Cimrilik
Geçen yazımızda aileyi dağıtan sebeplerden birisi olan yalanı ve yalanın sebep olduğu kötü huyları anlatmıştık. Yalanı tetikleyen diğer bir problem de cimriliktir. Erkeğe düşen, imkânları nispetinde karısına karşı cimri davranmamasıdır. Allah şöyle buyuruyor: ﴾ الرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَاءِ بِمَا اللَّهُ بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ وَبِمَا أَنفَقُوا مِنْ أَمْوَالِهِمْ ﴿ “Allah’ın iki cinse birbirinden farklı özellik ve lütuflar ihsan etmesi ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudurlar.”[1] Bu ayete göre evlendiği kadına harcama yapmak erkeğin vazifesidir. Başka bir deyimle kadın, geçimini temin etmek maksadıyla çalışmak zorunda değildir. Bu duruma göre erkek kadına karşı örfe uygun bir şekilde infakta bulunmalı ve cimri davranmamalıdır. Üstelik erkek, ailesine yaptığı harcamalar sebebiyle sevap da kazanıyor. Bunun farkında olan bir erkek zaten ailesine karşı cimri davranamaz. Cimri davrandığı zaman karısı için yalanın kapısını açmış olur. Bu da ailenin muhtaç olduğu samimiyeti ortadan kaldırır.
Hiç şüphesiz kadın da kocasından, imkânlarını zorlayan bir takım isteklerde bulunmamalıdır. Başka ailelerin hanımlarını örnek göstererek ve kıyaslama yaparak kocasının bütçesini zorlayan bir takım isteklerde bulunmak, kocayı borçlandırmaya, borçlanma da aile saadetini külliyen yok etmeye sebep olur. Söz gelimi, neden filancaların evi var bizim evimiz yok; neden onların arabası var bizim yok, neden onların arabası yeni de bizim arabamız çok eski... gibi isteklerde bulunmanın insafla bağdaşır bir yanı yoktur.
Temizlik
Aile içinde problem üreten temel konulardan birisi de temizliktir. Her şeyden önce kadının temiz olması ve temizliğe dikkat etmesi çok önemli bir görevdir. Dışarıda çalışan bir erkek evine girdiği zaman evin temiz olmasını bekler. Aynı şekilde çocuklarının üst-başlarının da temiz olmasını bekler. Keza eşinin üst-başının temiz, düzgün ve uyumlu olmasını bekler. Eğer kadın kendi şahsının, evinin ya da çocuklarının temizliğine dikkat etmezse ya da üstü-başı kir içindeyse veya sürekli temizlik yaptığı elbiseler içinde kocasını karşılıyorsa bu durum ciddi tartışmalara yol açar.
Temizlik konusunda problemim büyümesini engellemek öncelikle kadının elindedir. Kadın her gün bir toplantıya gidecekmiş gibi kocasını temiz ve uyumlu elbiselerle göndermeli; sonra onu aynı şekilde karşılamalıdır. O takdirde eşler arasındaki sevgi ve merhamet bağı güçlenir ve ailede huzur ortamı gelişmeye başlar. Kadın ev, şahsî temizlik (ağız ve diş temizliği) kıyafet ve çocukların temizliğine dikkat etmediği zaman bu durum, kocasını başka kadınlara bakma arayışına sevk edecektir. Bu da aile saadetinin altına dinamit konulmasından farksızdır.
Erkeğin temizliği de çok önemlidir. O hem ev temizliğinde, hem çocukların giyim-kuşamlarında hem de şahsi temizliğinde eşine yardımcı olmalı ve ağız kokusuyla eşini rahatsız etmemelidir. Bir kadın eşiyle çarşı-pazara çıktığı zaman kocasının, temizliği ve düzgün kıyafetiyle yanına yakıştığına inanmak ister.
