Peygamberler şehri, Şam-ı Şerif

İnsanlığın kadim şehri Şam-ı Şerif: Peygamberlerin, sahabelerin, evliyaların şehri, Şam-ı Şerif’teyiz. Yeryüzünün en önemli, özel ve kadim şehirlerinden birisi olan Şam, asırlarca büyük İslam medeniyetinin en önemli şehirlerinden birisi oldu.

M. Mustafa Uzun'un haberi

İnsanoğlu’nun ilk şehidi Habil’in, Yahya Peygamber’in, Zekeriya Peygamberin, Bilal-i Habeşi’nin, Endülüs Fatihi Tarık Bin Ziyad’ın, Kudüs Fatihi Selahaddin-i Eyyubi’nin, Sultan Nureddin Mahmut Zengi’nin, İmam Gazali’nin, İmam Buhari’nin, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin, Ebu Hureyre Hazretlerinin, Ebu Derdağ Hazretlerinin, Hızır Aleyhisselam’ın, Akşemseddin’in, Mahzun padişah Sultan Vahdeddin’in, Muhyiddin Arabî’nin, Mevlana Halid-i Bağdadi’nin, Kerbela şehidlerinin, Resulullah'ın eşlerinin, Peygamber torunu Hz. Hüseyin’in, Ümeyye Mescidi’nin, Ak Minare’nin, Hamidiye Çarşısı’nın, Süleymaniye Camii ve Külliyesi ile Hicaz Demir Yolu’nun şehri bu şehir.
M. Mustafa Uzun, İslam dünyasının kadim şehrini gezdi ve yazdı.

Peygamberlerin, sahabelerin, evliyaların ve kardeşliğin şehrindeyiz. Şam-ı Şerif’teyiz. Yüzyıllarca bir arada yaşadığımız ve pasaportlara ihtiyaç duymaksızın ‘oturmaya’ ve ‘okumaya’ gittiğimiz Şam’ın kapıları bir defa daha ardına kadar açıldı.
Türkiye ile Suriye’nin karşılıklı olarak vizeleri kaldırması, birbirine hasret iki kardeşin yeniden kucaklaşmasına vesile oldu. Modern zamanların büyük ihaneti olan ırkçılık belasına ve ulus devlet saçmalığına kurban verdiğimiz kardeşliğimiz ‘sınırların’ kalkmasını bekliyor asıl bayram için. Ama biz şimdilik yine de ‘vize’ olmaksızın kardeşimize gitmenin sevincini yaşıyoruz.

ŞAM İLE KARDEŞLİĞİMİZ TİCARİ VEYA SİYASİ DEĞİLDİR

Aslında pratik manada ‘vizelerin kalkması’ çok büyük bir olay değil. Sonuçta halihazırda İran ile de aramızda vize yok, Bosna ile de. Dünyada birçok ülke Türkiye’den vize istemiyor ve sanırım bu ülkelere gitmemiz için bize vizelerin kaldırılmasından daha öte, tetikleyici unsur lazım. Bence bu kışkırtıcı gerçek, Suriye’de mevcut. Suriye ile Türkiye arasındaki kardeşlik her an patlama noktasına gelebilir ve vizelerin kaldırılması yetmez, sınırların kaldırılmasına kadar varabilir bu iş. Çünkü Şam, İstanbul’dur. Halep Erzurum’dur, Humus Konya’dır. Hiç fark yok. Vizeler kaldırılmadan önce de, sonra da Suriye’ye gittim. Suriye bizim, Şam bizim. Bizim Şam ile kardeşliğimiz ‘ticari’ veya ‘siyasi’ kaygılarla açıklanamaz. Kardeşliğimiz 3-5 fayda esasına göre belirlenemez. Atalarımız bu şehri seviyordu, biz de seviyoruz. Bize bu şehri unutturmak istediler, yapamadılar.

