Onlar namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve âhirete gerçekten kat‘î olarak inanırlar

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Neml Suresi 1-6. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

1 . Tâ, Sîn.(1) Bunlar Kur’ân’ın ve (hak ile bâtılı) apaçık beyân eden bir Kitâb’ın âyetleridir.

2 . Mü’minler için bir hidâyet ve bir müjdedir.

3 . (O mü’minler) o kimselerdir ki namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve onlar âhirete gerçekten kat‘î olarak inanırlar.

4 . Şübhesiz ki âhirete inanmayanların (kötü) amellerini kendilerine süslü gösterdik; bu yüzden onlar bocalayıp dururlar.

5 . İşte bunlar öyle kimselerdir ki, azâbın en kötüsü onlarındır. Ve onlar âhirette gerçekten en ziyâde hüsrâna uğrayacak olanlardır.

6 . (Ey Resûlüm!) Hem hiç şübhesiz ki bu Kur’ân, Hakîm (her işi hikmetli olan), Alîm (herşeyi bilen Allah) tarafından sana ulaştırılıyor. (2)

1- “Sûrelerin başlarındaki hurûf-ı mukatta‘a (Elif, Lâm, Mîm gibi tek tek yazılan harfler) İlâhî bir şifredir. Hâs abdine (husûsî kulu Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a) onlarla bazı işâret-i gaybiye (gizli işâretler) veriyor. O şifrenin miftâhı (anahtarı) o abd-i hâs’dadır (ASM). Hem onun veresesindedir (vârisi olan âlimlerdedir). Kur’ân-ı Hakîm, mâdem her zaman ve her tâifeye (topluluğa) hitâb ediyor. Her asrın her tabakasının hissesini câmi‘ (içine alan) çok mütenevvi‘ vücuhları (çeşitli yönleri), ma‘nâları olabilir. Selef-i Sâlihîn (Sahâbe, Tâbiîn ve Tebe‘-i Tâbiîn) ise, en hâlis parça onlarındır ki, beyân etmişler.” (Mektûbât, 29. Mektûb, 241)

“الٓمٓ: Üç harfiyle üç hükme işârettir. Şöyle ki: Elif, هٰذَا كلَامُ اللّٰهِ اْلاَزَلِيُّ[Bu, Allah’ın ezelî kelâmıdır] hükmüne ve kazıyesine; Lâm, نَزَلَ بِه۪ جِبْر۪يلُ [Onu Cibrîl indirdi] hükmüne ve kazıyesine; Mîm, عَلٰي مُحَمَّدٍ عَلَيْهِ الصَّلَاةِ وَالسَّلاَمُ [Muhammed (ASM)’a] hükmüne ve kazıyesine remzen ve îmâen (remiz ve îmâ ile) işârettir.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 29)

2- “Nasıl bir usta, binâ ettiği ve idâre ettiği iki hâneden bahseder. Programını ve işlerinin liste ve fihristesini yapar. Kur’ân dahi, şu kâinâtı yapan ve idâre eden ve işlerinin listesini ve fihristesini -ta‘bîr câiz ise- programını yazan, gösteren bir Zât’ın beyânına yakışır bir tarzdadır. Hiçbir cihetle eser-i tasannu‘ ve tekellüf (sun‘îlik ve zorlama işi) görünmüyor. Hiçbir şâibe-i taklîd (taklîd şübhesi) veya başkasının hesâbına ve onun yerinde kendini farzedip konuşmuş gibi bir hud‘anın (hîlenin) emâresi olmadığı gibi bütün ciddiyetiyle, bütün safvetiyle (sâfiyetiyle), bütün hulûsuyla (samîmiyetiyle) sâfî, berrak, parlak beyânı, nasıl gündüzün ziyâsı ‘güneşten geldim’ der. Kur’ân dahi, ‘Ben, Hâlık-ı Âlem’in (âlemin yaratıcısının) beyânıyım ve kelâmıyım’ der.”(Zülfikār, 25. Söz, 29)

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

İslam Haberleri