. Şimdi bu ne? Lem’alar’ı anlamadan ikinciye okuyor. Anlamadan 30 kere okuyan biliyorum.

Profesör Bünyamin Duran hoca bir kitabında diyor ki, “Oğlum “baba, biz Muhakemat kampına gidiyoruz dedi. “O neymiş” dedim. Oğlum “baba, biz falan yere kampa gideceğiz. Otuz kere Muhakemat okuyacağız” dedi. Çocuğuma dedim; “oğlum bunu 30 kere okumak yerine, bir kere anlayarak okusaydınız daha iyiydi” diyor. Çünkü Muhakemat çok üst düzey bir metin. Gerçekten ben de şimdi otursam bu kadar halimle bayağı bir pür dikkat okuyorum. Hâlâ anlayamadığım yerler de var. Çünkü belagat bilmen lazım, mantık bilmen lazım. Onların kavramlarını, terimlerini kullanıyor.

SEN BU 20 YILDIR BU KİTABI ANLAMAMAK İÇİN Mİ OKUYORSUN KARDEŞİM?

Bir gün bir vilayette iki tane Profesörle konuşuyoruz. Birisi yaşta büyük, emeklisi yaklaşmış ve 60 yaşını aşmış bir adam. Bediüzzaman'la ilgili bu kadar da kitap yazmış bir adam. Öteki de genç benden birkaç yaş küçük o da yeni Profesör olmak üzereydi. Ben daha üniversiteye yeni girmişim. Bunlara dedim ki; “ya insanlara Risale Nur tam anlatılamıyor sanki” dedim. Onlardan biri; “Hocam ben geçen bir yerde sohbetteydim. Bir arkadaş Risaleden ders okuyordu. Bir kelime geçti “Haymenişin” diye bir kelime. Ben “dur bir saniye kardeş, o kelime ne demek” dedim. Haymenişin’in Türkçesi “çadırda oturan”, “çadır ahalisi” demek. Şöyle bir durdu; “ya abi, ben 20 yıldır burayı ders yapıyorum, okuyorum. Hiç düşünmedim anlamını” dedi.” E hadi buyurun cenaze namazına. Sen bu 20 yıldır bu kitabı anlamamak için mi okuyorsun kardeşim? Anlamayın diye mi okuyorsun?

Bakın ben bunun açık söyleyeyim, kimse üzülmesin. İçeriden konuşuyorum. Sizin iyiliğiniz için konuşuyorum, yanlış anlamayın. Anlamadan oku babam oku. “On kere külliyat okudum” dediğim arkadaşla muhatap oldum üniversite yıllarında. Şok geçirdim. Çocukça sorular soruyordu. Bense o zaman bir kere okumuştum. Her sorduğu soruya cevap verebiliyordum. Sonunda “ya arkadaş, hiç 10 kere okumuş gibi durmuyorsun” dedim. “Abi, bizi oturttular, oku kardeş anlarsın, oku kardeş anlarsın. Zamanla anlarsın dediler” diye söylemişti.

“KALPLERİ, RUHLARI İSTİFADE EDER” BİR TAVSİYE DEĞİL, TESELLİ CÜMLESİDİR

Üstad Bediüzzaman demiş ki; “bazılarının akılları anlamasa da kalpleri ruhları istifade eder.” Kardeşim, bu bir tavsiye değil, bu bir teselli cümlesi. Risale-i Nur talebelerinin bir kısmı avam. Amca derse gelmiş oturmuş. Anlayabildiğin kadar kârdır. Onu da Üstad söylüyor 7. Şua’nın başında; “Bu ehemmiyetli risalenin, herkes her bir mes'elesini anlamaz. Fakat hissesiz de kalmaz. Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği mikdar yeter. O bahçe yalnız onun için değil, belki elleri uzun olanların hisseleri de var.” (Şualar, s. 98) diyor.

Onun temsili bu. Yani siz bu derse geldiniz oturdunuz. “Ya ben tam anlayamıyorum” diye üzülmeyin, dersi de terk etmeyin. İlla bir şeyler alırsınız. Bu bir teselli cümlesi ve doğru cümle. Çünkü Allah'ın anıldığı bir zikir meclisi orası, ilim meclisi. Orada hep iman-tevhit anlatılıyor. Siz mutlaka istifade edersiniz.

