“Öğrenci andı” gerekli mi?

B. Said ÇİFTÇİ

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’ nun “Andımız”ı yeniden düşünmesine katkı…

Tarihçe

8 yıllık ilköğretim döneminde yılda ortalama 180 gün, 8 yılda 1460 kez tekrarlanan “Andımız”, eski Milli Eğitim bakanlarından ateşli devrim savunucusu Reşit Galip tarafından yazıldı. CHP’nin asr-ı saadeti olarak tanımlanan 1932 yılında bakanlık görevine getirilen ve bir yıl bu görevi sürdüren Reşit Galip, 23 Nisan 1933’te Çankaya Köşkü’nde Atatürk’ü ziyaretinde, “Sabah çocuklara bir şey söylemek istedim o anda bu and çıktı. Çocuklara armağanım olsun” diyerek, metni kendisine sundu. Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu da 10 Mayıs 1933’te 101 sayılı kararı ile öğrenci andını uygulamaya koydu. Bu karara göre, öğrenciler andı her gün tekrar edeceklerdi.

Metin, 1972 yılında değiştirildi. 29 Ağustos 1972 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan İlkokullar Yönetmeliği’nde andda yer alan “budunumu” kelimesi “milletimi” olarak değiştirilirken, “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan cümle ile en sonda yer alan “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesi eklendi.

“Andımız” 1997 yılında ikinci kez değiştirildi. Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 10. maddesi ile yeniden düzenlenen ant son halini aldı.

“Andımız” üzerine yapılan değerlendirmeler…

29/09/2005 tarihli Radikal 2 ekinde 'Andımız' tartışılamaz mı? Başlığı ile yayınlanan yazısında “niyetimiz çağdaş bir devlet olmaksa, her sabah çocuklara 'Andımız'ı okutmak gibi takıntılarımızı ayıklamak gerekmez mi? Bir sabah çocukları 'Andımız'ı söylerken izleyin ve ona göre karar verin” diyen Psikolojik danışman Talip Kurşun o yazısında şunlara dikkat çekiyordu:

“'Andımız' sizin için ne ifade ediyor? Onu hâlâ önemsiyor musunuz? Yoksa büyüdükçe gözünüzdeki önemini kaybeden ve artık ciddiye almadığınız iyimser bir masal gibi, duyduğunuzda çocukluğunuzu hatırlayıp gülümsüyor musunuz? Belki de 'Andımız' okunurken takındığınız lakayt tavrınızdan dolayı öğretmeninizden yediğiniz fırçalar gözünüzde canlanıyor. Biliyor musunuz ilköğretim öğrencilerimiz, hâlâ, her gün aynı şekilde tekrarlanan, zorunlu bir ant içme töreniyle 'aydınlanma' yolculuğuna çıkıyorlar!
Beni bu yazıyı yazma konusunda cesaretlendiren, ilkokul 5. sınıf öğrencileriyle yaşadığım bir deneyimi paylaşmak istiyorum. 'Andımız' yazı tahtasının hemen yanında asılı; öğrencilere önce Andımız'da geçen 'ilke' ve 'ülkü' kelimelerinin anlamını soruyorum; cevap gelmiyor. "Andımız'ı her gün neden okuduğunuzu biliyor musunuz?" diye soruyorum, işaret parmaklarını her an cevap verecekmiş gibi kaldırmaya hazır bir şekilde alt dudaklarına dokundurup, gözlerini yukarıya kaldırarak düşünüyorlar. Ama buna da cevap gelmiyor.”

Andımız bir tabu mudur?

28.07.2008 tarihinde Eğitim-Bir-Sen Şanlıurfa Şubesince Doğu ve Güneydoğu’daki şubelerin katıldığı bir Bölge İstişare Toplantısı düzenledi. 1-2 Aralık 2007’de düzenlenen toplantının sonunda açıklanan bildirgede, bazı önerilere yer verildi. Öğrenci andının da değerlendirildiği bildirgede, “İlköğretim okullarında okutulan öğrenci andı yeniden gözden geçirilmeli, etnik farklılıklar ve evrensel değerler dikkate alınarak yeniden dizayn edilmelidir” dedikleri için 42 öğretmen, hapis istemiyle hâkim karşısına çıktı. 

