Bismillahirrahmanirrahim
İKİNCİ NÜKTE
İşte, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm, madem masnuat içinde en mükemmel ferttir ve mahlûkat içinde en mümtaz şahsiyettir.
Hem san'at-ı İlâhiyeyi bir velvele-i zikir ve tesbihle teşhir ediyor ve istihsan ediyor.
Hem esmâ-i İlâhiyedeki cemâl ve kemâl hazinelerini lisan-ı Kur'ân ile açmıştır.
Hem kâinatın âyât-ı tekviniyesinin, Sâniinin kemâline delâletlerini parlak ve kat'î bir surette lisan-ı Kur'ân'la beyan ediyor.
Hem küllî ubûdiyetiyle rububiyet-i İlâhiyeye âyinedarlık ediyor.
Hem mahiyetinin câmiiyetiyle bütün esmâ-i İlâhiyeye bir mazhar-ı etemm olmuştur.
Elbette bunun için denilebilir ki, Cemîl-i Zülcelâl, kendi cemâlini sevmesiyle, o cemâlin en mükemmel âyine-i zîşuuru olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever.
Hem kendi esmâsını sevmesiyle, o esmânın en parlak âyinesi olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâma benzeyenleri dahi derecelerine göre sever.
Hem san'atını sevdiği için, elbette Onun san'atını en yüksek bir sadâ ile bütün kâinata neşreden ve semâvâtın kulağını çınlatan, ber ve bahri cezbeye getiren bir velvele-i zikir ve tesbihle ilân eden Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve ona ittibâ edenleri de sever.
Hem masnuatını sevdiği için, o masnuatın en mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve zîşuurun en efdali olan insanları ve insanların bil'ittifak en mükemmeli olan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı elbette daha ziyade sever.
Hem kendi mahlûkatının mehâsin-i ahlâkiyelerini sevdiği için, mehâsin-i ahlâkiyede bil'ittifak en yüksek mertebede bulunan Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmı sever ve derecâta göre ona benzeyenleri dahi sever.
Demek, Cenâb-ı Hakkın rahmeti gibi, muhabbeti dahi kâinatı ihata etmiş. İşte, o hadsiz mahbuplar içindeki mezkûr beş vechinin herbir vechinde en yüksek makam, Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâma mahsustur ki, "Habîbullah" lâkabı ona verilmiş.
İşte bu en yüksek makam-ı mahbubiyeti, Süleyman Efendi, "Ben sana âşık olmuşum" tabiriyle beyan etmiştir. Şu tabir bir mirsad-ı tefekkürdür, gayet uzaktan uzağa bu hakikate bir işarettir. Bununla beraber, madem bu tabir şe'n-i rububiyete münasip olmayan mânâyı hayale getiriyor; en iyisi, şu tabir yerine "Ben senden razı olmuşum" denilmeli.
Bediüzzaman Said Nursi
Mektubat