Ama aynı Üstad başka bir yerde ne diyor; “Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan; bu zamanın mühim, hakikatlı bir âlimi olabilir. (Lem'alar, s. 167)

Burada birkaç vurgu noktası var; 1-anlayarak, 2-kabul ederek.

Şimdi oturuyor, 50 kişi aynı kitabı eline alıyor, Kur'an okur gibi okuyor. “Ne anlıyorsun buradan?” Şimdi dışarıdan birileri söylüyor, tamamen hak vermiyorum; “Nurcular bunu anlıyor mu” diyor. Değil abi, anlıyor. Anlayanları çok fazla, ama bazı kesimler anlamadan okumayı sanki meziyet sayıyor.

BEDİÜZZAMAN İMAN İLMİNİ KASTEDİYOR, İMAN KONUSUNDA ÇOK İDDİALI

Dış dünyadan olanlar şunu söylüyor; “Said Nursi “benim talebelerim bir senede âlim olur” diyor. Arkadaşlar bütün âlimlerin kavramları vardır. İbn-i Sina'nın kavramları vardır, Farabi'nin, Gazali'nin, Muhyiddin İbn Arabi'nin kendine özel kavramları vardır. Şimdi bugün Taha Abdurrahman'ın baktım böyle kocaman Taha Kavramlar kitabı çıktı. Üstad Bediüzzaman'ın da kavramları var. Üstad “bu zamanın mühim hakikatli bir âlimi olabilir” diyor. Hakikat ilmi, ilm-i hakikat diye de külliyatta geçer. İman ilmini kastediyor. Yani Risale-i Nur sağlam bir iman verir.

Zaten iddialı… İman konusunda çok iddialı… Risale-i Nur'dan hakiki ders alan, sağlam bu dersleri öğrenen birisi için “böyle imanlı zâtlara şübehat orduları hücum da etse, bir halt edemez” (Emirdağ Lahikası-1, s. 104) diyor.

İkinci Şua’yı yazmış. İkinci Şua çok sıkı bir metin, güçlü bir metin. “Bu risale benim nazarımda çok mühimdir. Çünkü, içinde çok mühim ve ince olan esrar-ı imaniye inkişaf ediyor. Bu risaleyi anlayarak okuyan adam imanını kurtarır inşâallah. Maatteessüf ben burada kimse ile görüşemediğimden, kendime tebyiz edip yazdıramadım. Bu risalenin kıymetini anlamak istersen, başta bulunan İkinci ve Üçüncü Meyve'yi ve âhirdeki hâtimeyi ve hâtimeden iki sahife evvelki mes'eleyi evvelce dikkatle okuduktan sonra tamamını teenni ile mütalaa eyle!..” (Şualar) diyor.

Bakın, bugün ateizmin, agnostisizmin bu kadar yaygın konuşulduğu bir zaman için buna dikkat edin, referans veriyorum; “bu risaleyi okuyan imanını kurtarır Allah'ın izniyle” diyor.

HAŞİR RİSALESİNİ OKUYAN HERKESTE OLAN BİR HAL VAR

Haşir Risalesi, 10 söz. Aman ya Rabbim, yıllar önce ben onu ilk okumaya başladığımda bana bir abi dedi ki; “Sadık, nereyi okuyorsun” “Haşir risalesini okuyorum abi” dedim. İlahiyat hazırlığı geçtiğim yaz tatiliydi. “Sadık, bak bu Haşir risalesini okuyan herkeste olan bir hal var. Ben de yaşadım. Bu risaleyi bitirdiğinde başka bir imani haz hissediyorsun” dedi. Ben de yaşadım onu. Okuduğun zaman tadına bakacaksın, tadına bakacaksın. Tadına bakan bunu söylüyor.

Haşir Risalesi için Üstat Bediüzzaman'ın ifadesini söylüyorum “Onuncu Söz kat'î delillerle isbat etmiştir ki; âhiretin vücudu, dünyanın vücudu kadar kat'î ve şüphesizdir.” (Lem'alar, s 310)

Onuncu Söz'ün kıymeti tamamıyla takdir edilmemiş. “Ben kendi kendime hususî, belki elli defa mütalaa etmişim ve her defasında bir zevk almışım ve okumaya ihtiyaç hissetmişim. Böyle bir risaleyi bazıları bir defa okuyup, sair ilmî risaleler gibi yeter der, bırakır. Hâlbuki bu risale ulûm-u imaniyedendir. Her gün ekmeğe muhtaç olduğumuz gibi, o nevi' ilme her vakit ihtiyaç var.” (Barla Lahikası, s. 310)

