Tayinat

Muhammed Numan ÖZEL

Bu yazımız Bediüzzaman Hazretleri’nin tesis etmiş olduğu hizmet düsturlarında mühim bir tabir olan Tayinat’ın ne olduğu hakkındadır.

Tayinat; Üstâd’ın kendi geçiminde ayrılan, asgari ve zarurî günlük nafaka payını ifade eder. Bu kavram, yalnızca bir geçim meselesi değil; Üstâd’ın bütün hayatına damgasını vuran istiğna ve iktisat mesleğinin bir tezahürüdür. Âdetâ dervişlikteki bir lokma bir hırka terimlerinin ete kemiğe bürünmüş halini ifade etmektedir.

“Üstâd'ın 1953'lerden sonraki vasiyetnameleri, daha çok -Vefatından sonra- kendi tarzının muhafazası, yani hizmet şeklinin sevk ve idaresi ile ilgili tarzının muhafazası cihetinde sudûr etmiştir. Yani Risale-i Nur hizmetinde, neşriyatında ve en mühimmi de hayatını Nur hizmetine vakf eden talebelerinin tayinat işlerinin yerli yerince verilmesi işinde çok ısrarlı şekilde vasiyetler etmiştir.”[1]

Tayinat, Üstâd’ın geçiminde ayrılan günlük nafakadır.

Emirdağ Lâhikası’nda, Üstâd Hazretleri “tayinat” tabirini bizzat açıklamakta ve kendi hayatında bunun nasıl tahakkuk ettiğini şu şekilde beyan etmektedir:

Bu vasiyetname benden sonra bâki kalan tayinat içinde de konulsun, tâ ki bazı insafsız insanlar ‘Bu Said günde beş-on kuruşla yaşadığı ve kimseden para almadığı halde, şimdiki mirası yüzer lira görünüyor, nerede buldu?’ dememek için bu Hakikati izhar etmek münasib olur."[2]

“Bu vasiyetname kuvvetli tahmin ile 1959 yılı içerisinde yazılmış olsa gerek. Yine tayinat ve neşriyat işine ve kendi hizmet tarzının muhafaza edilmesine ehemmiyet veriyor ve onu vasiyet ediyor.”[3]

Hatta yanında kalan Bayram Yüksel ve Abdullah Yeğin gibi ağabeylere de günlük olarak tayinat vermekteydi bu tayinat güncel rakamlarla 15 TL gibi bir rakama tekabül ediyor bugün. Bu tayinatı verirken de 'Bu parayı benim anamın, babamın, bütün akraba-ı taallûkatımın zekât, fitre ve sadakası olarak sana veriyorum.' Şeklinde sözlü olarak da ifade ettiğini yakın talebelerinden işitmiştim.

2005 senesinde Isparta Sav Kasabası’nda Merhum ve Muazzez Mustafa Sungur Ağabey’imin tayinat dağıtımında şahit oldum.

Üzerinde ismi yazılı kişinin eline zarfı Sungur abi uzatırken karşı taraf zarfı eş zamanlı tutuyor ve Sungur abi “Üstâd’ın zekâtı, sadakası, teberrükünü üstâd namına veriyorum” sözünü işittim. Alan kişi de sözleri tekrar edip kabul ediyorum şeklinde tayinatı alıyordu. Hatta o zaman bir tane de fotoğrafını çekmiştim Sungur Ağabeyimin. Bu tayinat meselesi bir teberrüktür bir bereket sebebidir yoksa herkes bilir ki az miktarda olan bu para bir geçim sebebi veya geçinebilecek bir miktar değildir. Sungur Ağabeyle eşzamanlı olarak Ahmet Aytemur ve akabinde Hüsnü Bayramoğlu Ağabeyler de tayinat tevziatı yaptılar. Şuanda da devam etmektedir.

Üstâdımız Bediüzzaman Hazretleri kendisinden sonra da bu istiğna ve berekete açılan kapı olan tayinat sisteminin devamını da neşriyat ile alakadar olan nâşirlerine de bir talimat olarak ifade etmektedir.

Ben de beyan ediyorum ki: Benim vefatımdan sonra, benim emaneten elimde bulunan Risale-i Nur sermayesi hem mu'cizatlı Kur'anımızı tab ettirmek için Eskişehir'de muhafaza edilen sermaye, o Kur'an'ın tevâfukla ve fotoğrafla tab'ına ait. Yanımızdaki sermaye ise, Risale-i Nur'un sermayesidir.