KABİL’İN HABİL’İ KATLETTİĞİ ŞEHİR

Şam-ı Şerif, Peygamberlerin yurdu. Hadis-i Şeriflere göre; “Yeryüzünde yaratılan ilk toprak Şam toprağı.” Yeryüzünde zulmün başlangıcı sayılan Kabil’in Habil’i katletme olayı bu şehirde gerçekleşti. 6. defa geldiğim Şam’da nihayet bu defa Kasyum dağına çıkmak nasip oldu. Bu dağda gerçekleşen o ibret verici olayın hatıraları hâlâ mevcut. Habil’i katleden Kabil, kardeşinin cansız cesedini uzun bir süre taşımıştı. İşte bu taşıma olayı ile suç mahallinden uzaklaştırılan ceset, Kasyum’un 25 kilometre kadar ötesinde duruyor. Ziyaretçilere açık olan Habil’in kabri Zebedan’da insanlık için bir ibret vesilesi olarak ziyaretçilerini bekliyor. Yeryüzünün en önemli, özel ve kadim şehirlerinden birisi olan Şam, asırlarca büyük İslam medeniyetinin en önemli şehirlerinden birisi oldu.

Şam’da binlerce sahabi yatıyor. Şam aynı zamanda Peygamberlerin de yurdudur. Yahya Peygamber’in başı burada. Hazreti İsa, annesi Hazreti Meryem ile yıllarca bu şehirde yaşadı. Peygamber Efendimiz 2 defa bu şehri ziyaret etti. Başınızı çevirdiğiniz her yerde bir büyük insan yatıyor. Kimi sayacaksın ki? Adım attığınız her yerde bir tarih var. Şehrin ruhu hapsediyor sizi. Sonuçta ayaklarınızı bastığınız bu topraklar, insanlık tarihinin en soluksuz mücadelesinin verildiği yerler. Denilir ki insanoğlunun yaratıldığı ve dünyaya gönderildiği o eski zamanlardan beri insan yerleşimine açık tek şehir Şam’dır. İnsanoğlu en fazla bu şehirde yaşadı. İnsanın en eski evi bu şehir. En fazla birkaç yüzyıllık şehirlere sahip olan ABD’nin veya köksüz, tarihsiz, medeniyetsiz şehirleri ile Batı’nın bu şehre öğreteceği hiçbir şey yok. Lakin şimdi Şam da diğer İslam yurtları gibi arizi noktada duruyor. Şam bir uyanışa hasret. İnşallah yakında.

SELAHADDİN-İ EYYUBİ BÖYLE ANLATILMAMALI

Aslında Hamidiye Çarşısı ve Ümeyye Mescidi bir kompleks. Çok kısa bir sürede birçok mekanı ziyaret edebilirsiniz. Çarşı’nın girişinde, döviz bozdurmak için sıra beklerken İslam dünyasının en büyük hadis ravisi sayılan Ebu Hureyre Hazretlerinin makamını da ziyaret ediyoruz. Emevi Camii avlusunda, kıble istikametinin tam arkasında büyük İslam komutanı Selahaddin-i Eyyubi’nin kabri bulunuyor. Ümmetin ‘yeni Selahaddinler’ beklediği günümüz dünyasında böyle sembol bir ismi Şam’a gidip de ziyaret etmemek büyük edepsizlik olur. Ümmetin vahdetini ve zaferler çağını simgeleyen Eyyubi, hemen türbenin dışındaki Türk Hava Şehidleri ile koyun koyuna yatıyor. İçeri girmek çok güç, çünkü Türkiye’den ve Batı’dan grup grup insanlar geliyorlar. Biz oradayken 2 Türk grubu ve 2 de yabancı grup geldi. Türk grubunun rehberi, Selahaddin Eyyubi’yi öyle anlattı ki kendimi seküler bir tarih öğretmeninin dersinde hissettim. Bu büyük komutan ziyaretçilerine böyle köksüz bir dil ile anlatılmamalı. Tüyleri diken diken olmadı bu kabri ziyarete gelen Müslümanın. Az ötede, birkaç yüz kilometre ötede mahzun bir şekilde kurtarılmayı bekleyen Kudüs’ü akıllara düşürmüyorsa, boş yere ziyaret edilmemeli bu kabir. Bu arada Selahaddin’i bu ümmete kazandıran hocası Sultan Nureddin Mahmud Zengi de bu şehirde yatıyor.

ABDULHAMİD HAN, HER YERDE

Gittiğim birçok ülke ve şehirde mutlaka Sultan Abdulhamid Han tarafından bırakılmış bir ize şahit oldum. Şimdi, Ümeyye Mescid’i avlusunda da bunlardan birine şahit oluyorum. Defalarca yanan ve Osmanlı tarafından yeniden onarılan caminin avlusunda, o yanma olaylarında kullanılması için Abdulhamid Han tarafından gönderilen bir çeşit itfaiye aracı duruyor. Su taşımaya yarayan alet aslında çok önemli bir detay olarak görülmeyebilir lakin emperyalistlerin bu koca Sultan’dan neden bu kadar çok nefret ettiklerini de gözler önüne seriyor. Bu arada caminin hemen avlusunda yer alan ve direkt göze çarpan süslü yükselti ise Beytulmal. Anadolu’daki su depolarına benziyor. Hazine burada saklanırmış, caminin avlusunda. Modern hayat ile pek anlaşamayacak bir durum bu.

BİLAL-İ HABEŞİ, AKŞEMSEDDİN VE MEVLANA’NIN ŞEHRİ

Şam aslında ‘ilmin merkezi’ sayılabilen şehirlerden birisi. Belki de en önemlilerinden biri. Anadolu’nun öğrencileri asırlarca Şam’da eğitim gördü. Şam’ın öğrencileri de İstanbul’da eğitim görüyordu. Biz de Şam’a gittiğimiz hemen her seferimizde dostlarla ‘Ebunnur’ da buluşuyoruz. Şam ile eğitim kelimeleri asırlarca birlikte kullanıldı. Mevlana Celaleddin-i Rumi yıllarca burada eğitim gördü. İmam Gazali bu şehirde 11 yıl kaldı. İstanbul’un koca fatihi Fatih Sultan Muhammed Han’ın hocası Akşemseddin burada eğitim gördü. Ayrıca İslam’ın güzel yüzlü müezzini Bilal-i Habeşi de burada yatıyor. Bugün dahi Anadolu’nun en ücra köşesindeki bir köy camisinde ‘pirimiz Bilal-i Habeşi’ denilerek hayırla yad edilen Bilal-i Habeşi, Babus-Sağir yani Küçük Kapı kabristanında meftun.

TARİH, ÜMEYYE MESCİDİ’NDE

Şam gezilerinin hemen hepsinin ilk hareket noktası Ümeyye Mescididir. Koca bir tarihi içinde barındıran Ümeyye Mescidi aslında çok ama çok eski bir mabed. Roma döneminden önce de ibadet yeri olarak kullanılan Ümeyye Mescidi, Emevî halîfelerinden Velid bin Abdülmelik tarafından 705-715 târihleri arasında yaptırıldı. Mescid, İslam mimarisinin hemen hemen ilk eseri. Bu nedenle kendisinden sonra gelen bütün mekanları etkiledi. Şam fethedilince eski kilisenin yarısı camiye çevrilmişti. Tabii, bu çevirme esnasında da ilginç olaylar yaşanmış. Şam’ı fetheden İslam orduları şehri savunanların son anda teslim olup, anlaşma yolu ile şehri kendilerine bırakmaları üzerine kiliseyi tamamen camiye çevirmemiş, yarısının yine kilise olarak devam etmesine izin vermişlerdi. Ümeyye Mescid’i içerisinde hâlâ bu tavra saygı nedeniyle kiliseden kalan izler korunuyor. Öğle ki namaz kılınan yerde bugün dahi Hıristiyanların çocuklarını vaftiz ettikleri yer sapasağlam bir şekilde duruyor. Bizim son ziyaretimiz esnasında Şamlı bazı çocuklar bu küçük havuza girip taşkınlık yapınca, cami görevlileri olaya müdahale edip, çocukların saygısızlık yapmalarını engellediler.