Yine: “Eğer haşrin gelmesini, gelecek baharın gelmesi gibi kat'î bir surette anlamak istersen; haşre dair Onuncu Söz ile Yirmidokuzuncu Söz'e dikkat ile bak, gör. Eğer baharın gelmesi gibi inanmaz isen, gel parmağını gözüme sok” (Şualar, s, 38) diyor. Bu nasıl bir iddia, büyük bir iddia. Kader Risalesinde benzer şey söylüyor, Miraç Risalesinde benzer şey söylüyor.

“Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri okuyan bu zamanın mühim hakikatli âlimi olur” demesinden maksat “ben bir İslam âlimi yetiştiriyorum” değil. Bunu söylemiyor. İman mevzuunda sağlam imanı alır, sarsılmaz hakikat ilmini, yani iman ilmini alır, diyor.

Size şunu söyleyeyim; ben bu yaşıma kadar namaz kılmayan bir tek Risale-i Nur talebesi görmedim. Tesettürü olmayan bir tek Risale talebesi bilmiyorum, görmedim. Bunu yandaş olarak söylemiyorum. Faiz yiyen, kebireye giren bir Nurcu görmedim. Ama bunların hepsini gördüğümüz Müslüman çevre insanları var mı kardeşim? Kimseyi eleştirmek için konuşmuyorum, bir vakıayı söylüyorum. Yani Üstad Bediüzzaman talebelerine bunu veriyor.

Ben ilahiyat öğrencisine ders veriyorum. İlahiyat hazırlık Elif Ba’dan başlayan çocuk 3 ay sonra, 4 ay sonra metinleri okumaya başlıyor. Sekiz ay sonra ise üst düzey okumaya başlıyor. Yani ben bir yabancı dili, Arapçayı başka bir şeyi ben 8 ayda bu çocuğa anlayarak okutabilir isem, Risale-i Nur Arapça mı, Çince mi, İngilizce mi? Bu anlaşılmaz bir kitap mı?

Açık söylüyorum, iyi niyetli olan kardeşlerimi tenzih ederim. Ama bu arka planda bir üst aklın planladığı, “Risale-i Nursuz Risale-i Nur projesi.” Ben söylüyorum, dileyen alır, dileyen almaz. Ben o anlamadan okuma kesimlerinin çocuklarına denk geldiğimde diyorum ki; “anlamadan bir cümle okuma” diyorum. Kardeşim, sen anla diye yazmış.

RİSALE-İ NURLAR O GÜNÜN ŞARTLARINDA EN SADE DİL

Bilenler bilir, Risale-i Nurların yazıldığı dönem içinde, Risale-i Nurlar o günün şartlarında en sade dil. Elmalılı Hamdi Yazır’ı bunun yanına koyun. Elmalılı’yı hiç anlayamazsınız. Elmalılı Hamdi Yazır’ın içinden Türkçe kelimeleri seçersiniz. Yani Risale-i Nur kendi döneminin sade bir dilidir. Bugüne göre değil tabii. Ama yine de çok ağır, anlaşılmaz diye bir şey yok.

Üstad Bediüzzaman “gazete gibi okumayınız” (Mektubat, s. 42) diyor. Kaldı ki siz gazeteyi bile anlamadan okumuyorsunuz ki. Hanginiz gazeteyi anlamadan okuyor? Ama “sen Risale Nur'u anlama, oku kardeş. Zamanla anlarsın. 15 kere, 20 kere, sonra açılıyormuş.” Yanlış kardeşim. Öyle bir şey yok. 15 kere okuduktan sonra, 5 kere okuduktan sonra açılır diye bir şey yok. Bakın biz okuduk, gençliğimizde okuduk. İlahiyat hazırlıktayken bir elimizde kırmızı kitap, sözlük, diğer elimizde ajanda, masaya koyuyorduk. Hiç durmadan sözlük karıştırıp öyle okuduk. Dolayısıyla Osmanlıcamız gelişti, anlayışımız gelişti. Yani gazete gibi okumayın diyen senin üstadın kardeşim. Dolayısıyla sen başka bir yere geçme.

(Devam edecek)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (7)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Nur Talebeleri Haberleri