İddia:
Osmanlının son Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Cumhuriyet sonrasında devletin siparişi ile Bediüzzaman Said-i Kurdi aleyhinde "Tuhfetür Reddiye, Ala Mezhebi Saidi Kürdiyye" adında bir eser yayınlar. Bu kitapçıkta Said-i Kurdi için şu ifadeleri kullanıyor:
“...Said-i Kurdi, Kürt kıyafeti ile, boynunda dürbün, belinde tabanca ve kama, ayağında lapçin ve başında poşu olduğu halde İstanbul’a gelmiş ve büyük bir cüretle cuma selamlığında Padişaha yazdığı ve esası Kürtçe tedrisat yapacak mektepler açmaya dayanan arizayı takdim etti. Memleketin ve milleti islamiyenin ittihadını bozmak gayesine matuf olan bu hareketi can-i anesinden dolayı haklı olarak tımarhaneyi boyladı." (Ekrem Malbat)
RİSALE-İ NUR'U ENGELLEMEK İÇİN SİPARİŞLE BİR GENERALE YAZDIRILDI
İddiaya cevaplar:
1960 ihtilali sonrası Risale-i Nur'u engellemek için siparişle General Sadettin Evrin tarafından yazıldığı iddia edilir. Bu broşür, Mustafa Sabri Efendi'nin adını kullanarak Nur hareketine kara propaganda yapma amacıyla uydurulmuştur ve otorite bibliyografilerde (TDV vb.) yer almaz. Gerçek eserleri hilafet, kader, Kur'an tercümesi gibi konuları kapsar; Said Nursi'ye yönelik bir reddiyesi yoktur. (Ömer Kayır)
MUSTAFA SABRİ 1954'TE VEFAT ETTİ, KİTAP 1964'TE YAYINLANDI
Bu kitap Mustafa Sabri'nin değil. M.Sabri 1954'te vefat etmiş, bu kitap ise 1964'te cunta istihbaratçıları tarafından onun adı kullanılarak basılmış. Kitapta, M.Sabri'nin vefatından sonra yayınlanmış kitaplara ve sayfalara atıf var. Dr. Friç tarzında sahte bir broşür. (Bîlal Zîlan)
EŞREF EDİP: UYDURMA BİR KİTAP
"Şeyhülislâm Merhum Mustafa Sabri Efendi'nin Bediüzzaman Said-i Kürdi/Nursi ile ilgili herhangi bir kitabı, öyle bir kitabı kesinlikle yok. Kitap onun adına 1964'te uyduruldu. O dönemde Merhum Eşref Edip uydurma olduğunu yazmıştı. Kitabı derin devletin Konya'da ikâmet eden bir çok lisan bilen bir kimseye/şahsa ısmarlayarak yazdırdığı söyleniyordu. O şahısla sonradan yakından tanıştım. Konya'da evine de gitmiştim." (Müfid Yüksel)
15 SAYFADAN İBARET OLAN BU PAÇAVRA AMATÖR BİR KALEMİN ÜRÜNÜ
Prof. Dr. Ebubekir Sifil ise yıllar önce yine gündeme gelen bahse konu olan broşürü bizzat incelemiş ve çürütmüştü.
Prof. Sifil'in Milli Gazete'de yayınlanan yazısı şöyle:
Bediüzzaman Hakkında-5 (Mustafa Sabri Efendi ve “Tuhfetu’r-Reddiyye”)
Bediüzzaman merhum hakkındaki okuyucu sorusunu vesile edinerek bu yazıda önemli gördüğüm bir husus üzerinde duracağım: (Zaman zaman bu noktayla ilgili aldığım sorulara da cevap olsun.) Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi merhumun, Bediüzzaman merhum aleyhine bir risale yazdığı ve kendisini şiddetli bir şekilde eleştirdiği, öteden beri dile getirilen bir iddia. İnternette de bu risaleden alıntılanan bazı pasajların tedavülde bulunduğu, ilgilenenlerin malumu.
