Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Sebe Suresi 40-44. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
40-Ve o gün (Allah), onları hep berâber bir araya toplar; sonra meleklere: “Bunlar, size mi tapıyorlardı?” der.
41-(Melekler:) “Seni tenzîh ederiz; bizim velîmiz onlar değil, sensin! Hayır! (Onlar,) cinlere (şeytanlara) tapıyorlardı. Onların çoğu, onlara inanan kimselerdi” derler.
42-İşte o gün, bazınız bazınıza ne bir fayda ne de bir zarara mâlik olur! Ve (biz de) o zulmedenlere: “Tadın, kendisini yalanlamakta olduğunuz ateşin azâbını!” deriz.
43-Çünki onlara âyetlerimiz apaçık olarak okunduğu zaman: “Bu ancak, atalarınızın tapmakta olduğu şeylerden sizi çevirmek isteyen bir adamdır” dediler. Bir de: “Bu (Kur’ân), uydurulmuş bir iftirâdan başka bir şey değildir” dediler. İnkâr edenler, kendilerine o hak (Kur’ân) gelince de (onun için): “Bu, ancak apaçık bir sihirdir” (*) dedi(ler).
44-Hâlbuki onlara ders alacakları kitablardan vermemiştik ve senden önce kendilerine hiçbir korkutucu göndermemiştik.
(*) (1)“Kureyş’in rüesâsından (reislerinden) müdakkik bir belîğ (dikkatli ve güzel sözden anlayan birisi) müşrikler tarafından, Kur’ân’ı dinlemek için gitmiş. Dinlemiş, dönmüş, demiş ki: ‘Şu kelâmın öyle bir halâveti (tatlılığı) ve tarâveti (tâzeliği) var ki, kelâm-ı beşere (insan sözüne) benzemez. Ben şâirleri, kâhinleri biliyorum. Bu onların hiç sözlerine benzemez. Olsa olsa etbâımızı (bize uyanları) kandırmak için, sihir demeliyiz!’ İşte Kur’ân-ı Hakîm’in en muannid (inadcı) düşmanları bile fesâhatinden (açık ve güzel ifâdesinden) hayrân oluyorlar.”
(Zülfikār, 25. Söz, 13)