Osmanlı nedir? Ayasofya ne demektir?

Caner KUTLU

Bediüzzaman Said Nursi, Peygamber Efendimiz'in (asm) sohbetinin yüceliğini anlatırken şu misali vermiştir: ".. cahil ve vahşî bir adam, bir günlük bir sohbetten sonra Çin ve Hind gibi memleketlere gidip o medenî kavimlere muallim ve rehber oluyordu."

Bu misal sohbetlerden birinde, Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Kostantiniye (İstanbul) muhakkak fethedilecektir. Onu fetheden emir ne güzel emir; onu fetheden ordu ne güzel ordudur".

Bu sohbetten sonra pek çok Sahabe-i Kiram İstanbul önlerinde fermanın tahakkukunu beklemiştir. Buradaki hakikat, zira, İslamın yeni medeniyeti Avrupa'ya taşıyacağı müjdesini de içermektedir.

Osmanlı beyliğinin ilan edildiği hutbesinde Dursun Fakih'in söylediği gibi: "İsteyenlere yol aşikardır. Dinleyenler için delil meydandadır

Edebalinin Osmanbey'e telkin ettikleri de bu hadisin bir  yorumundan ibarettir... Anlaşılıyor ki, Osmanlı, Efendimiz'in (asm) İstanbul'un fethi müjdesini Roma'nın putperestlikten Hıristiyanlığa dönüşmesi gibi, bir kırılma daha yaşayarak İslam'a dönüşeceği şekliyle tefsir etmiştir. Yani, Osmanlı demek "Müslüman Roma ideali" demektir.

Osmanbey'den itibaren her Osmanoğlu bu ideale yapışmış, İstanbul'un fethi bunun sembolü olarak görülmüştür. Doğu Roma'nın fethiyle ilk adım atılmış ve ikinci adım olarak Batı Roma'nın fethi belleklerde sürekli bir sancı olarak kalmıştır.

Hatta Yıldırım Bayezid'e: " Roma'ya kadar gidip Saint Pierre Kilisesi'nin mihrabında atıma yem yedireceğim" dedirten bu idealin İstanbul'un fethinden de öncesinde zihinleri işgal ettiğini göstermektedir.

***

Doğu Roma'nın Fatih'i, ilk olarak bu yüksek idealin abidesi olarak Ayasofya'ya giderek, Sahabe-i Kiram'ın adeti üzere burada namaz kılmıştır. Çünkü, İstanbul'un fethi demek Ayasofya'nın fethi demektir.

Sahabe-i Kiram, sohbet-i Nebevi neticesi İstanbul önlerine geldiklerinde geri dönme şartı olarak İmparator'dan Ayasofya'da namaz kılma isteklerini öne sürmüşler ve istekleri kabul edildiğinde ilk fethi gerçekleştirmişlerdir.

Osmanlı yıllarında da, Ayasofya'nın ayakta kalması, ideali sürekli hatırlatması için kaçınılmaz görülmüştür.

Fatih Sultan Mehmet'in ve sonrasındaki padişahların (Müslüman) Doğu Roma'nın imparatorları olmaları ve Batı Roma sevdasını sürekli dile getirmeleri sohbet-i Nebevi'den istifade etmekten ve Sahabe'nin ayak izlerini takipten başka birşey değildir. Bunun için Batı Roma'nın da fethi Osmanlı için sohbet-i Nebevi'deki emrin mükemmel neticesi olacaktır.

Bu gerçekleşemediği için, ideal açık uçlu olarak kalmış ve artık yıllar sonra Bediüzzaman'ın ifade ettiği "Avrupa bir Osmanlı devletine hamiledir" yorumunun gerçekleşmesi beklenmiştir.

***

Osmanlı'ya verilen "haremeyn hizmetini" almak için sefer düzenleyen Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim,  "Bilâd-ı Ekrâd'ın Osmanlı devletine iltihakı, İstanbul'un fethi zaferini tamamlayacak derecede ehemmiyetlidir" düşüncesindeki İdris-i Bitlisi vasıtasıyla Kürtlerle Türkleri hem kardeş hem de hamiyet davasında ortak yapmıştır.

Bundan yüzyıllar sonra Bediüzzaman aynı biatı Kürtler adına yenilemiştir: "Sultan Selim'e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâm'daki fikrini kabul ettim. Zira O şark vilayetlerini ikaz etti, Onlar da Ona biat ettiler. Şimdiki şarklılar o zamandaki şarklılardır."

Bugün de gerçekten Kürtler o zamanki Kürtlerdir. İslam milleti arasında Peygamber sevgisi en yüksek iki unsur herhalde Kürtler ve Türklerdir. (Bugün, Diyarbakır'da yüzbinleri meydanda toplayan yegane şahsiyet Efendimiz (asm)'dan başkası değildir).

