Başta cumhurbaşkanı, MHP lideri ve hükümet yetkilileri bu konuda halka umut veriyorlar. “Yakında çok olumlu şeyler olabilir, terörsüz Türkiye hedefine adım adım ilerliyoruz. Şu veya bu şekilde terör mutlaka yok bitirilecektir” diyorlar. Biz de buna inanmak istiyoruz, lakin gelin görün ki sahada çok farklı şeyler oluyor. Örgütün silah bırakması konusunda Kürt halkı içinde bir anket yapıldı mı bilemem; ama benim bildiğim ve sahadaki insanlarla yaptığım konuşmalardan edindiğim bilgiye göre halk örgütün, devletten değerli kazanımlar elde etmeden silah bırakacağına inanmıyor. Şahsen ben de, bazı engeller sebebiyle böyle bir şeyin olacağına inanmıyorum. Yani anlayacağınız “Terörsüz Türkiye” muştusunun önünde bazı engeller vardır. Bunları sırayla görelim:
1) Terör Örgütünün Bağımsız olmaması
Abdullah Öcalan’ın DEM parti yetkilileriyle gönderdiği mesajdan anlaşılan, örgütün silah bırakıp kendini feshetmesi ve hem Türkiye hem Suriye hükümetiyle barış içinde bir yaşam tarzı garantilemesidir. Ne var ki bu hedefin önündeki en büyük engel örgütün bağımsız olmamasıdır. Çünkü bu örgüt, kurulduğu günden beri başta Avrupa ülkelerinden olmak üzere ABD’den ve hatta Rusya’dan bile büyük silah ve strateji desteği almıştır. Hatta bu devletler, örgütün uyuşturucu ticaretine bile ses çıkarmamışlardır. Bunca zamandır örgüte bu kıymetli desteği sağlayanların bir amacı vardır elbet. O da, başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini kaosa sürüklemek, kaynaklarını tüketmek ve gelişmelerini engellemektir. Böyle de oldu…
Türkiye’nin, bugüne kadar terörü engellemek için [İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ifadesine göre] 3.5 trilyon dolardan daha fazla para harcadığı bilinmektedir. Bu para, fert başına düşen milli gelir bakımından Türkiye’nin genel sermeyesinin üç katıdır. PKK da bu 40 yıllık süre zarfında en az bir trilyon dolardan fazla para harcamıştır. Bu demektir ki, PKK’yı destekleyen Batılı devletler terörün devam etmesi için 4.5-5 trilyon dolar harcatmışlardır. Türkiye’ye yönelik terörün devam etmesi için bu kadar yatırım yapan batılı ülkeler, bu örgütün kendini feshedip silah bırakmasını kolay kolay kabul ederler mi?
Ha… Bir şartla kabul ederler; eğer Türkiye ve Suriye’de, eski Türkiye’de olduğu gibi ipleri ellerine geçirebilseler, örgütün kendini feshetmesini içlerine sindirebilirler. Ama Türkiye’de R. Tayyip Erdoğan gibi ülkeye hamle üzerine hamle yaptıran ve Batının gözüne soka soka silah sanayiini ve 5. nesil savaş uçaklarını geliştiren bir lider oldukça Batılılar örgütün kendini feshetmesini mutlaka engellemeye çalışacaklardır. Nitekim 26. Nisan’da Kamışlı’da toplanan Kürt Konferansına Batılı ülkelerden temsilcilerin katılması bu tezi doğrulamaktadır. Batıdan gelen temsilciler örgüt yetkililerine, “Beyler… Bizden habersiz ne yapıyorsunuz böyle? İpleriniz hala bizim elimizde, bunu biliyorsunuz değil mi?” demeye gelmişler. Bu sebeple örgütün, Batılı dostlarından bağımsız hareket edemeyeceğini düşünüyorum.
2) Suriye’nin Kuzeyindeki YPG (SDG)’nin Varlığı
Örgütün silah bırakması ve kendini feshetmesi önündeki en büyük engellerden birisi de YPG’nin halen faal olan varlığıdır. Bilindiği gibi “Kürtlerin geleceği” gündemiyle 26 Nisan 2025’te Kamışlı’da toplanan Ulusal Kürt Konferansı'ndan ittifakla “Federasyon" talebi çıktı.
