‘Müslümanların İçler Acısı Hali’nin Nedeni Ehl-i Sünnet mi?

Şahin DOĞAN

Mücahit Bilici, henüz birkaç yıldır kendisine tahsis edilmiş mütevazi bir gazete köşesinde ezber bozmaya, içinde bulunduğumuz düşünce sefaletinden bizi uyandırmaya, düşünce dünyamızı tedirgin etmeye, bilhassa İslamcı muhayyilenin zihin konforlarını yıkmaya devam ediyor bir bir. Tabii ki bunlar Bilici’nin yeni fikirleri değil, bu kanaatlerin mazisi hayli eski ama bizim yeni deyişimizin nedeni son birkaç yıldır “görünür” bir hale gelmesi. Zekice tahliller, hakimane tespitler, ustalıklı analizler, merkez tarafından dışlanmak pahasına sergilenen cesurca çıkışlar, kapsamlı ve derin bir Risale-i Nur literatürü gibi hususlar yazılarının alamet-i farikası. Bu faziletler muvacehesinde hazret her türlü tenkidin fevkinde büyük bir takdiri hak ediyor. Bütün kadim sözlerin inanılmaz bir hızla eskidiği, geriye kalan cılız anlam dalgalarının bile buharlaştığı ve mana dünyamızın çölleştiği talihsiz bir zamanda sözün gücüne ve mananın büyüsüne yürekten inanmış böylesi kıymetli kalemler bulmak çok zor.  Bununla birlikte bu takdire şayan meziyetleriyle hiç mi hiç uyuşmayan, bütün bütün bunlara muhalif bazı yazılar kaleme alıyor ki bunların aynı karihadan sudur ettiğine inanası gelmiyor insanın. Bir tarafta kelimelerin hakkını vermeye elden geldiğince gayret eden, ciddi, ukalalıktan uzak, mantık örgüsü sağlam, sahici bir yöntemle sıradanlığa prim vermeyen yazılar; diğer tarafta kelimeleri gelişigüzel kullanan, yöntemsiz, özensiz yazılar. Geçen haftaki “İslamda Siyasi Partiler” başlıklı yazısından iktibas edeceğimiz bazı kısımlar bu hükmümüzün alelacele verilmiş haksız ve yersiz bir itham olmadığını tam tersine hakikatin bizatihi kendisi olduğunu kanıtlamaya yeter sanırım.

Bilici, “Müslümanların içler acısı hali”nin dış güçler ya da daha popüler tabirle “dış mihrak”lar söylemiyle açıklamanın “cehilden ilim çıkartan bir ilaç… bizi hatadan tebrie eden bir derinlik sarhoşluğu… hareketsizlik ve sorumsuzluğa giydirilmiş bir çaresizlik kılıfı… kendimizden kaçmak için topu taca atmak… sorumsuzluğu cerbezeyle örten bir mazeret arayışı…” olarak niteledikten sonra kendimizle yüzleşmemiz gerektiğini salık verir ve “Müslümanların içler acısı hali”nin gerçek nedenini yine kendisi açıklar:

İslam’da iki siyasi parti var: Sünnilik ve ŞiilikMezhepler olarak bildiğimiz bu dinî ideolojiler hakikatte politik partilerdir. Peygamber Efendimizden sonra iktidarın nasıl ve kimde olacağı konusunda doğan görüş ayrılığı ile ortaya çıkmış bu partiler. Biri iktidar partisi. (yani ehl-i sünnet Ş.D) Adalet yerine düzenin, haklılık yerine iktidarın tarafında. Tarihi kendi partizan menfaatleri doğrultusunda çarpıtmaktan çekinmemiş. Yen içinde kalma ve ululemre itaat gibi teminatlar sayesinde kol kırmaktan, istibdad üretmekten geri durmamış. Diğeri muhalefet partisi.  (yani Şiilik Ş.D) İktidara olan itirazını nefret derecesine çıkartmış. Bütün bir kültürünü muhatap olduğu mazlumiyet üzerine bina ederek hareket etmiş. Hakkaniyet ve ilkesellik bayrağını tepkiselliğin ve grup asabiyetinin gölgesinden kurtaramamış…”(Taraf, 21.03.2015)

