Müjde, ölüme de çare var

Raif ÖZTÜRK

Uzun yıllardan beri ‘ölümsüzlük iksiri’ araştırmaları yapılıyordu.
Her faninin kulağına çok hoş gelen, "olsa da içsek" dediği bu iksirin araştırmaları, aslında tâ Gılgamış destanına kadar dayanıyor.

Hem doğu, hem de batı simyagerler (Simya ilmi; kimya, metalurji, fizik, tıp, astroloji, semiotik, mistisizm, spiritüalizm ve sanat'ı bünyesinde barındırırdı) insanları ölümsüz kılan iksirler ürettiklerini iddia etmişlerdi. Hepsi hayalden öteye geçemedi ve hepsi de eceli gelince ölüp gittiler. Bu ölümsüzlük isteği, insanın fıtratında vardı. Bu nedenle asırlar boyu yapılan bu araştırmalarda, hep bulunduğu sanılan ölümsüzlük iksiri, ölümsüzlüğe ulaşmak için yapıldı. Tek hedefleri, ölümsüz olmaktı, fakat hepsi de tek-tek öldüler.  Tüm seferberliklere rağmen, hiç kimse bu hedefe ulaşamadığı gibi, yarım adım bile yol alınamadığı aşikârdır...
Asrımızdaki ileri teknolojiyle ise insan vücudu, her bir hücresindeki 46 kromozomdan her birinin içinde bulunan DNA zincirlerine ve hattâ GEN haritalarına kadar incelenir oldu. Asrımızın üstün teknolojik imkânlarıyla gen tedavisi ve genetik araştırmalar gündeme geldi ve günümüzün genom tetkikleri için daha da ileri bir motivasyon oluşturuldu. Genetik yapı üzerindeki çalışmalar, sakatlıklara, bazı hallerde geçici bir bitkisel hayata, diğer canlılar ve bitkiler üzerinde ise geçici bir kalite gözlemlerinden sonra, mutlaka tökezlemelere ve felâketlere sebep oldu. Ölümsüzlük hakkında sadece asırlarca değil, maalesef çağlar boyu hiçbir mesafe alınamamıştı…

..Ve nihayet tarih 1926. Mevsim İlkbahar:
Bediüzzaman Hazretleri, sürgüne gönderildiği Barla nahiyesinin eteklerini okşayan Eğirdir Gölünün sahillerinde. Yalnızlığını baharın güzellikleriyle ve mis kokularıyla paylaşırken, Rûm Sûresinin 50. âyetini mütemadiyen yüksek sesle tekrarlıyordu:
-“Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine! Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl da diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. O her şeye hakkıyla kadirdir...”
•İşte o gün, bu âyeti kırk defa okuduktan sonra farklı bir Hâleti Rûhiyeye giriyor. Şamlı Hafız Tevfik'i yanına çağırıyor, “yaz kardeşim!” ..diyerek, onuncu Söz'ü (yani, haşir risalesini) yazmaya başlıyorlar.
İşte o andan itibaren, Mehmet Akif'in:
-''Doğrudan doğruya Kur'an'dan alarak İlhâmı. Asrın idrakine anlatmalıyız İslâm'ı.”  şeklinde ifade ettiği özlemi, Bediüzzaman Hz., Haşir Risalesiyle hayata geçirmeye başlamıştı... (Lügatli açıklamalarıyla birlikte sadece 70 sayfadır.)
Bediüzzaman Hz. talebelerine: “Haşir risalesinin 9. hakikatini sonradan en az 500 defa okudum, çünkü onu yazarken 400 âyet imdadıma yetişmişti.” Buyurmuştur.
Bediüzzaman ispat konusunda o kadar emindir ki; ebedî hayat ve öldükten sonra dirilme konularında, “..bunları anlayarak okuyanın şüphesi izale olmazsa, gelsin parmağını gözüme soksun” buyuruyor. Oysa diğer İslâm âlimleri itikada ait bu tür konular için, “..İspat edilemez fakat, nakledildiği veya emredildiği şekilde inanılır” mealinde ifade etmişlerdi…
İşte Risale-i Nur ekolü bunun için çok farklıdır. İşte bunun için cihanşümûldur, evrenseldir, beynelmileldir. Bunun için aklıselim ile inceleyen tüm bilim adamlarını kendine meftûn ediyor. İşte bunun için “çağımızın tefsiri” kabul edilmiştir.
•İşte bunun içindir ki; mülhitler, zındıka komiteleri, münkirler, din ve mâneviyat düşmanları en çok Risale-i Nura saldırmaktadırlar…
Ergenekon kapsamında bile, su yüzüne çıkan eylem planında; ‘Risale-i Nur okunan evlere silâh veya yasak madde yerleştirilerek, “YAKALANDI” süsü verdirilme, böylece “bitirme” planları yapılması da, Risale-i Nurun işte böylesine etken olmasındandır.
Neticede görüldü ki; Güneş asla balçıkla sıvanamıyor…
Peki; bizleri ilgilendiren yönü nedir? ‘Böylesine etkili bir ekol ve kaynak burnumuzun dibindeyken, bu güzelliklere hâlâ yabancı kalmak’ hiçbir basiret sahibine ve aklıselime yakışmadığını, mutlaka idrak etmektir…

