İlim, Âlim ve Amel

Prof. Dr. Musa Kazım YILMAZ

Allah Kur’an’da şöyle buyuruyor: “De ki: ‘Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ Doğrusu ancak akıl ve idrak sahipleri bunu anlar.” (Zümer, 39/9). Bu ayet ilmin ve âlimin gerçek değerini ortaya koyuyor. Ancak âlimler de başıboş bırakılacak şahsiyetler değildir. Onların çok önemli görevleri vardır. En önemlisi de Allah’tan korkmaları, onun büyüklüğü karşısında heyecan duymalarıdır. Kur’an şöyle der: “Kulları içinden ancak âlimler, Allah’ın büyüklüğü karşısında heyecan duyarlar.” (Fâtır, 35/28) Demek ki, âlimlerin en önemli vasfı Allah’tan korkmaları ve onun büyüklüğü karşısında heyecan duymalarıdır. Bu açıdan âlim olmak ve halkın içinde âlim olarak yaşamak bıçak sırtında yürümeye benzer.

İLMİN DEĞERİ VE İLİMLE AMEL ETMEK

İmam Hasan-ı Basrî, “Âlim zamanının lambasıdır. İnsanlar onun ışığıyla aydınlanırlar. Eğer âlimler olmasaydı insanlar hayvanlar gibi kalırlardı” dedi. Süfayn-ı Sevrî şöyle dedi: “İlmin hayatı, ilmi araştırmak ve onunla amel etmektir. İlmin ölümü ise bu ikisini terk etmekle olur.”

Tabiûndan İkrime, “İlmi bedelsiz kimseye vermeyin” dedi. Kendisine, “İlmin fiyatı nedir ki?” diye sordular. İkrime, “Onunla amel edene öğretmektir” dedi. İbn Vehb der ki: İmam Mâlik’e, (وَالٌراَ سِخُونَ فِي الْعِلْمِ) “İlimde rusuh peyda edenler kimlerdir” (Al-i İmran, 3/7) diye sordum. İmam Mâlik, “Onlar ilimleriyle amel edenlerdir. İlimden daha aziz hiçbir şey yoktur; çünkü ilim sahibi hükümdarlara bile hükmediyor” dedi.

Resûl-i Ekrem (sav), “Kıyamet günü azabı en şiddetli olanlar ilmiye amel etmeyenlerdir” buyurdu. Yine buyurdu ki: “Öyle bir zaman gelecek ki, ümmetimin âbidleri cahil, âlimleri de fasık olacak.” Yine Hz. Peygamber, “Ateşe atılmaya en cesur olanınız, her müşküle fetva vermeye en yatkın olanınızdır” buyurdu. Abdullah b. Mesud ise,“Her müşküle fetva veren kişi, kendisini ateşe atmış olur. Hatta sorulan her müşküle fetva veren delidir” dedi.

Hz. Ömer (ra) şöyle dedi: “Bu ümmet hakkında en fazla korktuğum şey lisanen âlim kalben cahil olan kimselerin olmasıdır.” İmam Şafiî, İmam Malik’in kendisine şöyle dediğini nakletti: “Ey Muhammed ilmini un, amelini de tuz yap ve unun içine kat.” Tabûndan Şa’bî şöyle dedi: “Bildiğiyle amel etmek âlimin edebindendir. Âlim olan kişi bildiğiyle amel ettiğinde insanların dünyevi işlerinden de uzak kalır” dedi. İmam Hasan-ı Basrî, “İlim toplayıp sefihlerin yolunda yürüyenlerden olma” dedi. İsa (as), “Her ilim faydalı olmadığı gibi her âlim de mürşid değildir” dedi. İbrahim b. Utbe, “Kıyamet günü en çok pişman olacak kişiler, ilmiyle insanlara üstünlük taslayanlardır” dedi.

Hz. Ali (ra), (لَا أَدْرِي نِصْفُ الْعِلْمِ) buyurdu. Yani “Bilmiyorum” diyebilmek ilmin yarısıdır. İbrahim Edhem şöyle dedi: Seyahat ederken bir taşın üzerinde şöyle bir yazı gördüm: “Sen bildiklerinle amel etmediğin halde ne diye ilminin artmasını talep ediyorsun?” Abdullah b. Mübârek de şöyle dedi: “Bir insan, eğer muhitinde kendisinden daha âlim birisi olduğunu kabul ederse âlim olur; değilse cahillikten kurtulamaz.”