Birazcık kelam ve mezhepler tarihi kitabı karıştırmış olan avam biri bile bu ifadelerin özensiz, sloganik ve gelişigüzel yazıldığını, Sünnilik ile Şiilik gibi iki ana mezhebin ortaya çıkış nedeni basit bir politik hesaplaşma olmadığını, bunun çok daha ötesinde iç içe geçmiş, girift bir nedenler (kelami, fıkhi, itikadi) ağının  olduğunu fark etmekte zorlanmayacaktır. Tarih bilgisi vasat bir talebe bile tarihi olayların tek bir nedene bağlanamayacağını, her tarihi olayın birden çok nedeninin olduğunu, tek nedene bağlamanın kolaycılık olduğunu rahatlıkla bildiği halde aylardır kaleminden “ufuk açıcı” ve sadra şifa yazılar okuduğumuz kıymetli bir aydının bunu görmemesi veya ıskalaması doğrusu çok esef verici. Hele İslam dünyasının omurgasını teşkil eden Ehl-i Sünnet için reva gördüğü vasıflar hakikatten tamamen kopuk.

Ehl-i Sünnet dediğimiz “omurga”; içerisinde İmam Ebu Hanife, İmam Şafii, İmam Ahmed Bin Hanbel, İmam Malik, Süfyan-ı Sevri, İbn-i Teymiyye, İbn-i Kayim el Cevzi, İmam Gazali, İmam Rabbani, Dehlevi, Mevlana, Elmalılı, M. Sabri Efendi, Ahmed Cevdet Paşa, Mehmet Akif, Bediüzzaman, Zahit el Kevseri, Muhammezd Gazzali, Seyyid Kutup, Mevdudi, Malik Bin Nebi, Said Havva, Muhammed İkbal S.H.Tunahan gibi daha yüzlerce güzide simanın yer aldığı “nurani” ve “semeredar” bir halka. Ümmetin omurgasını teşkil eden bu büyük halka Bilici’ye göre: “Adalet yerine düzenin, haklılık yerine iktidarın tarafında. Tarihi kendi partizan menfaatleri doğrultusunda çarpıtmaktan çekinmemiş. Yen içinde kalma ve ululemre itaat gibi teminatlar sayesinde kol kırmaktan, istibdad üretmekten geri durmamış.”

Ne güzel değil mi? İslam tarihindeki bütün şerler, istibdatlar, zulümler, kötülükler, haksızlıklar, ilkesizlikler Ehl-i Sünnet’in; buna karşılık bütün iyilikler, güzellikler, hakkaniyet, mazlumiyet, ilkesellik Şia’nın. Öyle mi? Ali Şeriati ve Mutahhari bir Şii olduğu halde bu kadar ileri gitmemişti. Anlaşılan Bilici’nin Sünnilikten anladığı şey Emevi ve Abbasi gibi İktidarlar. Tarih boyunca Ehl-i Sünnet’e reva görülen bu haksız, hukuksuz, yersiz yakıştırmanın daha doğrusu iftiranın Şiilerce yapıldığını söylemeye gerek bile yok. Yoksa Bilici, Şianın Ehl-i Sünnet hakkındaki klasik kanaatlerini paylaşıyor mu? Risale-i Nur geleneği içerisinden geldiği ve bu yazısında olduğu gibi hemen her yazısında Risale-i Nurlardan iktibaslarda bulunduğunu çok iyi bildiğimiz Bilici, Bediüzzaman’ın bu meyanda asıl iktibas edilmesi gereken Ehl-i Sünnet’i övücü şu  “fırka-i naciye-i kamile  olan Ehl-i sünnet Vel Camaat mezhebi” ifadelerini (19.Mektup) unutmuş gözüküyor.

İslam dünyasının içler acısı halini sadece “dış güçler” veya “dış mihraklar” ezberiyle açıklamak ne kadar ucuz, indirgemeci ve basit ise aynı şekilde İslam’ın siyasal tarihini ve İslam dünyasının hali pür melalini Ehli- Sünnet’in “muhayyel” malum tavrına bağlamak, onunla açıklamaya çalışmak ve bütün bunlar yetmezmiş gibi Ehl-i Sünnet’in bu alışkanlıklarını güya tevarüs eden günümüz iktidar partisini bu yolla vurmaya çalışmak koca bir talihsizlik, Bilici’nin kendi ifadeleriyle “bir derinlik sarhoşluğu… sorumsuzluğu cerbezeyle örten bir mazeret arayışı”ından başka bir şey değil. Kısaca özetlemek gerekirse Bilici’nin İslam dünyasının mevcut içler acısı halini açıklamak babında dikkatlerimize sunduğu nedenler, birinci nedenden daha hafi, daha anlaşılmaz, daha afaki, daha hayali.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (10)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.