Risale-i Nur’a nasıl perde olunur?-3

Senai DEMİRCİ

-üçüncü makale-

Risale-i Nur, Kur’ân adına yazılmıştır. “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez bir nur olduğunu âleme göster”mek üzere kaleme alınmıştır. Kur’ân’ın tercümanıdır; Kur’ân’a doğrudan muhatap olma çabasının kaydıdır. Ayetlerin anlam yatağı üzerinden akmaktadır.

Vahye dışarıdan bakan teknik tefsir geleneğinden farklı olarak, vahyin içinde akar, vahyin içinden bakmayı belletir. “Deme”lerden “olma”lara taşır okuyucusunu. Bunun en çarpıcı örneği, teknik olarak tefsir çizgisi içinde kalan İşârât’ül İ’caz’daki Besmele tefsiriyle Birinci Söz’ün farkıdır. İşârât’ta, besmelenin harflerinin ve kelimelerin dizilişinin anlamı (nazm-ı meâni) üzerinde durulur. Birinci Söz’de ise, insanın “Bismillah” demesini gerektiren hâl dili çözümlenir. Sadece insanın değil her şeyin, taşın ve ateşin de, latif köklerin ve nazenin yaprakların da “Allah adına hareket ettiğine” şahit olunur. Muhatap ‘bismillah’ demekten, “bismillah’ demeyi gerektiren bir hâle çağrılır. (Aynı farkı, İşârât’ül İ’caz’daki Fatiha tefsiri ile en azından Dokuzuncu ve On Birinci Söz’deki Fatiha duyuşunu kıyaslayarak da görebiliriz!)

Birinci Söz’de,“Bismillah” demenin, hayattaki karşılığı bir değer olarak sunulur. Her hareketi Allah’ın izniyle olan insanın, mütevazı olmaktan başka doğru ve yerinde yaşama seçeneği olmadığı anlaşılır. ‘Tevazu’ erdemi, Bismillah demenin karşılığı olarak kodlanır. Allah adına hareket etmeyen ise ‘mağrur’dur; kendi gerçekliği hakkında ‘aldanmış’ olarak resmedilir.

Birinci Söz örneğinden ilerlersek, Risale-i Nur’un bir ömürlük dönüşüm daveti olduğunu anlarız. Risale-i Nur, bir seyr-i sülûktur; sürekli bir yolculuktur, her daim yolda olmaktır. Allah adına hareket edip etmemek gibi, mağrur ya da mütevazı olmak gibi bıçak sırtı bir sınamada bulmaktır kendini. Risale-i Nur’u okumak, kendini okumaya başlamaktır, kendi halini gözden geçirmeyi göze almaktır, ‘gel-git’ler arasında salınmaya razı olmaktır, düşe kalka yürüdüğünü itiraf etmektir.

Vahyin etki alanına dâhil olmak için okunur Risale-i Nur. Vahyin çağırdığı yere doğru yürümek için okunur. Aklımızı vahyin inşasına açık hale getirir. Kur’ân’ı yüzünden okumayı yüreğinden okumaya çevirecek bir b/akış sunar.

Tam da bu yüzden, Risale-i Nur, üst üste yığılacak, bir bir biriktirilecek bilgiler sunmaz; bizi her cümlesinde ortadan ikiye ayıran vuruşlar yapar, her bahsiyle yeni bir milad başlatır. “Kelime”nin asıl anlamının hakkını verir; iz bırakır ve yaralar muhatabını. Risale-i Nur’u alıntıladığımızda, ‘yaralanma’ riskimiz yoktur; kelimenin bizde iz bırakmasına izin vermeyiz. Sürekli alıntılama alışkanlığı, sadece okumakla yetinme anlayışı, ne yazık ki, Risale-i Nur’u da bir tür ‘yüzünden okuma’ya mahkum ediyor.

Risale-i Nur’u ‘alıntılamak’tan Risale-i Nur’dan ‘alınma’ya geçebilirsek, Kur’ân’ın hakkını (ve Kur’ân’ın hakkını vermek için yazılan Risale-i Nur’un hakkını) vereceğiz. Kur’ân’ı yüzünden okumaktan yüreğinden okumaya doğrudan geçiş yolu sunarken, Risale-i Nur’u da yüzünden okumaya mahkûm etmek büyük bir talihsizlik, tarifsiz bir hüsrandır.

Dahası, böyle bir durumda, Risale-i Nur’a perde olmaktan değil, Risale-i Nur’u perde yapmaktan söz edebiliriz. Hem de en net ayna olduğu, en güzel gösterdiği Kur’ân’a… 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (10)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.