İLMİN DÜNYAYA ALET EDİLMESİ

Fudayl b. İyyâd şöyle dedi: ”Kur’an ehli bile olsa, dünyevilerin bir âlimle oynadığını gördüğüm zaman o âlimin haline ağlıyorum. Yazıklar olsun o âlime ki, bir zenginin himayesine girip hacca, umreye veya gezmek için başka diyarlara gider.” Evzâî, “Allah’ın en çok buğzettiği şeylerden birisi, bir dünyalık için amirlerin yanına giden âlimlerin tavırlarıdır.” dedi. Mekhûl şöyle dedi: “Kur’an okuyup dini konularda ilim öğrenen bir kişi, eğer zaruri bir ihtiyaçtan olmazsa, dünyalık elde etmek için bir valinin yanına gidiyorsa, o kişi adım adım ateşe yürümüş olur.”

Mâlik b. Dinar, Allah’ın Tevrat’ta şöyle buyurduğunu söyledi: “İlmini, dünya elde etmek için kullanan kuluma yapacağım en hafif ceza, onu bana yapacağı duanın lezzetinden mahrum etmektir.” Hz. Ömer şöyle dedi: ”Dünyayı seven ve mal elde etmek için çalışan bir âlim gördüğünüzde, onun dininde samimi olmadığını bilin. Çünkü her seven, sevdiği şeyi çok içten sever.”

İmam Hasan-ı Basri şöyle dedi: “Güzel şeyler anlatan dillere, hakikati bilen kalplere ve bu ikisine muhalif olan amellere yazıklar olsun.” Süfyan-ı Sevri’nin anlattığına göre Hz. İsa (as) şöyle dedi: “İlmiyle amel etmeyenin kıyamet günündeki misali, gizlice zina yapıp doğum vakti geldiğinde âleme rezil-rüsva olan kadının misali gibidir.

Yunus b. Ubeyde’ye, “Hasan-ı Basrî gibi salih amel işleyen birisini gördün mü?” diye sordular. Yunus, “Onun gibi güzel konuşan birini görmemişken, onun gibi salih amel işleyen birisini nasıl görebilirim. Onun konuşması insanın kalbini ağlatıyordu, başkasının vaazları gözleri bile yaşartmazdı” dedi. Yahya b. Muaz’a, “İnsan ne zaman muhlis olur” diye soruldu. Yahya, “Süt emen çocuk gibi olduğunda… Ne övgü ne de zem umurunda olmaz” dedi.

RİYA

Riya, gösteriş ve ilmiyle amel etmemek en fazla âlimlere yakışmaz. Allah şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştı.” (Saf, 61/2-3). Demek başkalarına söylediğiyle amel etmemek Allah’ın yanında çok çirkin bir davranıştır.

Hadis-i Şerife göre Allah cenneti bütün ihtişamıyla yarattığı zaman ona, “Konuş” dedi. Cennet hikmet lisanıyla, “Ben cimri ve mürai (gösterişçi) olanlara haramım” dedi. (Tabarânî, el-Evsat, 1/738). İmam Hasan-ı Basrî, “Bildiğiyle amel eden kurtulur” demiştir. Süfyân-ı Sevrî’den gelen habere göre küçük iken ilim tahsil etmeye giderken annesi kendisine şöyle demiştir: “Oğlum, amel etmeyeceğin bir ilmi öğrenmeye çalışma. Aksi takdirde bu sırtında büyük bir vebal olur.”

İmam Hasan-ı Basrî çoğu zaman nefsini kınıyor ve şöyle diyordu: “Salih ve takva sahiplerinin kelamıyla konuşuyor fakat fasık ve mürailerin amelini yapıyorsun. Kendine gel ey Hasan, vallahi bu sıfatlar ihlaslı insanların sıfatları değildir.” Zennûn-i Misrî’ye, “Kul ne vakit ihlaslı olduğunu anlar?” diye sorulmuş. Zennûn, “İbadet etmeye gayret edip insanlar nezdinde itibarının kaybolduğunu anlayınca” diye cevap vermiştir.

