Son zamanlarda “Fetö operasyonları sebebiyle çok masumların canı yanmıştır. İşinden olmuşlar ve mağdur edilmişlerdir. Onlar için adalet istiyoruz” diyenleri gördüm. Hükümet de durmadan fetö operasyonlarına devam ediyor. Bu karmaşanın biraz olsun çözüme kavuşması için bu yazıyı yazdım.
Fetönün darbe yapmaya kalkışmasının üzerinden dokuz yıl geçti. Temmuz 2016’dan beri bu örgüt tartışılmaktadır. Ancak kim ne derse desin devlet Fetö’yü kırmızı listeye alıp bir terör örgütü olarak resmi kayıtlara geçirmiştir. Bu konuda yapılacak bir şey kalmamıştır. Önce fetönün ne olduğunu ve neler yaptığını kısaca anlatalım:
FG, 40 küsur yıl dinden ve dindarlardan aldığı destekle kurduğu cemaati bir istihbarat örgütü haline getirdi. İşte 15 Temmuz 2016’da bu ülkede darbe yapmaya kalkışanlar, aslında “cemaat” görünümlü bir istihbarat örgütünün üyeleriydi. İşin garip tarafı tanıdığımız cemaatin mensupları darbenin FG örgütü tarafından yapılmış olduğunu asla kabul etmiyorlar. İstanbul, Urfa, Mardin, Rize, Muğla, Van veya Niğde’de bu cemaatin mensubu olanlar ağız birliği yaparak, “Bizim darbeyle ne işimiz olabilir, elimizde silah mı var? Allah darbeyi yapanların belasını versin” diyorlar ve darbeyi planlayanın Tayyib Erdoğan olduğunu söylüyorlar.
Dikkat edilirse bedduadaki sözbirliği bile onların dini bir cemaat değil, aynı yerden emir alan bir istihbarat örgütü olduklarını açıkça gösteriyor. ABD’nin istihbarat örgütü CİA ajanlarının bile giremediği dünyanın 160 ülkesinde 2000’den fazla okulda faaliyet göstermek, Türkiye’de M.E. Bakanlığı bütçesi kadar para toplamak, sahip oldukları üniversitelere rektör ve dekan atamak, kolejlere öğretmenler ve idareciler tayin etmek bir dini cemaatin boyutunu çok aşar.
Peki, darbe girişimiyle neyi amaçladılar? Cevap şudur: Onlar darbe yaparak Türkiye’yi bölecek ve İslam coğrafyasında ilel-ebed bütünlüğün sağlanmaması için, Müslümanların teker teker Gazze gibi yutulmasına zemin hazırlayacaklardı. Fetönün rolü, Türkiye üzerinde emeli olan Batılı devletlere istihbarat sağlamaktı. Öteden beri Türkiye’ye karşı casusluk faaliyetleri içinde olan Almanya, İngiltere, Hollanda, Yunanistan, Avusturya ve ABD gibi devletlerle irtibatlı halde olmak ve hala o devletler tarafından destek görmek, dinî bir cemaatin işi olamaz.
Hatırlayın, cemaat görünümlü örgüt darbe yapmakta başarılı olamayınca en az onlar kadar, iplerini ellerinde tutan Batılı devletler şoke oldular. O kadar ki, 15 Temmuz 2016’dan birkaç gün sonra bile Batılı dostlar Türkiye’ye “Geçmiş olsun” diyemediler. Birkaç gün sonra dil ucuyla geçmiş olsun dedilerse de bu sözlerinde samimi değillerdi. Bu samimiyetsizliğin en büyük delili, hala Fetöcüleri en iyi şekilde koruyup kollamalarıdır. Üstelik hiçbir Batılı devlet Fetö’yü terör örgütü kabul etmediği gibi hala oralardaki Fetö okulları açıktır ve Türkiye’den firar eden Fetöcüler Batı’da özgürce yaşamaktadırlar. Bu bile, 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunanlarının iplerinin kimlerin elinde olduğunu açıkça gösteriyor.
Demek ki, Avrupa ülkelerinin de ABD’nin de, hatta Nato’nun da bu darbeden haberleri vardı. Örgüt lideri FG onlara bilgi vermişti. Ancak darbe girişiminin başarısız olması onları şaşkına çevirmişti. Çünkü bugüne kadar darbe emrini verip de başaramadıkları olmamıştı. İlk defa başaramadılar. Daha öneki darbelerde, klişeleşmiş “Bizim çocuklar yine başardılar” sözünün yerine, ilk kez, “Maalesef bizim çocuklar başaramadı” deyip hayıflandılar ve şok oldular.
Türkiye’deki muhalefet de, 15 Temmuz gecesi beklemede kalmıştı. Başarsaydılar onların yanında yer alacaklardı. Başaramayınca her zaman yaptığı gibi, dış güçlerin tavırlarına bakarak 15 Temmuz kalkışmasına “Kontrollü darbe” dedi, böylece darbe girişimini hem küçümsedi hem de inandırıcı bulmadı. Muhalefetin bu söylemi fetöcülerin de çok hoşuna gitmişti: “Demek ki darbe hükümet tarafından planlanmıştır. Muhalefet de buna şahittir” dediler.
