Zübeyir Gündüzalp, Bediüzzaman Said Nursi’nin son dönem talebelerinden en sadık talebelerinden biri olarak, alplikten dâvâ adamlığına uzanan eşsiz bir yolculukla yâd edilir.
1920’de Ermenek’te doğan bu Kafkas kökenli yiğit, 1940’lardan sonra Risale-i Nur ile tanışarak hayatını iman hizmetine adar. Hayatının her aşaması, bir manifesto gibi şekillenmiş. Cesaret, ihlâs, tesânüd ve fedakârlıkla dolu bu hayat, özellikle 1946’da Üstâd ile ilk buluşmasından 1971’deki vefatına kadar her nefeste derinleşmiştir. Ancak, onun az bilinen hassas mizacı ve duygusal derinliği, bu güçlü imajın tamamlayıcısıdır. Nur Talebeleri için misyon ve vizyonunda bir rehberdir.
Alplikten Dâvâ Adamlığına
Cesâret ve fedakârlığın temeli
Zübeyir Ağabey’in alperen ruhu, genç yaşta Ermenek’in zorlu coğrafyasında şekillenir. 1944’te Konya’da Risale-i Nur ile tanışması, bu yiğitliği iman hizmetine yöneltir. 1946’da Üstâd’ını ziyaret ettiğinde "Zübeyir" ismiyle taltif edilir; bu, sadâkatin ve cesâretin simgesidir. 1948 Afyon hapsinde, tahliye edilmesine rağmen Üstâd’ından ayrılmamak için geri dönmesi, manifestosunun fedakârlık ilkesini ortaya koyar.
Mahkemede "Derimizi kâğıt, kanımızı mürekkep yaparız" sözü, alplikten dâvâ adamlığına geçişin en büyük ispatıdır.
1953’te PTT’de terfî ettirilmesine rağmen o, vazifesinden istifa ederek hayatını Nur’a vakfetmesi, bu dönüşümün doruk noktasıdır.
Manifesto Prensipleri
İhlâs, Tesanüd ve İlim... Zübeyir Ağabey’in manifestosu, Üstâd Bediüzzaman’ın nasihatleriyle şekillenir: "İhlâsı kıracak esbabdan yılandan, akrepten çekininiz" prensibi, onun menfaatten uzak duruşunu yansıtır.
1950 Ankara Konferansı’nda gece yarısına kadar iman hakikatlerini anlatması, ilim ve tahkik aşkını gösterir; bu, Üstâd tarafından "Sözler"e eklenerek tasdiklenir. Tesânüd için füruattan kaçınıp esâsâta tüm mevcudiyetiyle temerküz edip odaklanması, Nur Talebelerinin birliğini korumasını sağlar. Kuvve-i maneviyenin kudreti vurgusu, müsbet hareketin gücünü ifade eder. Gençlere itimat telkin ederek rehberlik etmesi, manifesto hayatının topluma dönük yüzüdür.
Az Dikkat Çekmiş Yönü Hassas Mizac ve Duygusal Derinliktir
Zübeyir Ağabey’in sert imajının ardında, hassas bir mizaç ve derin duygular yatar. Üstâd’ının 1960’taki vefatından sonra içine kapanıp sessizce ağlaması, onun çocuksu olan saf ve Halis rabıtasını gösterir.
Risale okurken gözyaşlarını tutamaması, manevi huşusunu yansıtır. Afyon hapsindeki derûnî acılarını gizlemesi ve tefekkür etmesi, bu hassasiyetin izlerini taşır. "Herkesin mizacı bir olmaz" notu, kendi mizacını farkındalıkla kabul ettiğini kanıtlar.
Miras ve Ebedi Manifesto
2 Nisan 1971’de vefat eden Zübeyir Ağabey, Eyüp Sultan Mezarlığı’nda on bini aşkın kişiyle uğurlanır. Hayatının her anı –hapisler, konferanslar, notlar– bir manifesto olarak geride kalır. Alplikten dâvâ adamlığına uzanan yolculuğu, cesâretini ihlâs ve şefkatle dengeler. Hassas mizacı, onu sadece bir mücahid değil, gönül insanı yapar. "Hayatı İslâm’in dert ve çilesi ile geçmiş bir alperen" olarak yâd edilir. Bu, manifesto hayatının hülâsasıdır Zübeyir Ağabey’imizin.
Rahmetullahi aleyh, Zübeyir Ağabey; senin hayatın, Nur yolunda ebedi bir nurdur.
13 Eylül 2025, saat 20:08’de, bu manifesto, senin mirasına bir selâmımdır. Nur’un kumandanı Ağabey’im.
Selam ve dua ile.