Bu problemin tek çözümü vardır o da temizliğin imanın bir parçası, hatta yarısı olduğuna inanmak ve ona göre hareket etmektir. Çünkü Peygamber (s) şöyle buyuruyor: (الطهور شطر الإيمان) “Temizlik imanın yarısıdır.”[2]
Bir husus daha var ki, bazı aileleri oldukça zora sokmaktadır. O da kadının aşırı derecede temizlik hastası olmasıdır. Gerçekten bazı kadınlar toza ve kire karşı aşırı derecede hassastırlar. Yerde bir kâğıt parçasını gördükleri zaman onu alıp çöp kutusuna atacağı yerde tüm evi temizlemeye kalkarlar. Halının üzerine bir mayi döküldüğünde tüm halıları yıkamaya gönderirler. Bu vaziyet her hafta, hatta her gün ve yıl boyu devam eder. Kuşkusuz bu, tedavi edilmesi gereken bir temizlik hastalığıdır. Eğer ailede temizlik hastası bir kadın varsa aile saadetinden söz etmek kolay olmaz.
Evet, İslam Temizliğe çok önem vermiştir. Yemekten sonra ağızda kalan yemek kalıntıları birçok hastalığa davetiye çıkardığı için Resûlüllah (s) ağız ve diş temizliğine büyük önem vermiştir. Zamanın önemli bir diş fırçası olan misvakın kullanılmasını ısrarlı bir şekilde teşvik etmesi bu yüzdendir. Resûlüllah (s) şöyle buyuruyor: (تَسَوَّكُوا فَإِنَّ السِّوَاكَ مَطْهَرَةٌ لِلْفَمِ مَرْضَاةٌ لِلرَّبِّ، وَمَا جَاءنِي جِبْرِيلُ إِلاَّ أَوْصَانِي بِالسِّوَاكِ؛ حتَّى لَقَدْ خَشيتُ أَنْ يُفْرَضَ عَلَيَّ وَعَلَى أُمَّتِي، وَلَوْلا أَنِّي أَخَافُ أَنْ أَشُقَّ عَلَى أُمَّتِي لَفْرَضته لَهُم) “Misvak kullanın; çünkü misvak ağzı temizler ve Rabbı razı eder. Cebrail ne zaman yanıma gelmiş ise bana misvak kullanmayı tavsiye etmiştir. O kadar ki, misvak kullanmanın bana ve ümmetime farz kılınmasından endişe ettim. Eğer ümmetim için zor olacağından korkmasaydım misvak kullanmayı onlara [vacip olacak şekilde] emrederdim.”[3]
Resûlüllah (s) Müslümanların temiz olmalarına o kadar önem vermiştir ki, kokusuyla başkasını rahatsız edecek yiyecekler yiyenlerin toplu yerlerde bulunmalarını istememiş ve (مَنْ أَكَلَ ثُومًا أَوْ بَصَلًا فَلْيَعْتَزلْ مَسْجدَنَا) “Soğan veya sarımsak yiyenler, mescidimizden uzak dursunlar”[4] buyurmuştur.
Temizliğe verilen önem sebebiyledir ki Allah, (يَابَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ) “Ey Âdemoğulları! Her namaz kılacağınızda güzelce giyinin”[5] buyuruyor. Ayetteki hitap daha çok erkekleredir. Çünkü evden dışarı çıkıp namaz kılmak için mescitlere gidenler daha çok erkeklerdir. Nitekim Cabir’den gelen rivayete göre Resûulüllah (s) bir gün saçı-başı dağınık bir adam gördü ve arkadaşlarına (أما كان يَجِدُ هذا ما يُسَكِّنُ به شعرَه) “Bu adam, saçını düzeltecek bir şey bulamadı mı?”[6] dedi. Sonra üzerinde kirli bir elbise bulunan başka bir adam gördü. Onun için de (فقال أما كان هذا يجدُ ماءً يغسلُ به ثوبَه) “Bu adam elbisesini yıkayacak bir su bulamadı mı?”[7] buyurdu.
Dikkat edilecek olursa Resûlüllah (s) temizlik için mazeret üretenlerin haklı olduklarına inanmıyor. Üstelik güzel giyinmek bir kibir alameti de sayılmamaktadır. Bir gün Resûlüllah (s) , (لا يدخل الجنة من كان في قلبه مثقال ذرَّةٍ من كبر)“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan bir kimse cennete giremez” buyurdu. Bunun üzerine bir adam kalktı ve: “Ey Allah’ın elçisi, ben güzelliği seven bir insanım. Gördüğün gibi bana güzellik de verilmiştir. Hatta bir kişinin ayakkabı bağıyla benden üstün olmasını arzu etmem. Acaba bu halim kibir sayılır mı?” dedi. Resûlüllah (s), (قالَ لاَ وَلَكِنّ الْكِبْرَ مَنْ بَطَرَ الْحَقّ وَغَمِطَ النّاسَ) “Hayır o kibir değildir. Fakat asıl kibir hakkı reddetmek ve insanları küçümsemektir”[8] buyurdu.
