Orantılı güç

Caner KUTLU

Oran bir şeyin bir başka şeyle ilişkisini ifade eder, bu ilişkinin başka ikililerle kurduğu bağlantıya da orantı denir.

Her şeyin bir şeyle ilişkisinden, başka şeylerin kurduğu ilişki ile ortaya çıkan bir denklik olgusu, diğer bir deyişle, denge ya da daha bilinen deyimiyle adalet unsurudur.

Herhangi iki şeyi ele alıp birbirleriyle ilgili durumlarını incelerseniz, ulaşacağınız, başkalarının da birbirleriyle aynı münasebetleri bulunduğudur. Bu mütekabiliyet esasına uygun olarak, mesela en temel maddi görünürlükte bulunan atom içinde elektrona karsı bir proton ve hatta bunlarla birlikte yüksüz, yani nötron, bulunacağını kestirebilirsiniz. Buradan gücün nispetini keşfedip başka şeylerin de birbirleriyle ilişkisinden bir orantı ortaya çıkarırsınız.

Oranda asıl olan zıtların varlığı ve birbirleriyle kurdukları evrensel ilişkidir.

Orantılı güç (ki adaletin bir kaynağı güçtür) evrensel dengenin gereğidir. Dolayısıyla, adalet mekanizması evrende güçler dengesi ile sağlanır.

Burada Hakim-i Mutlak'ın sonsuz irade ve gücü ile en küçük bir boşluk ve orantısızlık görülemeyecektir. Bunun için başını kaldırıp semaya bakmak, atomun içine dalmak yeterlidir.

Neticede ortada olan, her şeyin kainatta bir büyük dengenin ve adaletin parçası olarak, örneğin, bir güneş sistemi ile bir sineğin gözünün aynı ‘oran’a sahip oldukları ve değer olarak denk olduklarıdır. Bu açıdan, her bir şey misal olarak aynı değerdedir (eşitlik ilkesi).

İnsan ise, evrenden ve her şeyden farklı olarak bu büyük dengeden, bir parça, ayrı tutulmuştur. Çünkü insana diğer hiçbir şeye verilmeyen, varlığı kesin, ancak aslı bağımlı ve sınırlı bir irade verilmiştir. Bunun gereği olarak bir şeyle ilişkisiyle kurduğu oranı her şeyle sağlayabilecek bir farklı orantılama iznini, kendi bağlamında, geçici de olsa almıştır. Bunun sonucu kendi denge kavramını ve adalet mekanizmasını kainatın orantısı dışında düzenleyebilecektir.

Bunun için gerekli gücü yoktur aslında, elinde vehmi bir irade bulunur, bunun üzerinden bir güç hayaliyle adaleti sağlamaya çalışır. Bu yüzden yasaları sürekli değişir, mesela, kişinin suçla ilişkisiyle, suçun karşılığı olarak ceza ile ilişkisi hep sorunlu ve değişken bir alan olmuştur.

Dostoyevski’nin ünlü romanı ‘Suç ve Ceza’, bu orantısızlığı anlatır aslında; orada Raskolnikov'un işlediği suçla; ve öldürdüğü kadının cezası ile ilişkisi üzerinden adalet mekanizmasının insan için ne kadar değişken bir mesele olduğu görülebiliyor.

Dağların bile haşmetinden ürktükleri büyük emanetin (mevzu bahis olan da bunun bir parçasıdır) su-i istimalinin insanları ne hale getirdiğini tarih sayısız kereler göstermiştir.

Bu yüzden toplumlar ve devletler ve bireyler evrensel adalete uyumlu olmak ve gücünü emanetin gerçek sahibine teslim etmekle başlamak, bu yolda orantılı güce güvenmek, ta her hadise karşısında titremekten kurtulup, adaletsizliklerden şikayetini büyük mahkeme gününe de havale etmeyi bilmek durumundadırlar.

Geceyle gündüz arasındaki ilişkinin dengi olarak dünya ile ahiret karşılığı da adaletin gereği yaratılacaktır.

Evrensel adalet ve işleyiş bu yönüyle de haşri gösteriyor.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.