Nur öğretmen

Misafir Kalem

Nur Öğretmen bahçede nöbetçiydi, yavaş adımlarla bahçeyi dolaşırken gözleri ile bahçede oynayan çocukları takip ediyordu. Birbirlerini kovalarken yere düşen ve ağlayan çocuğun yanına gitti ayağa kaldırdı üstünü silkeledi elinde oluşan çiziklere baktı gülümseyerek;

“Ağlama artık önemli bir şeyin yok, hangi şubedeydin sen?.”

“1-D Öğretmenim.”

“Tamam, ağlama artık. İsmin ne senin bakayım.”

“Bayram…”

Bayramın saçlarını okşadıktan sonra ayağa kalktı. Bakışları boşluğa kaydı on beş yıl önceki öğrencisi Bayramı hatırladı. Ankara’nın yakın bir ilçesine öğretmen olarak atanmıştı. Sabahları çok erken yola düşüp üç bazen dört araba değiştirerek okuluna giderdi. Dördüncü sınıfı okutuyordu. Sınıfının on ikinci öğretmeniydi. Nerdeyse iki ayda üç ayda öğretmen değiştirmişlerdi. Öğrencileri arasında dördüncü sınıfa geldiği halde okuma yazması olmayanlar bile vardı. Kısa dönemli gelenler gitmeyi düşündüğü için çocuklarla ilgilenmemişti. Bayram, ”Sizde gidecek misiniz Öğretmenim?..” diye sorardı sık sık.. Zeki derslerinde başarılı bir öğrenciydi.

Sonra müfettişler gelmeye başladı.. Neredeyse her hafta geliyorlardı. Tutanak tutuyor ifadesini alıyorlardı. O yıllarda üniversitelerde kurulan ikna odalarının benzerini okulda kurmuşlardı. Baskılar dayanılmaz hale gelmişti.

“Hoca hanım çok başarılı ve özverili bir öğretmen olduğunuzu görüyoruz. Şu başınızı bir açsanız.. “

Okulu müdürüne de baskılar devam ediyordu. Bu arada uyarı, kınama, maaştan kesinti gibi stajyer öğretmenin alabileceği bir sürü cezayı almıştı.

İsmini hatırlayamadığı hatırlamakta istemediği birinci sınıfı okutan bir öğretmen vardı. Öğrencilerle ilgilenmez sabahtan akşama kadar gazete okur bulmaca çözerdi. Bir gün diğer öğretmene şöyle dediğini duymuştu;

“Müfettiş açısından en rahat senemi geçiriyorum. Nur Öğretmen adeta paratoner gibi müfettişleri çektiği için bizim sınıflara gelmiyorlar bile. Doğru düzgün plan bile hazırlamadım bu sene…”

Nur Öğretmen tarihin sayfalarına daldı; Bediüzzaman Ankara’ya getirilir Ankara’da vali Nevzat Tandoğan vilayette Said Nursi ile görüşmek ister. Memurlar Bediüzzaman’ı getirirler, beraberce içeri valinin odasına girerler, sonra memurlar çıkar kapı kapanır, içeriden şiddetli sesler gelir. Sonra zil çalar kapıcı içeri girer. Bu sırada Bediüzzaman hiddetle Tandoğan’a “Bu sarık bu başla beraber çıkar.. Ben sizin ecdadınızı temsil ediyorum…. Başından bul..” dediği duyulur.

Tarih sayfalarında Nevzat Tandoğan’ın silahı başına dayayarak intihar ettiği yazılmaktadır.

“Allah’ım .. Nur suresi 31.ayette;”Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Ziynetlerini açmasınlar. Bunlardan görünen kısım müstesna. Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapayacak surette) koysunlar… “ buyurduğun İçin başımı örtüyorum.. Bana bu yolda engel olmak isteyenleri sana havale ediyorum sana sığınıyorum.” Diye içinden geçirdi.

On beş yıl önce memuriyetten atılma yazısını yazdıkları hatta bakan tarafından imzalandığı halde müfettişler; ”Hoca hanım çok başarılısınız lütfen bir kere başınızı açın biz sizin stajyerliğinizi kaldıralım” Demişlerdi.

Bazı şeylerin normalleşme sürecine girildiği on beş yıl sonra tekrar öğretmenlik mesleğine dönmüştü. Artık başının örtüsüne karışmıyorlardı. Çok sevdiği öğrencilerinden ayrı kaldığı yıllar için yüreğinde kırıklık vardı.. Bu yıllarda nerden baksan en az üç kez ilkokuldan öğrenci mezun edecekti..

Zil çalınca etrafına baktı bahçedeki çocukların okulun içine girmelerini bekledi. Sınıfına doğru yürüdü. Sınıfının kapısında öğrencileri karşıladı bir kısmı kendisine sarıldı. Birinci sınıfı vermişlerdi, çocukların çoğunluğu altı yaş civarındaydılar.

“Öğretmenim neredeydiniz. Sizi aradık..” Zeynep’ti konuşan.

“Çocuklar, çocuklar, bugün bahçede nöbetçiydim.. Hadi yerlerinize oturun dersimize başlayalım..”

Sevecen gülen gözleriyle sınıfı taradı;

“Evet, çocuklar sizlerle E harfini öğrendik, başka hangi harfi öğrenmiştik hatırlayan var mı?”

Bir uğultu halinde sınıf; ”L” diye bağırdı.

“Şimdi, sizlere, bugün yeni bir harf öğreteceğim… A…” Ön sırada oturan Arda ayağa kalktı;

“Öğretmenim siz da ne kadar çok harf biliyorsunuz yav.”

Gülümsedi; “Merak etmeyin yavrularım, çok yakın bir zamanda sizde benim bildiğim tüm harfleri öğreneceksiniz…”

Nur Öğretmenin içi acıdı, gözleri yaşardı on beş yıl kendisini bu meslekten ayrı bırakanları affedemiyordu…

Yavuz Osman

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.