Taraf gazetesi’nde yayınlanan konuyla ilgili haber de, “İlkokul çocuklarında Atatürk algısı” konulu yüksek lisans tezini “Sevgili Atatürkçüğüm” adıyla yayımlayan İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Esra Elmas’ın “Andımız” hakkında şu görüşlerine yer verdi: “Resmî söylemin kurguladığı “makbul vatandaş”ın bütün bileşenleri var bu antta. Türk olmak ya da kendini Türk olarak tanımlamak konusundaki güçlü vurgu, Türk milletinin varlığının bireyin varlığından daha önemli olması ve tüm bu bileşenlerin Atatürk’e referansla çocuğa öğretiliyor olması... Öncelikle bu, hiyerarşik olarak çocuğun dezavantajlı olduğu bir iletişim biçimi. İkincisi, farklı kültürlerin yaşadığı bir coğrafyada tek bir etnik kimliği öne çıkaran, milliyetçilik dozu yüksek bir uygulama. Bu ritüeli, okulda çocuğun tükettiği fiziksel ve zihinsel yapıyla birlikte ele alacak olursak, kısaca özgür bir birey olma potansiyelinin daha ilkokulda doğrudan sınırlandırıldığı söylenebilir. Baskıcı ritüeller bireyler için hakiki bir anlam yaratmaktan ziyade içi boşaltılmış semboller ve ezberlenmiş refleksler yaratmaktan öteye gidemiyor.”

ABD’li öğrencilerin andı

ABD’li öğrenciler sabah andında şu cümleleri okuyorlar: “I pledge allegiance to the flag of the United States of America, and to the republic for which it stands, one nation under God, indivisible, with liberty and justice for all.” Meali ise şu: “Amerika Birleşik Devletleri bayrağına, Allah’ın emrindeki milletine ve onun bütünlüğüne sadakatli kalacağıma, hepimiz için özgürlük ve adalet isteyeceğime yemin ederim.”

Kaliforniya eyaletinde ateist bir babanın açtığı davaya bakan San Francisco İstinaf Mahkemesi, öğrenci andında geçen ‘Tanrının emrindeki millet’ sözünün, ‘dinsel inanca’ atıfta bulunduğuna, bu yüzden kilise ile devlet işlerinin ayrılmasını öngören anayasaya aykırı olduğuna karar vermişti. Öğrenci andı, Amerika’nın keşfinin 400’üncü yıldönümü dolayısıyla 1892’de Baptist rahip Francis Bellamy tarafından yazılmış, “Allah’ın emrindeki millet” sözü ise 1954’te İke Einsenhower’ın başkanlığı döneminde anda eklenmişti.

Güney Afrika’dan…

Johannesburg’da yayınlanan 14 Şubat 2008 tarihli Business Day gazetesinde yayınlanan Editoryal yazısı da okullarında okutulan andımızı yerden yere vuruyor. Yazara göre, andımızda yer alan cümleler bir çeşit Amerikan yağcılığı kokusu yaydığı gibi, öğrencilere yaşamlarında bir değer sunmaktan çok uzak. Andın tolerans ve saygı gibi ahlaki değerler içermesi gerektiğine değinen yazı, andın geleceğe yönelik bir vizyon taşımadığı iddiasında bulunuyor. Ayrıca andın tam 73 kelimeden oluştuğu ve bunu çok uzun bir metin olduğu vurgusunda bulunuluyor.

Sonuç: Evrensellik ilkesine dikkat!

Yapılan düzenlemeler zaman içinde revizyona, ıslaha ve yeniden düzenlenmeye muhtaç oldukları gibi, kökten kaldırılma ve temelden değiştirilme gibi sonuçlarla da ömrünü tamamlayabilir. “Andımız” metni 30’lu yılların şartlarında kaleme alınmıştır. O yılların ulus devletçi yaklaşımı, Faşizmin Almanya ve İtalya’da, Komünizmin SSCB çatısı altında yayıldığı yılların etkisiyle kaleme alındığı bir gerçektir. Oysa 21. yüzyıldayız. Ülkemiz bir yandan AB üyeliği için yıl saymakta, diğer yanda da dış ticarette dünya devletleriyle alışveriş yapmakta, kendi kabuğundan çıkmış bir ülke konumundayız. Çocuklarımızı çoklu zeka tabanlı, öğrenci merkezli ve yapılandırmacı bir eğitim modeliyle eğittiğimize göre, ya andımız kaldırılmalı ya da andımız devam edecekse bu metin değiştirilmeli ve evrensel değerlerlerle yeniden donatılmalıdır. Not: Bu yazı Yeni Eğitim Dergisi’nin 25. sayısında yayınlanmıştır.)

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.