Türk- Kürd kardeşliği romantik bir ilişkiden çok öte, bu hamiyet-i milliyeyi ifade eder. Demek ki, bu iki unsur sohbet-i Nebevi'den gelen emrin tamamlanmasında birlikte hizmet görmeye devam edeceklerdir.

Bediüzzaman'ın hayatındaki en büyük ideali olan Medresetüzzehra'nın her bir noktası bu ideale hizmet aşkının izlerini taşır.

Üstad, Abdülhamid'i, sonrasında Sultan Reşad, Enver Paşa, Said Halim Paşa, Ankara hükümeti, Celal Bayar ve ardından Menderes'i bu idealin yaşatılması için Medresetüzzehra projesine sahip çıkmaya çağırmış ve buna uğraşmıştır.

Kürt aşiretlerini dolaşarak projesini anlatmış, "Azametli bahtsız bir kıt'anın, şanlı tali'siz bir devletin, değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi" olarak Münazarat'ını onlarla birlikte ortaya çıkarmıştır.

***

Lozan'ın gerçek yüzü büyük Osmanlı idealinin yok edilmesidir. Ayasofya kapanır ideal toprağa gömülür.

Ayasofya'nın kapatılmasını Bediüzzaman "puthane yapmak" olarak görüyor, yani Doğu Roma'nın Hıristiyanlıktan da önceki vahşet dönemine düşmesine atıf yapıyor. Dolayısıyla, Ayasofya'nın bu hali Hıristiyan alemi için de bir sorundur.

Osmanlı içindeki Rum, Ermeni, hatta Sırp gibi bir çok gayrimüslim unsurlardan da bu ideale katkılar gelmiştir. Bediüzzaman komşuluk hatırına Onlarla ortaklık kurmak ve haklarını kendi özgürlüğümüzün rüşveti olarak vermek gerektiğini ifade ediyor. Ayasofya'nın asli haline çevrilmesi ile birlikte karşılıklı hakların verilmesi de mümkün olabilecektir.

Kader, bu millete pek çok kereler Ayasofya'nın açılması fırsatını vermiştir. Bediüzzaman, Demokratlara, Ayasofya’yı “500 sene devam eden kudsi vaziyetine döndürme" konusunda pek çok defa telkinde bulunmuştur.

Cesur yürekli talebesi Mehmet Kayalar, Ayasofya şiirinde bu hasrete tercüman olarak:

"Ey Fatih-i Sani, yetiş imdada; yetiş gel!

İslâm yed'i beyzasına, minnetle uzat el..."

diye seslenmiştir.

***

Bu kez kader yeniden bir imkan vermiştir.

Ayasofya putlarından temizlenmeli ve büyük idealin binası olarak yeniden yükselmelidir.

Türkleri ve Kürtleri hemen ardından bekleyen diğer büyük hizmet, Osmanlı idealini tamamlayacak olan Medresetüzzehra projesine vücud vermek olacaktır.

Doğu ve Batı İslâm'ının ortasında bulunan Şarki Anadolu'da, diğer kardeşlerini de [çünkü, "...tahsile gitmişler.İşte Hindistan İslâm’ın müstaid veledidir; İngiliz mektebi idadesinde çalışıyor. Mısır, İslâm’ın zeki mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor.Kafkas ve Türkistan İslâm’ın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde tâlim ediyorlar. İlâ ahir..."] yeni İslâm medeniyetinde ittihad ettirmektir.

Bediüzzaman'ın, devamla: "yâhu şu asilzâde evlad, şehadetnâmelerini aldıktan sonra, her biri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyyetin bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüç ettirmekle, kaderi ezelinin nâzarında, feleğin inadına, nev’i beşerdeki hikmet-i ezeliyyenin sırrını ilan edecektir. müjdesini bilfiil göstermektir.

***

Nihayet, Hıristiyan alemi için "Müslüman Roma ideali" Avrupa medeniyetinin İslamın hakikatleriyle tasfiye ve takviye edilmesi ile yeniden hayat bulması, İslama iltihak etmesidir. (Yeni Osmanlı'yı doğurmasıdır.)

Bediüzzaman bu süreci ise şöyle özetler:

"Nasraniyet ya intıfa veya istıfa ile terk-i silâh edecektir. Zira birkaç defa yırtıldı, protestanlığa geldi. Protestanlıkta da yırtıldı, tevhide yaklaştı; tekrar yırtılmaya hazırlanıyor.

Ya intıfa bulup sönecek veyahut doğrudan doğruya hakikî Hristiyanlığın esasına câmi' olan hakaik-i İslâmiyeyi karşısında görecektir.    Beşer dinsiz olamaz!

İşte bu sırr-ı azîme, Hazret-i Peygamber (A.S.M.) işaret etmiştir ki: Hazret-i İsa gelecek, ümmetimden olacak; aynı şeriatımla amel edecektir."

Bu ideal içinde hakiki İsevi ruhanilerine düşen ise iltihak etmektir; Çünkü iltihak azizlerin işidir.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.