Ramazan ve Oruç

Misafir Kalem

Hz. Bediüzzaman (r.a.), 29.Mektup, 2. Risalenin 1.nüktesinde; Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetlerini sıralar. Orucun, hem Cenab-ı Hakkın rububîyetine (terbiye edici sıfatına, mahlukatına muhtaç olduğu şeyleri vermesi, idare etmesi ) hem insanın sosyal hayatına, hem şahsi hayatına, hem nefsin terbiyesine, hem ilahi nimetlerin şükrüne bakan çokça hikmetlerini ders verir. Oruç; Cenab-ı Hakkın Rubûbiyet, Rahmâniyet ve Rahîmiyeti’ne karşı insanın kapsamlı, azametli ve intizamlı bir kulluk mukabelesidir der.

Şüphesiz Rabbimiz yer yüzünü hesapsız ve sayısız nimetlerle donatıp bütün mahlukatına sofra yapmıştır. Sayısız canlıların beslendiği bu sofra ile O, Rubûbiyeti’ni, Rahmaniyeti’ni ve Rahimiyeti’ni bize göstermektedir. Bütün ihtiyaçlarımızı bilen ve gideren, bütün duyu, duygu ve organlarımızı tatmin ederek Rahmân olduğunu bize bildirmektedir. Kalbimizden geçen en gizli düşüncelerimize, en küçük hususi ihtiyaç ve isteklerimize cevap veren şefkat ve merhamet sahibi Rahîm olduğunu hatırlatmaktadır. Fakat insan çok defa bu gerçeği görememekte ve tükettiği onca nimetler karşısında kör, sağır ve nankör kesilebilmektedir.

Allah’a şükretmesini bilmeyen, halka da teşekkür etmesini bilmez. Kaba ve cahil bir varlığa dönüşür. Kamil insan olmanın bir göstergesi de, başkalarına yaptığımız iyilikleri anında unutmak, fakat başkalarından gördüğümüz iyilikleri ömür boyu unutmamaktır. İşte oruç bir çok hikmetlerin yanı sıra, nimetlere karşı şükür duygusunu harekete geçirmek için emredilmiştir.

Üstadımızın ifadesiyle; Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder.Hatta mevhum bir Rubûbiyet ve keyfine göre hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Bu arzularını meşru daire içinde karşılama ve aşırılıktan korumak için nefsin dizginlenmesi ve kontrol altına alınması gereklidir.

Uluhiyet’in en önemli vasfı istiklâliyet ve ortak tanımamak olduğu gibi, Cenab-ı Hakkın isim ve sıfatlarının yansıma mahalli olan insan nefsi de daima hür olmak, kendi üzerinde bir otorite kabul etmemek, dilediği gibi keyfince yaşamak ister. Halbuki insan kendisinin maliki ve sahibi değildir. Bu iddiası gerçeğe ve realitelere aykırıdır. En başta insanın dünyaya gelip gelmemesine karar vermede en küçük bir payı yoktur. Aynı şekilde ‘’benim’’ dediği vücudu da tamamen kendi iradesi, bilgisi ve gücü dışında yaratılmış ve dizayn edilmiş olup, hiçbir dahli ve iradesi olmadan kendisi için Yaratıcı’nın takdir buyurduğu sisteme göre çalışır. Acıkınca yeme, susayınca içme, yorulunca dinlenme, yanma karşılığında serinleme, üşüyünce ısınma, hastalanınca tedavi olma gibi temel ve önemli ihtiyaçları ve bunları giderme yolları da gene insanın kendisi tarafından tayin edilmemiştir. Demek ki insan, asla kendisinin maliki değildir ve dolayısıyla sahibi bulunmadığı vücudunu ve hayatını dilediği gibi kullanamaz.

İşte nefsin, tamamen vehmî ve sadece arzudan ibaret olan hâkimiyet ve Rablık iddiasını zaman, zaman kırmak, ona gerçeği en güçlü bir dille anlatmak ve göstermek gerekir. Bu da ancak Oruç’la mümkündür. Oruç’la insanın en sıradan günlük faaliyeti olan yeme ve içme konusunda zorunlu bir programa bağlar ve kendisinin maliki olmadığını en sıradan işlerinde dahi mutlak hürriyete sahip olmadığını aciz bir kul olduğunu hatırlatır. Böylece vehmî ve iddiadan ibaret olan rabblık duygusunu kırar. Onu gururdan tevazu ve şükre yöneltir.


