Ölçü, ölçmek ve hesap-1

İsmail BERK

Çiçeği burnunda genç bir mühendisken, mesleki eğitimden ve sonraki örneklerden kaptığım bir alışkanlık vardı: Ceketimin kravat cebine cetvel koyardım.

Cetvel dedimse, 11 cm’lik bir cetvel. Güzel ve şeffaf bir kılıfı vardı. Cebin içinde fark edilmezdi. Rengi beyazdı. Kenarları, çift yönlü inceltilmiş ve milimetrikti. Doğrusu hoşlandığım bir hareketti. Çünkü onunla meslek icabı, 1/50 ölçeğinde ya da 1/100, 1/1000 ölçeğinde proje ya da haritaları okuma imkanım olurdu. Düzgün bir çizgi için kullanırdım. Bana psikolojik olarak ölçüyü, ölçmeyi, ölçeği, küçük-büyük, uygun-uygun değil kavramlarını öğretirdi.

O dönemlerde bir de iç cepte küçük risalelerim olurdu zaman zaman. O da bana ölçü verirdi. Beni ölçtürürdü. Kendimi, yaşadıklarımı, yaptıklarımı ve sonuçları ile tezahürlerini, buna mukabil  muhatap olduğum olumlu ve olumsuz tepkileri ölçme imkânı sağlardı.

Hiç unutmam: Belediyede teknik bölümde çalışıyordum. Risale-i Nur teorisinin heyecan dolu yüreği ve doğruluğu ile açık cephe sui istimallere karşı eleştiri yapıyordum. Sert tavır koyuyordum. Birkaç mesai arkadaşımın neredeyse üstüne yürüyordum. Benim yetki alanıma girmeyen mahalle bekçiliğine soyunmuştum neredeyse. Tabii kendi kendime.
Bir öğle tatilinde eve gitmiştim. Yemek sonrası, elime Hutbe-i Şamiye geçmişti. Yaşadığım psikolojiden, sosyal hayatı bilmeyen ve pratik örnekleri önünde az olan bir genç olarak sıkılmıştım. Okuduğum risale bahsi beni sarsmıştı. İlaç olmuştu. Acıtmıştı ama uyarıcı ve sarıcı bir merhem kiymetindetdi..

O cümle, bana “ehl-i ilhadla bile tecavüz etmemek şartıyla zahiren dost görünmek” dersini veriyordu.
O zaman dedim ki; “Hakiki muhabbetimi vermeyeceğim. Onlar, fikrime ve zikrime karşı değiller. Beşeri zaaflarına, benim  yetkime girmeyen yanlışlarına açık cephe girmeme gerek yok. İyi münasebetle, yanlışın etkisini azaltabilir ve yetkim olduğunda da önleme hakkımı kullanabilirim.”

Eğer kendimi ölçmeseydim, nefis muhasebesi ile arayışımı sürdürmeseydim, oluşan havayı yorumlama ve değerlendirme hakkımı kullanmasaydım, herhalde risalenin o ölçüsü bana bir ölçek ve kıyas imkânı vermezdi.

Bu küçük hatırayı kapatıp konumuza dönersek, manevi ölçüler, ölçek ister. Maddi ölçüler ise manevi hayatın dışa vuran halleridir. Yani fikir neyse zikir o oluyor. İnsanlar zikre bakıp, fikrinizin dünyanızdaki ciddiyeti hakkında kanaat yürütebilirler.

İnsanlar, kendi akıl fenerleriyle, olumlu  düşünme, anlama ve tanıma saikiyle sizi ölçmek ve zihinlerinde konumlandırmak isteyebilirler. Burada niyet okuyucu bir yaklaşımla sui zan bahaneleriyle tevil yapan sübjektif nazar ve yanlış okumalardan bahsetmiyorum.
Bir ölçü ile bakmak, bir ölçü ile okumak ve buna göre bir muhasebe yapmaktan bahsediyorum.

Risale’de “Muhasebe ve murakabenin gözü” vardır. Neye göre muhasebe ve murakabe olacak?
Elbette yazılı ölçülere göre.
Mesela, “Mütekellim, fehme gelen her manadan dolayı muaheze edilemez” prensibi bir ölçü veriyor. Buna göre ölçersiniz söyleneni ve söyleyeni. “Ben böyle anladım” keyfiliği ile hareket etmek, cehaleti çağrıştırdığı gibi sui tevil niyetinin de tezahürü olabilir. Bunu önlemenin yolu, Adetullah içinde ölçmektir. Hatta anlamayı teraziye koymaktır. Yoksa adalet terazisi işlemez.

Borçlanmada ve diğer anlaşmalarda yazılı metin sünnet olduğuna göre, karşılıklı ortak kabullerimizi, mukavelelerimizi de yazılı hale getirsek, ona göre birbirimizi muaheze etsek, acaba sünnete uymuş olmaz mıyız?

“Dimağda meratibi-i ilmiye muhtelifedir” hükmü, bir ölçme prensibi değil midir?
Hangi dimağın/zihnin, hangi konuda hangi seviyede olduğunu, nereden anlarız? Elbette davranışlarından, yani “halet” denen farklı hallerinden, durumundan anlarız.

Mesela, bir insanın bîbehre/ilgisiz kaldığı bir mevzuda, zihin seviyesinin tasavvur düzeyinde olduğunu, çok düşük dereceli bir algılama içinde kaldığını fark edebiliriz.
Lemaatta bu mevzu çok net izah edilmektedir. Biz, tam bu noktada “bîbehre/ilgisiz”  kriterleri, psikolojik ve pedagojik bilim yaklaşımı ile ölçemez miyiz? Mesela bir insan görevini istenen şekilde yapmıyorsa, bu bir ilgisizlik ya da kabiliyetsizlik değil midir? Ya da mesai kavramına uymuyorsa, ya da müşterisini önemsemiyorsa, değer vermiyorsa, biz bu kriterleri bîbehre olmanın davranış ölçeği yapamaz mıyız? Buna göre zihni seviyesini, tasavvur düzeyinde kalmış bir yetersizlik olarak göremez miyiz?

Konuya, bir sonraki yazıda devam edelim.

berk@risalehaber.com

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.