Şu halde aşırıya ve israfa kaçmamak şartıyla süslenmek, uyumlu kıyafetler giymek, özellikle ağız ve diş temizliğine riayet etmek İslam’ın emrettiği hususlardır. Eşler bu emirlere uygun hareket ettikleri zaman mutlulukları sürekli olur.
Akrabalara Saygı
Eşlerin birbirilerinin akrabalarına saygılı olmaları, aile saadetinin temel şartlarından biridir. Erkeğin ailesinin, gelinlerinin işlerine fazla karışmamaları ve onu rahat bırakmaları elzemdir. Çünkü bazı kayınvalideler, oğlunun bir yabancı kadın tarafından elinden alındığını düşünerek aşırı derece onu kıskanmaya başlarlar. Bu durum, gelinin hırçınlaşmasına ve kayınpederi ya da kayınvalidesine karşı, gittikçe saygısız davranmasına yol açar. Toplumumuzda gelin-kaynana anlaşmazlıkları olarak da bilinen bu ihtilaflar eğer çözüme kavuşturulmazsa gittikçe artan bir düzeyde ailenin mutsuzluğuna sebep olur.
Bu ihtilafın çözümünde en büyük görev, kayınvalidesiyle farklı kültür kuşaklarından olan gelin hanıma düşer. Gelin hanım, kocasının annesinden veya babasından gelen bazı nahoş sözlere sabretmeli ve bu durumu hoşgörüyle karşılamalıdır. Çünkü onlar yaşlanmışlardır ve gelinle aralarında kuşak farkı oluşmuştur. Gelin onlara saygı gösterdiği zaman hem aslî görevini yerine getirmiş olur hem de ailesinin huzurunu yakalamış olur.
Hatta eğer bir gelin, kocasının anne-babasına saygısız davrandığını görürse bu durum gelinin hoşuna gitmemelidir. Aksine kocasını uyarmalı ve anne-babasına saygılı olmasının Allah’ın emri olduğunu ona hatırlatmalıdır. Çünkü Resûlüllah (s) şöyle buyuruyor: (رِضى اللَّهِ في رِضى الوالِدَينِ ، وسَخَطُ اللَّهِ في سَخَطِ الوالدينِ) “Allah’ın rızası anne-babanın rızasındadır; Allah’ın öfkesi de anne-babanın öfkesindedir.”[9] Ayrıca anne-babaya isyan etmek en büyük günahlardandır. Üstelik anne-babaya isyan etmenin cezası ahirete tehir edilmez, çoğunlukla bu dünyada verilir.
Erkeğe düşen de, annesiyle karısı arasında meydana gelen ihtilaflara taraf olmamasıdır. Şöyle ki, annesinin hoşuna gidecek diye hiçbir zaman annesinin yanında karısını uyarmamalı, sert davranmamalı veya hakaret etmemelidir. Böyle bir hareket ne kadar annesinin hoşuna giderse o kadar da karısının, hem kendisinden hem de annesinden nefret etmesine sebep olur. Bu durumda problem, çözümden oldukça uzaklaşır ve bir düğüm haline gelir. O halde erkeğe düşen annesine saygılı davranması ama karısına da değer vermesidir. Annesinin yanında onu hiçbir zaman küçük düşürmemelidir. Her zaman eşine saygı göstermeli, özellikle akrabalarının yanında ona değer vermelidir.
Elbette kayınvalideye düşen bir görev de vardır. Kayınvalide, “Kendini onun yerine koy” prensibinden yola çıkarak bir zamanlar kendisinin de genç olduğunu ve farklı isteklere sahip olduğunu idrak etmeli ve gelinini hırpalamaktan vazgeçmelidir. Bilmelidir ki, kayınvalide olgun ve sabırlı olmayı öğrenmiş bir kişiliğe sahip olduğu için, gelin-kaynana tartışmalarından ortaya çıkacak aile huzursuzluğunun büyük vebali öncelikle kendisine aittir.
(Devam edecek)