Ontolojik şiddet

Mustafa ULUSOY

Balkonda oturuyordum. Tam karşımdaki mavi ladin ağacının ortalama iki üç santim boyundaki kalın, dört yüzlü, sivri uçlu ve batıcı iğne yapraklarıyla bahçe bir sanat galerisine dönüşmüştü.

Mavi ladinin hemen yanındaki akdut ağacının dallarında sürgün vermiş minicik yapraklar canlı ve diri halleriyle bahardaki yeniden yaratılmayı konuşuyordu kendi dilinde.

Duvarın dibinde üç tane kedi, bastıran öğlen güneşinin altında sere serpe uzanıp kemiklerini ısıtıyordu. Bir tanesi ayağa kalktı, esnedi, gerindi, kuyruğunu sallaya sallaya akdutun gölgeliğine sığındı. Önümdeki masada kurdele çiçeğiyle aslan ağzı yan yana saksılarında varlıklarını sergilemek için tüm cazibelerini kullanıyorlar gibi geldi bana. Tek bir bulut kümesi dahi olmayan masmavi gökyüzünü temaşa ederken, birdenbire sahnenin ortasında bir martı belirdi. Onu gözlerimle takibim apartmanların arasından kaybolmasıyla neticelendi.

Tüm varlıklar ulvi bir bayramın resmi geçidindeydiler.

Bakışlarım yeniden yeryüzüne inince, biçilme zamanı gelmiş yemyeşil çimenlerin arasına serpiştirilmiş sarı çiçekler biz de resmi geçitteyiz dercesine nazarı dikkatimi celbetti.

Derken o cümle zihnime sökün etti: "Küfür bir fenalıktır, bir tahriptir.." Bir insan, dedim kendi kendime, fiziksel olarak şu ağaçlara, çimenlere, çiçeklere, kedilere hiç zarar vermeyebilir. Hatta ağaçların bir yandan bakımını yapabilir, kedileri besler, çimenleri sular ama hâlâ onlara şiddet uygulayabilir.

Mesela, karşımızdaki bir insana fiziksel olarak bir saldırıda bulunmayabiliriz, kılına bile dokunmayabiliriz. Ancak onun varlığına yönelik hakaret, aşağılama, küçük düşürme, ret ve inkar etme de şiddettir, tecavüzdür, tahriptir. Hatta psikoloji biliminde fiziksel şiddete göre bu çeşit psikolojik şiddetin insanın dünyasına daha tahripkar etki yaptığı bilinen bir gerçektir. İnsanlar ebeveynlerinden yedikleri dayakları unutabilirler belki ama alaya alınma, hakarete maruz kalma, küçük düşürülme, aşağılanmalar insanın ruhunda yuvalanarak varlığını devam ettirir.

Yeniden yaratılmanın numunesi

Zamanın Bedii'nin, "Küfür cinâyet-i mutlakadır," sözü karşımdaki manzarada yerli yerine oturdu. Kainatla, hayatla, varlıklarla inkarcı düşünce yoluyla ilişki kurmanın şiddet öğesi barındırdığını bir kez daha teslim ettim. Yaratıcıyla bağını kopardığımız her varlık aşağılanmış, anlamsızlaştırılmış, değersizleştirilip varoluşu karanlığa atılmış böylelikle manasızlıkla itham edilip tahkir edilmiş oluyor. Halbuki her varlığın âli bir makamı var ve bu makam Zamanın Bedii'nin ifadesiyle "mektubât-ı Rabbâniye ve merâyâ-i Sübhâniye ve memurîn-i İlâhiye" olma makamıdır. Bu makama sahip varlıkların hukukuna zalimce bir tecavüzdür inkar nazarıyla kainata bakmak.

İnkarcılık sadece varlıkları değersizleştirip hiçlik mertebesine indirerek onlara şiddet uygulamıyor. İnkarcılık aynı zamanda 'esmâ-i İlâhiyeyi inkar edip tezyif ediyor, küçük düşürerek, esma-i ilahiyyenin de hukukunu zalimce bir tecavüz oluyor. Çünkü varlıklar O'nun mutlak isimlerinin mazharı olma vazifesini haizdir.

Zihnime dışarıdaki kedilerin miyavlamaları süzülünce hayalimde bir kediye eziyet eden, onu taşlayan, hatta zalimce öldüren bir insan belirdi. Başka bir insanın da kedinin dünyadaki varoluşunu Yaratıcısından bağımsız ele alıp, kediyi O'nun kudret elinden çıkmış sanat eseri bir varlık olarak görmediğini düşledim. İkincisi de birincisi kadar zalimceydi, kedinin ve kedide tecelli eden İlahi isimlerin hukukuna tecavüzdü.

Gözüm birden masada, o nazenin çiçek saksılarının yanında duran gazetenin üçüncü sayfasına, cinayet haberlerine ilişti. Bakışımı kıyıcılığın mahiyetiyle gölgelenmiş kasvetli satırlardan hemen çekip yeniden dışarıya nazarımı verdim. Dünyada şiddet hiç eksik olmadı, olacak gibi de görünmüyordu. Gazeteyi katlayıp bir kenara koydum. Dışarıda, ışıkla yıkanmış yeni günün içinde, daha anlamlı ve güzel haberler vardı.

Yeniden yaratılmanın bir numunesi olan bahar, haşir meydanında kurulacak mahkeme-i kübrada varlıkların ve O'nun sonsuz isimlerinin hukukuna tecavüzün de hesabının sorulacağını da haber veriyor olmalıydı. Bundan hem sevindim hem de açıkçası ürktüm.

Zaman

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.