Cami tamamen bir sanat eseri. Sütunlar göz alıyor, güzel tezhipler, nakışlar insana farklı bir atmosfer yaşatıyor. 4 mezhebe ait farklı mihrapları olan cami hakikaten görülmeye değer bir İslam sanat eseri. Kubbesi ahşap olarak yapılan caminin şu anki kâgir kubbesi ise Timur tarafından yapılmış. Osmanlı döneminde defalarca yanan cami her defasında büyük onarımlar geçirmiş. Son iki onarımı ise Ümmetin en yiğit isimlerinden biri olan Sultan Abdulhamid Han yaptırmış. Caminin ilginç yönlerinden birisi de, dört farklı mezhebi temsilen dört ayrı mihrap yapılmış olması.

YAHYA PEYGAMBER, İMAM BUHARİ VE GAZALİ’NİN ŞEHRİ

Caminin içinde birçok dikkat çekici nokta var. İşte şurası Buharalı İsmail oğlu Muhammed yani İmam Buhari’nin İslam dünyasının o meşhur Hadis Kitabı olan Sahih-i Buhari’yi yazdığı yer... İşte şurası Hazreti Yahya’nın kabri. Şurası da Hızır Aleyhisselam’ın camiye geldiği zaman namaza durduğu söylenilen 2 mekandan birisi. Diğeri, caminin öbür tarafında.

İçeri girmeden, hemen Beytülmal tarafındaki oda da İmam Gazali’nin 11 yıl boyunca inzivaya çekildiği oda hâlâ muhafaza ediliyor. Burada zaman zaman mütevazı gruplara vaazlar verip, sohbetler yapan İmam Gazali, eserler yazıp, tefekküre dalarmış. İnsanların hâlini, iltifat ve ikramlarının faniliğini, insanın gerçeği tatmin etmesi gereğini pek açık seçik olarak bu odada anlayan Gazali, derin feyizlere ve ilhamlara az önümdeki şu odada mazhar olmuş. Bu odada İslam dünyasının en meşhur kitaplarından biri olan İhya-i Ulumuddin de yazıldı. Bu oda... Etkilenmemek elde değil.

TARIK BİN ZİYAD VE EBU DERDAĞ HAZRETLERİ DE BU ŞEHİRDE

Küçük Kapı kabristanında bir büyük İslam yiğidi daha yatıyor. Asırlarca Endülüs’ün İslam kokmasını sağlayan ve o muhteşem tarihin başlamasına vesile olan Endülüs Fatihi Tarık Bin Ziyad da burada yatıyor. 1.000 yıla yakın bugünkü İspanya’nın Kur’an ve ezan sesleri ile dolmasını sağlayan yiğidin kabrini son seferimizde ziyaret etme imkanımız olmadı. Ancak uzaktan bir selam gönderebildik. Çok sayıda hadis rivayet eden Ebu Derdağ Hazretleri de bu şehirde yatıyor ancak onun kabrine de girme imkanım olmadı. Cuma günüydü ve Cuma günleri haftalık tatil günü olarak kabul edildiği için birçok mekan gibi Ebu Derdağ Hazretlerinin kabri de kapalıydı.

KERBELA’NIN ŞAHİDİ SEYİDE ZEYNEP GÖZYAŞLARI İLE BU ŞEHİRDE

Küçük Kapı kabristanında yatanlardan birisi de Abullah Bin Ümmi Mektum Hazretleri. Dönem dönem Peygamber Efendimiz tarafından Medine’ye vali olarak bırakılan Abullah Bin Ümmi Mektum ama bir sahabiydi. 636 senesinde Kadisiye savaşında şehit olduğu rivayet edilen Abdullah Bin Ümmi Mektum'un, Şam'daki Bab'üs Sağir mezarlığında türbesi bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz’in torunu, Hazreti Ali ve Hazreti Fatma'nın kızları, İmam-ı Hasan ve Hüseyin'in kız kardeşi olan Seyide Zeynep de Şam’da meftun. Seyide Zeynep Camii içerisinde yatan Hazreti Zeynep, Kerbela vakasını bizzat yaşamış, bütün yakınlarının ölümünü izlemiş ve çok cefalar çekmişti.
Vakit
 

İslam Haberleri