İnsan nefsi başıboş bırakıldığında, nereden ve nasıl gelirse gelsin helal-haram demeden sağlığını da düşünmeden dünyaya hep yemek içmek, karşı cinsle münasebette bulunmak için gelmiş gibi davranır. Kur’ân’ın ifadesiyle ‘’Sığırların yediği gibi yerler’’ tanımlamasında olduğu gibi bu hal bir küfür sıfatıdır. Bu sıfat insan ve sağlığı için zararlı olduğu gibi hırsıyla asla doymak bilmediğinden, tüketim çılgınlığının getirdiği doyumsuzlukla çatışmalar ve savaşlar baş gösterir. Oruç ise insana var oluş gayesinin yemek, içmek ve çiftleşmek olmadığını bunların hayatın idamesi için sadece birer vasıta olduğu bilincine ulaştırır.

Sabırla, şükürle, ihtiyaçları belli sınırlar dahilinde tutmakla, sebat ve metanet kazandırır. infakla insani erdemlerin doruğuna ulaştırır. Nimetlerin gerçek sahibini tanımaya ve O’na şükretmeye yöneltir.

Oruç, insana nimeti vereni tanıttığı gibi, nimetin kadrini kıymetini, israfın kötülüğünü, açlığın, açların halini ve ihtiyaç sahibi olmanın ne demek olduğunu öğretir. Aç ve muhtaçlara karşı şefkat ve merhametle infakta bulunma damarını tahrik eder.

Oruç insana gerçek mahiyetini öğretir. Nefsin serkeşliğini ve firavunluğunu kırar. İlahi dergaha sığınmaya sevk eder. Cenab-ı Hakkın Rubûbiyetinde ve Ulûhiyetinde Bir olduğunu gösterir. İbadetin yalnız ona yapılması, bütün istek ve ihtiyaçların O’na arz edilmesi gerektiğini hatırlatır. İnsana, ‘’Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Sen’den yardım isteriz’’in sırrını öğretir.

Oruç; nefsi açlıkla terbiye eder. İnsanı nefsin bineği olmaktan kurtarıp onu insana binek yapar. Nefsi sabır ve tahammül eğitiminden geçirerek, pek çok suçu işlemekten alıkoyar. Oruç vasıtasıyla insan Ramazan ayında Kur’an’la bütünleşir. O’na yaklaşır, onu okur, dinler ve mütalaa eder. Böylece Kur’an’la insan arasında daha derin, samimi ve kopmaz bağlar hâsıl olur.

Bakara suresi 185. ayette Cenab-ı Hak: ‘’Ramazan ayı ki, insanlar için dupduru bir hidayet kaynağı, ayrıca apaçık hidayet delilleri ve hakkı batıldan ayıran ölçüler olarak Kur’an o ayda indirildi. Artık sizden kim bu aya şahit olursa onu oruçla geçirsin’’ buyurmaktadır.

Böylece kendinde indirilmiş olan Kur’anla bu ayda emredilmiş olan oruç arasında çok derin münasebetler vardır. Oruç insana nefsin süflî hacetlerinden ve malâyani söz ve davranışlardan uzaklaştırarak, yeme ve içmenin de terkiyle âdeta melekiyet kazandırır. Bu saflık ve temizlik hali Kur’an’la haşir neşir olma adına en uygun haldir. Böylece mü’min Kur’ân’a yaklaşır, onu okur ve dinler. Öyle ki sanki Rasûlullah’tan(s.a.v), belki Hazreti Cebrail’den, hatta belki de Mütekellim-i Ezelî olan, Cenab-ı Allah’tan dinliyor gibi bir hal alır. Ramazan’da mukabele, gerçekten ne güzel bir adettir.

Ne mutlu o kimselere ki Ramazana erişir de onu iyi karşılar, rahmetten, mağfiretten hissesini alır. Bu meşher de karlı alış verişler yapar ve kazanır. Yazıklar olsun o kimseye ki bu aya kavuştuğu halde affa nail olamaz ve kaybedenlerden olur.

Risale Haber’in kıymetdar okuyucularının ve tüm alem-i İslamın Ramazan-ı Şeriflerini tebrik ederim.

Yakup Aksoy

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.