Risale-i Nur için idamla yargılandık beraat ettik

Yıllarını Risale-i Nur hizmetine adayan Selahattin Uğur, Risale Haber'e konuştu

Röportaj: Ömer Çelebi-RisaleHaber

Yıllarını Risale-i Nur hizmetine adayan ve ölüm pahasına da olsa hizmet etmekten geri adım atmayan Selahattin Uğur ağabeyin herkesçe sevilen ve nurani bir siması var. Yaşının ilerlemesine rağmen çalışmaktan, hizmet etmekten geri kalmıyor. Uzun yıllar kendini Alibeyköy’de Kur’an ve İman hizmetleri için de vakfetmiş Selahattin Uğur ağabey… “Baskı ve zulümlerden korkmuyor muydunuz?” şeklinde sorduğumuz zaman; “Hayır, asla. Bayram Yüksel ağabey bize korkmamamız için öyle teselliler verirdi ki, hala onu hissediyorum ve ölüm pahasına da olsa davamızdan vazgeçemezdik” diyor.

Sungur ağabey için de gözyaşlarını dökerek: “Boşluğu doldurulmayacak değerli bir ağabeyimizdi. Ailece birbirimizle sıkı bağlarımız vardı. Merhumun kızı ile benim kızım aynı medresede eğitim aldılar. Allah Cennet-ül Firdevs’e idhal etsin” diyor.

Selahattin Uğur ağabeyin 1942 senesinde Edirne’nin Keşan ilçesinde başlayan ve tam altmış yıldır da İstanbul’da devam eden bir hayat hikâyesi var. Sohbetimize bundan tam 45 sene evvel yani 1968’de Risale-i Nurları hangi vesilelerle tanıdığını sorarak başladık. Manevi boşluktayken bir çay sohbeti ile hayatı değişiyor. İstanbul’da yaşanan sıkıntılara da değinirken, gençlere de önemli tavsiyelerde bulunuyor.

“RİSALE-İ NUR’U İLK KEZ ÜÇ ŞEHİTLER CAMİSİ MÜEZZİN’İN EVİNDE DİNLEDİM”

Risale-i Nurlarla nasıl müşerref oldunuz, kimler size vesile oldu?

Biz gençlik yıllarımızda manevi boşlukta hissediyorduk kendimizi. Sonra bir yere intisap edelim arzu ettik. 1968 senesinde bazı tarikatlara müracaat ettik. Fakat bir türlü o manevi havayı bir yerlerde bulamıyorduk. Bir nebze siyasi atmosfere idhal olup faydalanırız niyetiyle girelim dedik. Fakat oradan da tam istediğimizi alamayınca iyice bunaldık. En son bizim Bigalı Nurettin Koyuncu diye bir meslektaşımız vardı. Onunla beraber çalışıyorduk, o namaz kılarken uzun tesbihatı yapıyordu, ben bilmediğim için garip garip seyrederdim. Bir gün bana “gel seni bir yere çay içmeye götüreyim” dedi. Tabi ben de çok meraklıydım ve heyecanlıydım. Yıllardır aradığım ve beklediğim yeri ziyarete gidecektim. Daha sonra Eyüp Sultan’da Üç Şehitler Camisi müezzini Lütfi Karaca diye bir ağabeyin evine gittik. İlk Risale-i Nur dersini orada dinledim. İkinci dersi de Mustafa Kavurmacı ağabeylerin Fatih’teki yerine gittik. O tarihten beri Risale-i Nur’un dairesi içinde meşgulüz.

“BİRÇOK AĞABEYLE SIKI İRTİBATIMIZ OLDU”

Daha sonra hangi ağabeyleri tanıdınız?

O dönemde İstanbul’da şimdiki gibi her köşede dershaneler yoktu. Belli yerlerde vardı. O yüzden İstanbul’a gelen ağabeyleri kolayca görme imkanımız oluyordu. Bayram ağabeyden tutun bütün o dönemde yaşayan ağabeylerle aynı mekanlarda bulunduk.