Odatv’nin haberine göre salonda kırmızı bültenle aranan ve onlarca Mehmetçiğin şehit edilmesinden sorumlu olan yedi terörist de toplantıda yer aldı. Konferansta konuşan SDG lideri Mazlum abdî, “Kürt Alanına sahip ve âdem-i merkeziyetçi [yani Suriye merkezî hükümetine bağlı olmayan] bir yönetim istiyoruz” dedi. Suriye hükümeti federasyon talebini reddetse bile talebin kabul edilmesi için Batılılar Suriye hükümetine baskı yapacaklar. Çünkü Avrupa ülkelerinden ve ABD’den gelen temsilcilerin mutlaka aktif bir rolleri vardır.
Konferansa Irak, Türkiye, İran ve Suriye’den gelen temsilciler de katıldı. Şimdi konferans sonunda oy birliğiyle onaylanan belgede yer alan maddelere bir göz atalım:
a) Suriye Ulusal Alanı: Suriye alanının anlamı şöyle belirtiliyor: “Suriye yönetim sistemi, siyasal çoğulculuğu, iktidarın barışçıl yollarla devredilmesini ve güçler ayrılığını benimseyen iki meclisli, âdem-i merkeziyetçi bir parlamenter sistem olmalıdır.”
b) Kürt Ulusal Alanı: Kürt alanının anlamı üç ana başlık altında şöyle ifade ediliyor: “1) Kürt bölgelerinin federal bir Suriye çatısı altında bütünleşik bir siyasi ve idari birim olarak birleştirilmesi. 2) Kürt halkının Suriye'deki ulusal varlığını yerli bir halk olarak tanımak. 3) Siyasi, kültürel ve idari haklarını özgür ve eşit bir şekilde kullanma hakkı da dâhil olmak üzere, uluslararası antlaşma ve sözleşmeler uyarınca ulusal haklarını anayasal olarak güvence altına almak.”
Bu belge, federasyondan da öte bir şeye işaret ediyor. Suriye ulusal alanı ve Kürt ulusal alanı diye Suriye’yi tam ikiye bölüyor. Bundan daha net bir ifade olabilir mi? Demek istedikleri şudur: “PKK kendisini feshetmiş veya etmemiş, bu bizi asla ilgilendirmez. Biz Kuzey Suriye’de, tarım ürünleri ve petrol açısından zengin olan Kürt bölgelerini yönetmeye devem edeceğiz.”
Evet, Suriye’nin kuzeyine hâkim olan SDG/YPG petrol bölgesini hala elinde tutuyor ve merkezî hükümete sadece yüzde otuz kadar bir pay veriyor. Ayrıca Suriye’nin kuzeyinde büyük bir tarımsal alanı sulayan Tişrin barajını da kontrol ediyor. Diğer taraftan yüzde doksan Arap nüfusu barındıran Rakka, Münbiç ve Deyrü’z-Zor gibi bölgeler başta olmak üzere Kobani’den Kamışlı’ya kadar, bütün Kuzey Suriye’de yer altında tüneller kazmaya devam ediyorlar.
Oysa Türkiye, SDG'nin omurgasını oluşturan (PYD) ve (YPG)’yi PKK’nın uzantısı olarak görüyor ve onları da terör örgütü kabul ediyor. Bu durumda PKK kendini feshetse bile Suriye’deki kolu PYD’nin eski konumunda kalması problem oluşturur ve Türkiye buna asla rıza göstermez.
3) Taleplerin Ağırlığı:
Öte yandan PKK’yı temsilen DEM partisinin devletten istediği bazı talepler vardır. Edinilen bilgilere göre Kürt halkı ifadesinin Anayasada yer alması, Kürtçenin eğitim dili olması ve genel affın çıkarılması bu taleplerin başında geliyor. Oysa devlet de bu talepleri ağır bulur ve kolay kolay yerine getirmez. Abdullah Öcalan’la İlgili en önemli taleplerden birisi, Abdullah Öcalan’ın umut hakkından istifade ederek hapisten kurtulmasıdır. Bu talep, Devlet Bahçeli’nin, “Öcalan gelsin DEM Partisinde konuşsun ve örgütü feshettiğini ilan etsin” sözünden mülhemdir. Nitekim bu bağlamda örgüt en son şunu dillendirdi: “Abdullah Öcalan gelsin, PKK kongresini toplasın ve örgütü feshetsin.” Devlet bu isteğe ne kadar cevap verir bilmiyorum.
Sonuç şudur: PKK bütün unsurlarıyla kendini feshedip silah bıraktığını ilan etse bile eğer Batılıların sahiplendiği PYD Suriye’deki konumunu ve iddialarını muhafaza ederse bu iş tamamlanmış sayılmaz.
Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler…