Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı iş birliğiyle Ankara’da düzenlenen Uluslararası Aile fuarında moderatörlüğünü gazeteci Şaban Özdemir'in yaptığı söyleşide konuşan Tarhan, “Ailede Pozitif İletişim”i anlattı.
İYİLİK YAPMAK ANTİDEPRESAN ETKİSİ GÖSTERİYOR
İyilik psikolojisine vurgu yapan Tarhan, “İyilik psikolojisi üzerinde yapılan çalışmalar, iyiliğin antidepresan etkisi olduğunu gösterdi. Özellikle beyin ve nörobilim alanında yapılan çalışmalar bir insan iyilik yaptığında karşısındakini mutlu etmek amacıyla hareket etse de aslında kendi beyninde de mutlulukla ilgili alanların aktif hale geçtiğini ortaya koydu. Bu bulgular iyiliğin çift etkisi olduğunu gösteriyor. Yani sadece yapılan kişiye değil iyilik yapan kişiye de olumlu etkileri var. Bilimsel olarak bu görüş artık ciddi şekilde desteklenmeye başlandı. Zaten sosyal deneylerde iyiliğin etkisi gösteriliyordu ama bu şekilde kanıtlanması çok önemli oldu. 1800’lü yıllarda başlayan materyalizm ve modernizm akımlarıyla birlikte dünyacılık rüzgarları esti. Bu dönemde iyilik yapmak küçümsendi. Özellikle doğu kültürlerinde yer alan sadaka kültürü, tembelliği artırmakla suçlandı. Kapitalist sistem içinde ‘İyilik yapmak işletme maliyetini artırır, sadaka vermeyin, kimseye yardım etmeyin.’ anlayışı benimsendi. Bu aslında vahşi bir felsefeydi, güç felsefesi deniyor buna. Güçlü olanın zayıfı ezme hakkı olduğu anlayışı iyilik yapmayı engelliyordu. Son yıllarda bu anlayışa karşı bilimsel kanıtlar artınca iyilik yeniden değer kazandı.” dedi.
AİLEYİ YIKMAK VE DAĞITMAK İÇİN YÜRÜTÜLEN KÜRESEL BİR PROJE…
Aileyi zayıflatmak amacıyla küresel sermayenin çalışmalarını anlatan Tarhan; “Cinsel kimlikle ilgili roller küresel çapta yürütülen büyük bir projeye dönüşmüş durumda. Özellikle aileyi zayıflatmak amacıyla, küresel sermayenin ortaya koyduğu bir proje bu. Yani burada söz konusu olan yalnızca sosyolojik bir olay değil aynı zamanda sosyoekonomik bir olay. Kapitalist sistemin dünya nüfusunu azaltarak dünyayı yönetme hedefiyle şekillendirdiği bir strateji var. Bu proje, cinsel kimliklerin belirsizleşmesini istiyor. Bilimsel olarak üç tür cinsiyet var. Birincisi biyolojik cinsiyet, genetik olarak doğuştan gelen kadın ya da erkek. İkincisi psikolojik cinsiyet, kişinin kendini hissetme biçimi. Üçüncüsü ise toplumsal cinsiyet, toplumun bireye yüklediği roller. 2017-2019 yılları arasında 477 bin kişi üzerinde yapılmış geniş çaplı bir genetik araştırma Nature dergisinde yayımlandı. Oxford, Harvard ve Avustralya’dan birçok üniversitenin yer aldığı bu araştırma üçüncü cinsiyet olarak adlandırılan bir genetik temelin olmadığını ortaya koydu. Bu çalışmanın kitabını biz de çevirdik ve üniversitemizin yayını olarak yayınladık. ‘Transgender İdeolojisinin Yıkıcı Etkisi.’ diye. Bu projeyi yürütenler artık kadın ve erkek demiyor. Q diyorlar ama Q kavramı da artık yetmiyor. Her şeyi bir cinsiyet olarak tanımlıyorlar. Toplumsal cinsiyet eşitliği, biyolojik eşitlik gibi sunuluyor. Oysa bu çok sinsi bir plan. Gerçekte toplumsal cinsiyet eşitliği hak ve fırsatlarda eşitliktir. Bu da adalet demektir. Buna zaten kimsenin karşı çıkması mümkün değildir. Bizim inancımızda da hak ve fırsat eşitliğine karşı bir duruş bulunmaz. Dolayısıyla mesele bir kültürel akım ya da modernizmin getirdiği bir yenilik değil. Bu planlı ve projelendirilmiş bir yapı. Aileyi yıkmak ve dağıtmak için yürütülen küresel bir proje. Bunu bilmek ve bu farkındalıkla yaklaşmak gerekiyor.” şeklinde konuştu.
KUR’AN-I KERİM AİLE KONUSUNDA DÖRT KAVRAMDAN BAHSEDİYOR
Modernizmin ilişkileri nasıl etkilediğini anlatan Tarhan; “Şu anda ilişkiler çok yüzeysel. Modernizm ve kapitalist sistem ilişkileri de hızla tüketiyor. Ben de bu yüzden ailedeki sevgi kavramı üzerine düşündüm. Kur’an-ı Kerim aile konusunda dört kavramdan bahsediyor. Meveddet, merhamet, sekinet ve adalet kavramları. İlk olarak meveddet, Kur’an’da geçen derin bağlılık içeren bir sevgi türü. Sevgi artı iş birliği olduğunda, güven ortaya çıkıyor. Güven varsa meveddet oluşuyor ama günümüzde ilişkilerde yalan ve sadakatsizlik arttığı için güven zayıfladı. Bu yüzden meveddet de oluşamıyor. İkinci kavram merhamet. Merhamet, karşı tarafı incitmekten sakınan bir şefkattir. İçinde empati vardır. Üçüncü kavram ise sekinet. Yani sükûnet ve huzur. Bugün “otantik mutluluk” denilen şeyin karşılığı aslında sekinettir. Bu huzuru sağlayan ortam, çocuğun en büyük güven kaynağıdır. Dördüncü kavram adalet. Diğer üç kavram Mekke döneminde, adalet ise Medine döneminde inmiştir. Bu da bize İslam’ın aileyi önce iman ve sevgi ile inşa ettiğini, sonra kuralları getirdiğini gösterir. Biz ise günümüzde doğrudan kurallarla başlıyoruz. Halbuki önce güvenli ve sevgi dolu bir aile ortamı kurulmalı. Aile inşa edilmeden toplum inşa edilemez.” ifadelerini kullandı.