Ayrıca ticaret yapmak için sürekli İzmir’e giderdik. Yolda önce Akhisar’a gider önce Şahin hocayı ziyaret ederdik. Sonra dönüşümüzde eğer Ankara’dan gelirsek illaki Bayram ağabeyi ziyaret ederdik. Bizi misafir eder akşam derse götürürdü. Daha sonra bu ağabeylerle sıkı irtibatımız oldu.

İstanbul Gedikpaşa’da ayakkabı imalatı ile uğraşıyorduk. Sağolsun Sungur, Bayram, Ali Uçar, Muzaffer Arslan, Mahmut Allahverdi, Abdulvahit ağabeyler sürekli iş yerimize uğrarlardı. Hepsi ile sıkı diyaloğumuz oldu.

“ALİ UÇAR AĞABEY’İ ALTINCI KARDEŞİMİZ BİLİRDİK”

Ali Uçar ağabeyle nasıl hatıranız var?

Ali Uçar ağabey de benim biraderlere vesile oldu. Nurlara öyle bir sahiplendiler ki Ali uçar ağabeyin fedaisi hükminde yurtdışı gezilerine, her yerde ona zemin hazırlıyordu. Ali Uçar abi bizi çok sever bize “Uğurlar” derdi. O yüzden biz Ali Uçar ağabeye altıncı kardeşimiz bilirdik. Her gidiş-gelişinde validemin elini öpmeye gelirdi.

Peki hizmetle iştigaliniz hep dışarıdan gelip dershaneleri ziyaret etmek şeklinde miydi? Yoksa bire bir dahil oldunuz mu?

Ailem vefat edince boşta kalmamak için kendimi dershaneye vakfettim. Tam on iki yıl boyunca Alibeyköy’de Celal Tetiker ağabeyle kaldık. Hizmet ettik. Rabbime hamd-u senalar olsun.

“ÖYLE İNANMIŞTIK Kİ ÖLÜM PAHASINA DA OLSA DAVAMIZDAN VAZGEÇEMEZDİK”

Malumunuz hizmet ettiğiniz dönemlerde anarşi ve terör had safhadaydı. Nur talebeleri bunlardan çok etkilendi. Siz ne sıkıntılar yaşadınız?

Nur talebeleri ağabeyler gibi biz de baskı ve zulmü gördük ve yaşadık. 1980 döneminde ticaretle uğraşırken Manisa Alaşehir’e gitmiştik. Akşam orada dershanede kalmaya niyetlendik. Akşam çay içerken dershaneye bir baskın oldu. Bizi karakola götürdüler ve on iki gün boyunca her gün karakolda nezarette kaldık. Daha sonra Manisa ağır cezaya sevk edilerek idamla yargılandık.  Sekiz boyunca Manisa ağır ceza mahkemesinde yargılandık. Hakim bize “Siz niye bu örümcekleşmiş kitapları okuyorsunuz, başka kitaplar yok mu?” diye soruyordu. Tabi verdiğimiz tatmin edici cevaplarla da olsa gerek idamla yargılandığımız davada beraat ettik.

Korkmuyor muydunuz?

Hayır efendim. Öyle inanmıştık ki ölüm pahasına da olsa davamızdan vazgeçemezdik. Bayram ağabey bize öyle teselliler verirdi ki, hala onu hissediyorum. “Kardeşler korkmayın, size bir şey yapamazlar. Risale-i Nurlar yasaklanamaz. O dünyanın kanun-i esasisi olacak” derdi rahmetli.

“İSTANBUL’DA ÇOK AZ SAYIDA DERSHANELER VARDI”

O dönemde İstanbul’un durumu nasıldı, dershaneler çok muydu?