Öldükten sonra mutlaka dirilmeyi, yani HAŞRİ ve ölümsüz bir hayatı çok net bir şekilde ispat eden bu onuncu risaleyi sizlere takdim etmek isterdim. Fakat 70 sayfayı aşkın bir eser olduğundan, bu köşede takdimi mümkün değil. İçinden tadımlık bir paragraf eklesem, 1000 parçalı bir boz-yap resminin bir parçasını göstermek gibi pek anlamsız kalırdı.
En iyisi; sizlere bu ‘Haşir Risalesi’nin tamamını okumanızı, hararetle tavsiye etmektir.

•Evet, Risale-i Nur ispat ediyor ki: ÖLMEK (yani yok olmak) ASLA YOK...
Sadece: Fâni âlem olan şu dünyadan, ebedî olan âhiret âlemine geçiş var…
İnsan ise bu dünyaya; ebedî olarak yaşanacak olan o âhiret âleminde, Cennetleri ve ebedî saadetleri kazanmak için gönderilmiştir. Bunun tercihini, herkes kendisi yapacak. İmtihan sürecindeki ahvaliyle, kendi ebedî âkıbetini kendisi hazırlayacaktır.
Elbette ki gafletin mutlaka cezası olduğu gibi, inkârın karşılığının da ebedî Cehennem olacağı çok net bir biçimde Kur’ân-ı Kerimde bildirilmiştir…
Bundan sonrasını, sözlerin en güzeline ve en doğrusuna bırakalım:
•Allah, erkek münafıklara da kadın münafıklara da kâfirlere de, içinde EBEDÎ kalacakları cehennem ateşini vaad etti. O, onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir! Onlar için ebedî ve sürekli bir azap vardır. (Tevbe Sûresi, 68. Âyet.) 
Mü’minlerin ölümsüzlüğü ise:
•İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde EBEDÎ kalacakları Cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir! (Âl-i İmrân S.  136. Â.) 
•İman eden ve iyi işler yapanları, içinde EBEDÎ kalmak üzere, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, (bu söylenenleri) hak bir söz olarak vaad etti. Söz verme ve onu tutma bakımından kim Allah'tan daha doğru sözlü olabilir? (Nisâ S. 122. Â.) 

İşte ÖLÜMSÜZLÜK. İşte EBEDÎ BİR HAYAT...
Bundan zerre kadar şüpheniz olmasın… (Şüphesi olan Haşir Risalesini mutlaka okusun.)
Fakat, yâ ebedi bir Cehennem veya ebedi bir saadet ve mutluluk yeri olan Cennetler...
•Tercih hakkı ise insanın kendisine, yani buradaki tavır ve davranışlarına bırakılmıştır. Sorumluluk da her insanın kendisine aittir... Vesselâm.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.