Bir Evlat Annesini Neden Öldürebilir?

Prof. Dr. Musa Kazım YILMAZ

Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerimde beş şeyin Allah’ın ilminde olduğunu söylüyor. Şöyle buyuruyor: “Şüphesiz kıyamet ilmi, Allah’ın katındadır. O yağmuru indirendir, rahimlerde olan şeyi bilendir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiçbir kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.”[1]

Bilinmesi sadece Allah’a mahsus olan bu beş bilgiye, “Muğayyebat-i Hamse” deniliyor. Eski tefsirler rahimlerdeki varlığı bilmekten maksadın “kız veya erkek olması ve yüz renginin nasıl olacağıdır” demişler. Diyanetin Kur’an Yolu tefsiri dâhil olmak üzere günümüzdeki birçok tefsir de, teknolojinin gelişmişliğine bakarak rahimlerdeki varlığın artık bilindiğini ve yağmurun vaktinin belli olduğunu ileri sürerek bu ikisini Allah’a mahsus bilgilerden saymıyorlar. Dolayısıyla Allah’a mahsus bilgiler beş değil üçtür, diyorlar. Oysa bir insanın erkek veya kız olması insanların nazarında önemli bir şey ise de Allah’ın nazarında önemli değildir. Çünkü kız da Allah’ın kulu, erkek de. Her iki cins de dinî emirlerle mükelleftirler. Peki, rahimlerdeki varlıkla ilgili bilgiden kasıt nedir?

Evet, Allah bu ayette, diğer bilgiler gibi, rahimlerdeki varlıkla ilgili bilgiyi de kendine has kılmıştır. Çünkü gramer kuralına göre matuf, matufün aleyhin hükmüne tabidir. Madem kıyamet vaktinin ilmi Allah’a mahsustur, rahimlerdeki varlıkla ilgili bilgi de ona mahsustur. Öyle ya, rahimlerdeki çocuğun karakterini, anne-babası için hayırlı bir evlat olup olmadığını, onlara mutluluk mu yoksa felaket mi getireceğini, salih bir insan mı yoksa Allah’a isyan eden biri mi olacağını sadece Allah bilir. İşte önemli olan rahimdeki varlığın kız veya erkek olması değil, asıl önemli olan çocuğun akıbetidir.

Genelde çocuklar doğduklarında anne-babaları sevinirler, onlara güzel isimler koyarlar, eğlence düzenlerler, dostları onlara hediyeler getirir v.s. Hatta eşler hamile kalır kalmaz, sevinç ve mutluluk adına evlerde büyük değişim yaşanır. Yeni yeni kıyafetler, bebek için kat kat elbiseler, beşik veya bebek karyolası alınır, bebek odası hazırlanır ve ebeveyn tebrik edilir. Çocuk dünyaya geldikten sonra Müslüman ailede ona güzel ve anlamlı bir isim verilir, sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunur. Bu anne-babanın temel görevleridir. Böylece çocuk İslam fıtratı üzere aramıza katılmış olur.

Bu kadar yoğun bir sevinç atmosferi içinde olan hiçbir anne veya baba, yeni doğan çocuğunun bir gün kendisinin katili olacağını hiç tahmin etmez ve aklına bile getirmez. Ama anne-babanın çocuklarına verdikleri hatalı eğitimin etkileri, ilerleyen yaşlarda aksü’l-amel yapıp onlara isyan etmeye dönüşebilir. Ezansız ve kametsiz evlat anne-babasını, ya da anne-baba evladını öldürebilir. İşte bunu hiç kimse bilemez; bu bilgi sadece Allah’a mahsustur.

Bediüzzaman, “İnsanın, hususan Müslümanın tahassungahı ve bir nevi cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır[2] der. Ardından şu can alıcı cümleyi de ilave eder, der ki: “Ve aile hayatının hayatı ve saadeti ise, samimî ve ciddî ve vefadarane hürmet ve hakikî ve şefkatli ve fedakârane merhamet ile olabilir.”

Evet, aile hayatı cenneti andıran bir hayat olduğu için Resûl-i Ekrem (sav) evliliği teşvik etmiş ve “Evleniniz, çünkü ben kıyamet gününde çokluğunuzla iftihar edeceğim” buyurmuştur.[3] Elbette ki, Hz. Peygamber’in (sav) kıyamet gününde iftihar edeceği İslâm ailesi, sadece maddi ve nefsanî arzuların tatmin edildiği bir yer değildir. Bunun çok ötesinde, manevi ve ruhanî hazların hâkim olduğu bir mutluluk yuvasıdır. İslam ailesinin cennet ve mutluluk yuvası olabilmesi için şefkat ve merhameti telkin eden İslamî terbiyenin çocuklara verilmesi şarttır. Ne yazık ki bu cennet, islamî terbiye görmemiş bazı vahşi insanlar tarafından zaman zaman işgal edilmekte ve viraneye çevrilmektedir.

