Akit Tv'de katıldığım bir programda katılımcılardan birisi 'Hazreti Muhammed en büyük devrimciydi' dedi. Bu sözü yadırgadım. Ortamda Aydınlık cenahından kimseler de vardı. Bu söz karşısında irkildim. Lakin mevcut ortamın bu tür tartışmaları kaldıramayacağını düşünerek münakaşasını ileriye erteledim ya da bir başka ortama sakladım ve bıraktım. Önce müdahale etmek istedim. Lakin negatif çağrışımlar yapabileceği için ertelemeyi yeğledim. İlk anda katılımcıların durumu kavrayabileceklerini ve anlayabileceklerini düşünmedim. İtirazımı başka zamanlara talik ettim. Nübüvvet çok boyutludur ve onu devrimciliğe indirgemek elbette doğru değil. Dünyevi boyutun yanında uhrevi boyutu da kapsar.
Devrimcilik yıkıcılıktır halbuki İslam'ın özü yapıcı ve müspet harekete dayalıdır. İyiliği nerede görürse kaldırır. Devrimcilik yerine emri bi’l maruf nehyi ani’l münker ilkesini işler. Dolayısıyla Hazreti Peygamberi (asm) devrimci olarak tanımak onun makamını dünyevileştirmek olur. Tenzil etmek olur. Halbuki peygamberlik dünyadan ziyade öteki dünyaya yönelik bir rehberliktir. Abbas Mahmut Akkad ile birlikte nübüvveti insanileştirme ve arzileştirme çabaları artmıştır. O yüce hasletleri nübüvvet dairesi altında değil de abkariyyat kümesi altında cem etmek istemiştir. Renan da mucizeleri tayyeden ve ayıklayan bir nübüvvet tarzına meyletmiştir. O mucizelerden arındırılmış bir İsa’yı sevmektedir. Muhammed Hüseyin Heykel de Hayatu Muhammed/Peygamberin Hayatı adlı kitabında onun izinden ve çığırından giderek mucizeleri sınırlandırmış ya da yok saymıştır. Bu durumda peygamberlerin ve peygamberliğin uhrevi boyutu gölgede kalmış beşeri boyutu öne çıkmıştır.
O zaman kimilerinin Cemaleddin Afgani'ye atfettikleri ve mal ettikleri gibi peygamberliğin sanatlardan bir sanat olmasının önünde bir engel kalmaz. Bu makamı zekasıyla ve karihasıyla kazanmış olur. O zaman bu Allah'ın bir lütfu, atiyyesi olmaktan çıkar kendi meziyeti haline gelir. Fazlı keremi olmaktan çıkar bir iktisap düzeyini temsil eder. Karun'un ‘bu zenginliği kendi becerimle kazandım' demesine benzer. Abkariyat serisi nübüvvet ve harikalarına cüz'i zeminden bakmaktır. Halbuki Bediüzzaman gibi nazar edenler nübüvveti külli zeminden okumaya çalışmışlardır. Cüz'i zemin nübüvvetin gerçeklerden ve boyutlarından koparılmasıdır.
Bediüzzaman bu meseleyi iyi izah etmiştir.
"Yedinci İşaret
Üçüncü Sual: Diyorlar ki: "Senin eski zamandaki müdafaatın ve İslâmiyet hakkındaki mücahedatın, şimdiki tarzda değil. Hem Avrupa'ya karşı İslâmiyet'i müdafaa eden mütefekkirîn tarzında gitmiyorsun. Neden Eski Said vaziyetini değiştirdin? Neden manevî mücahidîn-i İslâmiye tarzında hareket etmiyorsun?
Elcevab: Eski Said ile mütefekkirîn kısmı, felsefe-i beşeriyenin ve hikmet-i Avrupaiyenin düsturlarını kısmen kabul edip, onların silâhlarıyla onlarla mübareze ediyorlar; bir derece onları kabul ediyorlar. Bir kısım düsturlarını, fünun-u müsbete suretinde lâ-yetezelzel teslim ediyorlar, o suretle İslâmiyetin hakikî kıymetini gösteremiyorlar. Âdeta kökleri çok derin zannettikleri hikmetin dallarıyla İslâmiyeti aşılıyorlar, güya takviye ediyorlar. Bu tarzda galebe az olduğundan ve İslâmiyetin kıymetini bir derece tenzil etmek olduğundan, o mesleği terkettim.
Hem bilfiil gösterdim ki: İslâmiyetin esasları o kadar derindir ki; felsefenin en derin esasları onlara yetişmez, belki sathî kalır. Otuzuncu Söz, Yirmidördüncü Mektub, Yirmidokuzuncu Söz bu hakikatı bürhanlarıyla isbat ederek göstermiştir. Eski meslekte, felsefeyi derin zannedip, ahkâm-ı İslâmiyeyi zahirî telakki edip felsefenin dallarıyla bağlamakla durutmak ve muhafaza edilmek zannediliyordu. Halbuki felsefenin düsturlarının ne haddi var ki, onlara yetişsin?"
Mısırlı edip ve romancı Muhammed Hüseyin Heykel'in Hayatu Muhammed adlı eseri ve tarzı rasyonalizm ile İslam'ı aynı kefeye koymak olur. Akıl adına gaybi gerçekler inkar edilir. Şeyhülislam Mustafa Sabri, Gayba İnananlarla İnanmayanları Ayıran Söz (El- Kavlü'l-Fasl) adlı eserini bu akımın ifhamına/susturulmasına ithaf etmiştir. Bu alanda verilmiş ürünlerden ve emeklerden birisidir. Hasan el Benna da bu kitabın intişarına hizmet etmişler arasındadır. Sadece mücerret zekayı öne çıkaran dini anlayış varır sonunda Deccalizme dayanır. Birileri dahi zannıyla parlak zekaların peşlerinden gitmeye can atar hatta onları ilah konumuna koyarlar. Bundan kaçınmak için iman eden bir akla ihtiyaç vardır.