O dönem sıkıntılı bir dönemdi, şimdiki gibi her tarafta dershane yoktu. Belli yerlerde az sayıda vardı. İstanbul’da evvelden Hilal ve Fakülte dershanesi vardı. Daha sonra Suffa kuruldu. Göztepe’de Demirci Hoca’mın kaldığı dershane vardı, oraya gidiyorduk. Yani böyle her mahallede dershane yoktu.

Hangi ağabeyler vardı?

Bahçelievler’de Şahin Hocam, Abdulvahit ve Ali Uçar ağabeyler vardı. Fatih’te bugün hala devam eden Nurtaşı vardı. Orda da Mehmet Fırıncı, Mehmet Birinci ağabeyler, Mehmet Kağan, Mehmet Karasan kardeşler vardı. Dediğim gibi çok az sayıda yerimiz vardı. Mustafa Kavurmacı ağabeylerin evi bildim bileli dershane olarak kullanılırdı.

“GAZİOSMANPAŞA’DA MÜLK DERSHANEMİZ OLDU”

Dershanelerin açılamamasının sebebi neydi, maddi sıkıntılar mı?

Hayır, Nurcu olduğumuzu öğrenince bize ev vermiyorlardı. Olan yerlerde de korka korka ve tek tek giderdik. Birimiz kapıda bekler, sırayla içeri girmesi için beklerdi. Ama nasip oldu Elhamdulillah, Gaziosmanpaşa’da mülk dershanemiz oldu. Açılışında Bayram ve Sungur Ağabeyler de vardı. Çok hizmetler inkişaf etti orada. Orada yetişen talebelerimiz şimdi önemli mevkilere gelmişler hizmet ediyorlar Elhamdulillah.

“RİSALE-İ NUR’U GÜN GELECEK DÜNYA OKUYACAK”

Peki o döneme kıyasla zor şartlarda yaptığınız hizmetlere binaen şimdi dünyanın çeşitli ülkelerinde dershaneler açılmış, ne hissediyorsunuz?

Biz onu düşünmekten ziyade Üstadımızın yaşantısına baktığımız zaman talebeleri yazarken üç-beş kişi varmış etrafında. Talebelerine “siz merak etmeyiniz gün gelecek bunu bütün dünya okuyacak” diyormuş. Bayram ağabeyin aklından geçmiş “biz beş kişiyiz burada, altıncı kişi yok nasıl dünya okuyacak?” Üstad şakadan ensesine vurmuş, “Keçeli kıyamete kadar gelecek nur talebelerini sayabilirim ve bir gün gelecek bütün kainat okuyacak” demiş. Biz bunları Bayram ağabeyden dinleyince zaten zerre kadar kalbimize şüphe gelmedi. Nitekim de Elhamdulillah bugün her tarafa gitti.

“KUR’AN SEVDASI BAYRAK YARIŞI GİBİDİR, BAYRAK KİMDE İSE ONU BIRAKMADAN İLERİYE KOŞACAK”

Şimdiki gençlerden beklentiniz nedir? O kadar zor günler geçirerek hizmeti bu noktaya getirdiniz, onlara ne tavsiye ediyorsunuz ve ne bekliyorsunuz?

Genç kardeşlerimiz önceden çekilen sıkıntıları görmedikleri için, hizmetin buraya kadar nasıl geldiğini çoğu bilmiyor ama inşallah öğrenecekler. Çok zor şartlarda ölmekler pahasına buraya geldi. Risale-i Nurlar insan için temel gıda gibidir. Risale-i Nurları okuyan insanlar bunu yaşıyorlar ve ifade ediyorlar. Yani maddi manevi hayatlarındaki terakkiye medar oluyor. Bunun için bu eserlere sahip çıkıp, hayatlarını onların ekseninde birleştirip büyük başarılara ulaşacaklarına inanıyorum. Kur’an sevdası bir bayrak yarışı gibidir, bayrak kimin elinde ise onu bırakmadan ileriye koşacak. Gençlerden de gelecekte bu hizmete talip olmalarını ruh-u canımızla bekliyoruz.

Röportaj Haberleri