Bilimsellik Perdesi Altında Müfsidlik

Dr. Okan İMRE

“…Çünkü bu zamanda, türlü türlü aldatmalarla, perde arkasından İslâm gençliğini yoldan çıkarmaya çalışıyorlar.

Bir eser okunacağı veya bir söz dinleneceği zaman, evvelâ "Kim söylemiş? Kime söylemiş? Niçin söylemiş? Ne makamda söylemiş?" olan bir kaide-i esâsiyeyi nazar-ı itibara almalı. Evet, kelâmın tabakàtının ulviyeti, güzelliği ve kuvvetinin menbaı, şu dört şeydir: Mütekellim, muhatap, maksad ve makam. Yoksa, her ele geçen kitap okunmamalı, her söylenen söze kulak vermemelidir. Meselâ, bir kumandanın, bir orduya verdiği arş emriyle, bir neferin arş sözü arasında ne kadar fark vardır. Birincisi, koca bir orduyu harekete getirir; aynı kelâm olan ikincisi, belki bir neferi bile yürütemez.” (Sözler)

“Hem de nazar-ı dikkate almak lâzımdır ki: Kim birşeyde çok tevaggul etse, galiben başkasında gabîleşmesine sebebiyet verir. Bu sırra binaendir ki, maddiyatta tevaggul eden, mâneviyatta gabileşir ve sathî olur. Bu noktaya nazaran, maddiyatta mahareti olanın mâneviyatta hükmü hüccet olmasına sebep olmadığı gibi, çok defa sözü dahi şâyân-ı istimâ değildir. Evet, bir hasta, tıbbı hendeseye kıyas ederek, tabibe bedelen mühendise müracaat edip gösterdiği ilâcı istimal ederse, akrabasına tâziye vermeye dâvet ve kendisi için kabristan-ı fenanın hastahanesine nakl-i mekân etmek için bir raporu istemek demektir. Kezalik, hakaik-i mahzâ ve mücerredat-ı sırfeden olan mâneviyatta, maddiyûnun hükümlerine müracaat ve fikirleriyle istişare etmek, âdetâ lâtife-i Rabbaniye denilen kalbin sektesini ve cevher-i nurânî olan aklın sekeratını ilân etmek demektir. Evet, herşeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise mâneviyatı göremez.” (Muhakemat)

“…Bu medenîlerden çoğu, eğer içi dışına çevrilse kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir.” (Sunuhat, Tuluat, İşarat)

İÇİMİZDEKİ HINZIRLAR

Bundan yüzyıllar önce hınzır çiftliği sahibi bir İngiliz, sahip olduğu hınzırlar içinde bir hınzır yavrusunun diğerlerinden farklı olduğunu fark etmiş. Hal ve hareketleri, şekli ve şemali hemen hemen ufak tombul bir çocuğu andırıyormuş. İngiliz, bu hınzır yavrusunu çok sevmiş ve eğitebilme düşüncesiyle eve almaya karar vermiş. Giderek insanlara benzemeye başlayan bu hınzır yavrusuna ara ara insan elbisesi giydiriyor, bahçeye salıyormuş.

Her zaman olduğu gibi bir hinlik düşünen bu İngiliz, saldığı bu yavrunun hınzır yavrusu olduğunu sır gibi saklıyormuş. Bu hınzır yavrusu dışardan bakmakla çok çirkin bir çocuğu andırıyor ve hınzır olduğu fark edilemiyormuş. Tek kusuru bu hınzır yavrusu, insan gibi konuşamıyormuş. İngiliz bu sırrını ölene kadar saklamaya kendi kendine söz vermiş. Ona bir kimlik çıkarmış. İleride Müslümanlar arasına salma ve Müslümanları ifsad etme düşüncesiyle ona İslami bir isim takmış.

Yıllar geçtikçe tek tük kelime öğretmeyi de başaran İngiliz, onu hemen bir okula yazdırmış. Rica minnetle lise diploması aldırarak yer bilimi ile ilgili bir bölüme kaydettirmiş. Zira bu hınzır her ne kadar aklını tam kullanamıyorsa da bazı duygularıyla yer ile ilgili hadiseleri önceden hissedebiliyormuş. Gittikçe inkişaf eden bu hissiyatıyla sınıfında mümtaz bir öğrenci olmayı başarmış. Liseyi zar zor bitiren bu hınzır en sonunda üniversiteyi bitirerek yer bilimi uzmanı olmuş.

Önceden depremleri hissetmesiyle o günün gazetelerinde manşet olmuş. Her yerde o konuşuluyormuş. Seminerlerde, üniversitelerde onu başköşeye oturtuyorlarmış. Önceden depremleri bildirmesiyle yurtdışında çok sayıda ödül almış. Ne var ki sadece yer bilimi konusunda uzman olan bu hınzır adama yapılan iltifatlar, onun enaniyetini olabildiğince kabartarak her şeyi biliyormuş gibi bir havaya sokmuş. Giderek seminerlerde kendi alanı dışında da saçma sapan konuşmalar yapmaya başlamış. Konuşmaları hep kesinlik içeriyormuş. Karşıdakilere söz hakkı vermiyormuş.

Hınzırlığın bir hassası olacak ki fikirleri gibi bedeni de sabitmiş. Sağa sola bakarken boynunu döndüremiyor, bütün bedeniyle dönüyormuş. Bu özelliği, bazı mütefekkirlerin dikkatini çekmiş. Fakat tam emin olamıyorlarmış. Gittikçe ünlenen hınzır adam, yıllardır içinde biriktirdiği garazıyla Müslümanları ifsad etmenin tam zamanı diyerek en sonunda Allah’ı açıkça inkar etmeye ve İslam’a saldırmaya başlamış. Cahil ve muannid insanlar arasında onun yer ilmi konusundaki bilgeliği, hataen dini konulardaki bilgisine hüccet tutulmuş.

Bilge insanlar avam Müslümanları onun fitnesinden kurtarmak için çok uğraşmışlar. Fakat vazgeçirememişler. Hınzır adam kendi öğrencisini taciz ettiğini kendi ağzıyla söylediği halde mutaassıp ve bağnaz bazı insanlar sırf yer bilimi konusundaki bilgeliği nedeniyle bu durumu normal karşılamışlar.

Hınzır adamın bir sırrı varmış. Bu hınzır adam her ne kadar insan şeklinde ise de kalıtsal özelliğinden olacak ki kendi pisliğini yemeye engel olamıyormuş. Yıllarca bunu saklamayı başaran hınzır adam en sonunda yakayı ele vermiş. Kendi pisliğini yerken yakalanan hınzır adam ifşa olarak tüm insanlara rezil olmuş. Müslümanlardan çoğu ona tabi olmaktan vazgeçmişler. Yükseldiği insan mertebesinden mecburen atalarının diyarına yani hınzır çiftliğine geri dönen hınzır adamı, bağnaz bazı insanlar dışında herkes terk etmiş. Böylelikle avam Müslümanlar, bir hınzırdan hem de İngiliz hınzırından kurtularak daha selametli bir yol bulmuşlar.

“Her üren kelbin ağzına bir taş atacak olsan dünyada taş kalmaz.”

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (8)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.