Ebu’s-Sâib, Kur’an okunduğunda bazen ağlamak kendisini tutunca, riyaya girmesin diye hemen ağlamasını tebessüme çevirirdi. İmam Hasan-ı Basrî, “İnsanların içinde kendinizi zemmetmeyiniz. Kişi insanların içinde nefsini zem ediyorsa, onu methediyor demektir” dedi. İbrahim b. Edhem şöyle dedi: Müslüman kardeşine, “Sen oruçlu musun” diye sorma. Eğer, “Evet, oruçluyum” derse nefsi bundan hoşlanır, eğer, “Hayır, oruçlu değilim” derse nefsi üzülür. Her ikisi de riyadandır. Yine İbrahim b. Edhem, “İnsanlar tarafından sitayişle söz edilmekten hoşlanan riyakârdır” dedi.

Tabiûndan olan İkrime, “Hep hayırlı işler yapmaya niyet edin. Niyetiniz hep hayır olsun. Çünkü riya niyete giremez” dedi. İmam Hasan-ı Basri şöyle dedi: “Müminlerin cennete girmeleri salih amel iledir. Ancak orada ebedi kalmaları halis niyetle olacaktır.” Ebû Davûd et-Teyyâlisî, “Bir âlim kitabını yazdığı zaman, insanlar tarafından hüsn-ü teveccüh görmek için değil, halis bir niyetle ve insanların istifadeleri için yazmalıdır” dedi.

Tevrat’ta şöyle yazılıdır: “Ne kadar az da olsa kabul ettiğim her amel çoktur. Reddettiğim amel ise ne kadar çok da olsa azdır.” Fudayl b. İyyâd şöyle dedi: “İsmail ve İsa peygamberler gibi sadık insanlar sorguya çekileceklerine göre (Ahzab, 33/8) bizim gibi yalancıların hali nice olur.” İmam Hz. Ali (ra) şöyle dedi: “Gösteriş yapanın üç alameti vardı. Yalnız başına olduğunda tembeldir, nafile namazları oturarak kılar. İnsanlarla birlikte olduğunda çok çalışkan olur. Onu methettiklerinde ilmini arttırır. Zem ettiklerinde ise ilimden soğur.”

İbrahim et-Teymî, kimse onun âlim olduğunu bilmesin diye sıradan amele elbisesini giyer ve: “İhlaslı insan, günahlarını insanlardan gizlediği gibi, sevaplarını da gizlemelidir” derdi. Süfyan-i Sevri, “Ders halkasını büyüten bir âlim gösterişten kurtulamaz” derdi. Bir gün imam Hasan-ı Basr, Haremde hadis dersi veren Tavus b. Keysân’ın büyük ders halkasını görünce Tavus’un kulağına eğilip, “Eğer bu ders halkasıyla gururlanıyorsan hemen burayı terk et” dedi. Bunun üzerine Tavus hemen ders halkasını terk etti.

Hz. Ömer (ra) namazda başını sağa sola eğip huşu taklidi yapanı kamçıyla döver ve: “Yazıklar olsun sana, huşu kalptedir, boyunla huşu olmaz” derdi. Bir gün Ebû Ümâme (ra) mescitte ağlayan bir adam gördü. Yanına gidip, “Yaptığın güzel de, eğer evinde olsaydın” dedi. Hz. İsa (as) havarilerine şöyle diyordu: “Biriniz nafile oruç tuttuğu zaman, ağzını ve saçını yağlasın ki, halk oruçlu olduğunuzu anlamasın.” Katâde şöyle dedi: Âlim birisi ilmiyle ve ameliyle gösteriş yaptığı zaman Allah meleklerine, şöyle der: “Şu adama bakın, ben Kahhâr ve Cebbâr olduğum halde benden korkmayıp benimle alay ediyor.”

[İmam Şa’rânî’nin Tenbîhü’l-Muğtarrîn adlı eserinden]

Not: Yazmaya ara vermemin sebebi, Konya Şehir hastanesinde anjiyo olmamdı. Dostların duası bereketiyle şimdi iyiyim. Dua eder, dualarınızı beklerim.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (16)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.