Üzülerek söylemek gerekirse, günümüzde yapılan evlilikler genellikle dünyevî gayeler, nefsanî zevkler ve ekonomik çıkarlar ön planda tutularak yapılmaktadır. Durum böyle olunca dünyalık güç ve güzelliğin azalması oranında, aile bağları ve iletişimi de zayıflamaktadır. Böyle bir aileye “İslâm Ailesi” denilmez kuşkusuz… Böyle ailelerde iletişim vardır, fakat bir ayağı eksiktir, manevi ayak olan İslamî terbiye yoktur. Sadece maddi ve nefsanî ayaklar vardır. Zahiri bir sevgi vardır ama şefkat ve merhamet yoktur.

Böyle bir ailede çocukların gözü madden başka bir şey görmez ve manevi hazlardan yoksun, ruhsuz olarak büyürler. Bu şekilde, şefkatsiz ve merhametsiz büyüyen bir çocuk sadece çıkarlarını düşündüğü için hiç kimseye merhamet etmez; anne-babası dâhil, çıkarlarına ters düşen ve zevklerine engel olan herkesi kendine hasım kabul eder. Günümüzde bunun yaşanmış örnekleri çoktur.

Bu yüzden İslamiyet evliliği sadece dünya hayatıyla sınırlı bir olay olarak görmüyor. Eşler, Allah’ın emri ve peygamberin kavliyle evliliğe ilk adımı attıkları gün sadece dünya hayatlarını değil, ahiret hayatlarını da beraber geçireceklerine söz vermiş oluyorlar. Böyle bir ailede büyüyen çocuklar anne-babalarına saygılı olurlar; yaşlandıklarında onlara şefkat ve merhamet kanatlarını gererler.

Allah şöyle buyuruyor: (وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَاناً اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا) “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama!”[4]

Bediüzzaman bu ayeti tefsir ederken şöyle der: “Bu ayet, beş mertebe hürmet ve şefkate evlâdı davet etmesi, Kur’ân’ın nazarında valideynin hukukları ne kadar ehemmiyetli ve ukukları (onlara isyan etmenin) ne derece çirkin olduğunu gösterir. Madem peder kimseyi değil, yalnız veledinin kendinden daha ziyade iyi olmasını ister. Ona mukabil, veled dahi pedere karşı hak dâvâ edemez. Demek, valideyn ve veled ortasında fıtraten sebeb-i münakaşa yok. Zira münakaşa ya gıpta ve hasetten gelir. Pederde oğluna karşı o yok. Veya münakaşa, haksızlıktan gelir. Veledin hakkı yoktur ki, pederine karşı hak dâvâ etsin. Pederini haksız görse de, ona isyan edemez. Demek pederine isyan eden ve onu rencide eden, insan bozması bir canavardır."[5]

Peder ve validesinin hukukunu tanımayan ve onlara karşı şefkat ve merhamet duymayan bir evlat, ne yazık ki çıkarı için her şey yapabilir. Vebalin bir kısmı da ebeveyne aittir; şöyle ki: Merhametini ve şefkatini yanlış kullanan ebeveyneler, çocuklarından ağır hakaretler, hatta fili eylemler görebilirler. Mesela, “Çocuğum doktor olacak, onu eken kaldırıp da uykusunu bozmayayım” diyerek çocuğunu sabah namazına kaldırmayan anne-baba şefkatlerini yanlış kullanıyorlar demektir. Bunun vebali elbet olacaktır. Allah, (وَاعْلَمُٓوا اَنَّـمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَاَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ) “Mal ve çocuklarınızın sizin için birer imtihan olduğunu bilin[6] buyuruyor. Demek anne-babanın başına gelen musibetteki sorumluluğu büyüktür.

[1] Lokman, 31/34.

[2] Lem’alar, 24. Lem’a.

[3] İbn Mâceh, Nikâh, 1.

[4] İsra,17/23-24.

[5] Sözler, 32. Söz, 3. Mevkıf.

[6] Enfâl, 8/28.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.