Muhalefet daha sonra darbe girişimini kabul etmiş göründü, ama dış güçler gibi bunlar da bu söylemlerinde asla samimi değiller. Samimi olsalardı “Kontrollü darbe” sözünü söyleyen kişiyi lanetleyip cumhurbaşkanından ve hükümetten özür dilemeleri gerekirdi. Bilakis bu söylemin arkasına sığınarak her fırsatta darbe yapanları değil darbeye maruz kalan cumhurbaşkanı ve hükümeti tenkit ediyorlar. Hırsızı değil, ev sahibini suçlamaya devam ediyorlar: “Siz onları yere göğe sığdırmazdınız, neden düşman oldunuz?” diyerek hedefi saptırmaya çalışıyorlar. Oysa bizzat devlet başkanının kendisi, defalarca halktan özür dilercesine bu adamların ihanetlerinden habersiz olduklarını ve kandırıldıklarını açıkça söyledi. Muhalefet hükümete, “Gerçekten siz de mağdur edilmişsiniz” diyeceğine, darbeye kalkışanları değil darbeye maruz kalanları tenkit edip hedef saptırmaya kalktı.
Bazı dindar vatandaşlar da hem Batılı devletlerin Fetö’yü açıkça himaye etmesinden hem muhalefetin hedef şaşırtmak için yaptığı açıklamalardan etkilenerek sürekli mağdur edilmiş fetöcülerden söz ediyorlar. Diyorlar ki: “Ya, Allah aşkına, bir bankaya para yatırmakla, bir gazete okumakla adam terörist mi olur muş? Adam ev kirasını Bank Asya’ya yatırdı diye terörist muamelesi görüyor ve işten atılıyor. Adalet bu mudur?”
Çok masumane bir üslupla bunu söylüyorlar. Ancak bunu söyleyenler de iki kısımdır: Bir kısmının haddi zatında fetöyle hiçbir alakası yoktur; hatta darbenin onlar tarafından yapıldığını biliyorlar. Ancak yakın akrabası, evladı veya kardeşi fetö sebebiyle işten atılmış, belki de hapse atılmış ve ceza almıştır. Üstelik bu yakınının da çok efendi ve dindar birisi olduğunu yakinen biliyorlar. Bu yüzden fetönün kara propagandasının etkisinde kalarak içleri yanıyor ve bu sözleri söylüyorlar.
Mağduriyet edebiyatı yapan ve adalet isteyenlerin bir kısmı da, 1)Fetönün bir terör örgütü olduğunu kabul etmiyor, darbenin de FG’nin emriyle değil, meçhul kişiler tarafından planlandığına inanıyorlar. 2) Bunların hala dine hizmet etmek amacıyla kurulmuş bir dini cemaat olduğuna inanıyor ve bir istihbarat örgütü olduğuna inanmıyorlar. 3)Fetö’nün bir terör örgütü olduğuna asla inanmıyor ve FG’nin muhterem bir din âlimi olduğuna inanıyorlar. 4)Ajanlar arasında istihbarat sağlamak için kullanılan ve devletten habersiz bir şekilde dışarıdan temin edilen Bayloc programını kullanmanın normal olduğuna inanıyorlar. 5)Cumhurbaşkanını öldürmeye giden timin uydurma olduğunu ve böyle bir şeyin planlanmış olamayacağını söylüyorlar.
Şimdi Fetö hakkında bu görüşlere sahip olanların “Çok mağdurlar vardır, adil bir yargılanma olmalıdır” şeklindeki sözleri sizce samimi olabilir mi? O halde öncelikle bu edebiyatı yapanların yukarıdaki 5 maddeye inanıp inanmadıklarını sorgulamak gerekir. Kaldı ki, bu mağdur edilmiş denilenlere, “Bayloc’u kullandığınızdan ve cemaate olan bağlılığınızdan herhangi bir pişmanlık duyuyor musunuz?” diye sorun. Bakalım size ne cevap verecektir. Ben bayloc kullandığı için hapse girip çıkan birisine sordum, adam, “Beni işten atmak ve hapse atmak değil idam bile etseler cemaate asla ihanet etmem ve hoca efendi hakkında kötü bir söz söylemem” dedi. Mukayeseyi siz yapın.
Peki, bu hengâmede masum olduğu halde ve Fetö ile hiç ilgisi olmadığı halde mağdur edilenler yok mu? Elbette ki vardır. Onların çoğu, araştırma sonucunda göreve iade edildi. Ancak bu kesim, anlatıldığı gibi çok değil. Sadece ev kirasını bankaya yatırmış, bu yüzden mahkûm edilmiş ve işinden edilmiş kişiler var, diyorlar. Oysa bunların ekserisi 2014’ten sonra Bank Asya kapanmasın diye arabasını satıp bankaya yatıranlardır. Kimse bunlardan söz etmiyor. Bütün samimiyetimle söylüyorum: Ben de hiçbir suçu olmadığı halde mağdur edilenlerin yanındayım.
Değerlendirmeyi okuyucularıma bırakıyorum.