Kısa bir süre önce aslını elde edip okuma imkânı bulduğum, takvim yaprağı ölçülerinde ve kapağından son sayfasına kadar hepi topu 15 sayfadan ibaret olan bu paçavranın, amatör bir kalemin ürünü olduğu, ayrıca delillendirilmeye ihtiyaç göstermeyecek kadar açık bir şekilde görülüyor.
Mustafa Sabri Efendi merhumun tarzını, üslubunu, kalemini, duruşunu ve özellikle de “reddiye”lerini bilmeyenler için belki aldatıcı olabilir; ancak onun gerek Türkçe yazdığı, gerekse aslı Arapça olup dilimize çevrilmiş eserlerinden bir-ikisini okuma imkânını bulmuş olanlar, bu risaleyi ona izafe etmenin talihsiz bir teşebbüs olduğu hükmünü vermekte tereddüt etmez. Muhtevasını tahlile gerek bile bulunmayan bu düzmece risale, ünvanından son sayfasına kadar Mustafa Sabri Efendi merhumu tebrie eder nitelikte.
1954'TE VEFAT EDEN BİRİ 1960'TA VEFAT EDEN BEDİÜZZAMAN'IN YAŞINI NASIL BİLİR?
Sahte risalenin acemi müellifinin kimliğini bilmiyoruz. Kafasını derine gömmüş çünkü. Ne var ki gerisi dışarıda! Tuhfetu’r-Reddiyye’deki “açık”lar sebebiyle hep de öyle kalacağa benzer!.. İşte o “açık”lardan bir-ikisi:
Mahut risalede Bediüzzaman merhum hakkında “seksen yaşını geçmiş…” ifadesi bulunduğuna göre bu risalenin 1957 yılından önce yazılmış olması mümkün değil. Zira Bediüzzaman merhumun doğum tarihi 1877’dir. Bu rakama 80 eklediğimizde 1957 tarihini buluruz. Oysa Mustafa Sabri Efendi merhum bu tarihten 3 sene önce, 1954’te vefat etmiştir ve o, Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiyye’de birlikte görev yaptığı Bediüzzaman merhumun yaşından elbette gafil değildir!..
MUSTAFA SABRİ EFENDİ'NİN OĞLU: BU REDDİYENİN BABAMLA İLGİSİ YOK!
Risalenin Mustafa Sabri Efendi merhumla hiçbir şekilde ilişkili olmadığını gösteren –üslubu, tarzı ve muhteva özellikleri dışında– bir başka önemli belge de, oğlu İbrahim Sabri merhumun bir mektubudur. Risalenin sonundaki notta Mustafa Sabri Efendi merhumun ağzından, “Ölümümden sonra bu risalenin bütün İslam memleketlerinde neşredilmesi serbesttir” dendiğine göre, bu risalenin, evvelemirde İbrahim Sabri merhumun malumu olması gerekir. Oysa İbrahim Sabri merhum, risaleden haberdar olduktan sonra 21.2.1965 tarihinde Türkiye’deki bir ahbabına mektup yazarak hayret ve kızgınlığını dile getiriyor! Bu iki sayfalık mektup, babası Mustafa Sabri Efendi ile söz konusu risalenin hiçbir ilişkisinin olmadığını en küçük bir şüphe ve tereddüde yer bırakmayacak tarzda ortaya koyan en önemli haricî delildir.
Son olarak, Mustafa Sabri Efendi merhum böyle bir risale kaleme aldıktan sonra, neşredilmesi için neden ölümünün beklenmesini istesin? Sözünü hiçbir zaman ve hiçbir muhatap karşısında esirgememiş olan koca Şeyhülislam’ın kimden pervası vardı? Ve neden risalenin neşri o vefat ettikten sonra tam 10 sene ve Bediüzzaman merhum vefat ettikten sonra 4 sene bekledi?