O sermaye Cenab-ı Erhamürrâhimîn'e hadsiz şükür olsun ki; yetmiş küsur sene evvel o zamanın âdetine muhalif olarak kendim fakirliğimle beraber onların tayinlerini verdiğime bir ihsan ve lütf-u Rabbanî olarak o zamandan elli-altmış sene sonra Cenâb-ı Erhamürrâhimîn o örfî âdete muhalif kaidemi manevî ve geniş Medresetü'z-Zehra'nın hâlis ve nafakasını temin edemeyen ve zamanını Risale-i Nur'a sarfeden talebelerine aynen ve eski zaman ihsan-ı İlahî neticesi olarak şimdi yanımızdaki sermaye onların tayinleridir ve tayinlerine sarf edilecek ve kaç senedir benim yaptığım gibi benim manevî evlâdlarım, benim vereselerim aynen öyle yapmak vasiyet ediyorum.

İnşâallah tam Risale-i Nur intişâra başlasa; o sermâye şimdiki fedakâr, kendini Risale-i Nur'a vakfeden şakirdlerden çok ziyade fedakâr talebelere kâfi gelecek ve manevî Medresetü'z-Zehra ve Medrese-i Nuriye çok yerlerde açılacak.

Benim bedelime bu hakikate, bu hale mânevî evlâdlarım ve has ve fedakâr hizmetkârlarım ve Nur'a kendini vakfeden kahraman ve herkesçe malûm kardeşlerim bu vasiyetin tatbikine yardımlarını rica ediyorum.”[4]

Bediüzzaman Hazretleri yalnız kendi hayatında değil, kendisinden sonra da aynı düsturun devam etmesini ister. Risale-i Nur neşri ile alakadar olan talebelerine, hizmetin maddî cihetinde nasıl hareket edeceklerini üst tarafta mufassal izah edildiği mektubu burada hülâsaten şu ifadelerle vasiyet eder:

Benim vefatımdan sonra… Risale-i Nur’un sermayesi, manevî ve geniş Medresetü'z-Zehra'nın hâlis ve nafakasını temin edemeyen ve zamanını Risale-i Nur'a sarfeden talebelerine .. sarf edilecektir… Benim manevî evlâdlarım, benim vereselerim aynen öyle yapmakla mükelleftir. Şeklinde bu mektubu hülâsalandırabiliriz.

Tayinatın Hizmet İçindeki Manası

Tayinat; bir maaş, bir bağış veya talebelerden toplanan para değildir. Bilakis Üstâd’ın en zarurî ihtiyaçları için, haddinden fazla olan her şeyi reddetmesi sebebiyle, asgari bir iaşe hissesidir. Bu da onun tam istiğna düsturunun, yani “dünya menfaatine el uzatmamak” prensibinin bir tezahürüdür.

Nitekim aynı mektupta şöyle demektedir:

Said Nursî, amcasının çorbasını dahi içmemiş olup, hayatında kimsenin minneti altında kalmayıp, beş bin lira hediyeye beş para değer vermeden red ve iade eden, hayatındaki istiğna düsturunu en zalimane muameleler ve mahrumiyetler içinde kaldığı zamanlarda dahi bozmayan ve böylece izzet-i İslâmiye ve şeref-i diniyeyi muhafaza etmiş olan bir zâttır.”[5]

Üstâd Hazretleri, hayatı boyunca kimseden para almadığını, hediye bile kabul etmediğini de beyan eder.

Üstâd Hazretleri, geçmişte kendi eliyle verdiği tayinatın bir bereket olarak yıllar sonra neşriyat hizmeti içinde yeniden tecelli ettiğini ifade eder. Yani tayinat, bir maaş, bir yardım, bir bağış değildir; hizmetteki fedakârlığın, istiğnanın, ehl-i hizmet olmanın ve izzetin korunması için belirlenen asgari iaşe payıdır.

Tayinat... Bu tabir onun istiğna, tokgözlülük, dünyaya karşı azamî müstağnilik mesleğinin bir parçasıdır.

Bütün hayatında kimsenin minneti altında kalmamış; en ağır zorluklar içinde bile bir lokma fazla alarak istiğna düsturunu zedelememiş ve istiğnanın istisnasını göstermemiştir. İşte bu izzetli duruşun bir parçasıdır.

Tayinat bir yayıncılık gelir paylaşımı değil; bir hizmet düsturu ve vasiyet meselesi.

Bildiğim kadarıyla günümüzde Risale-i Nur baskısı yapan 10 yayınevi bulunuyor. Bunlardan İhlasnur, Envar, Sözler ve Rnk yayınevleri tayinat geleneğini devam ettirmektedir. Diğer yayınevlerinin sistemini bilmediğim için verip vermediklerini bilmiyor ve duymadım bu sebeple teyitli bilgi veremiyorum.

“Hazret-i Üstâd'ın te'lifatı olan Risale-i Nur eserleri ve bu eserlerden hasıl olan tayinat parası olan beşte bir paraları ise, Hazreti Üstâd'ın kesin, şüphesiz, te'vilsiz vasiyetnameleri mucibince; yine Nur talebeleri cemaatınâ, ve Nur hizmetiyle meşgul nâşirlerine teslimi için, olduğu gibi eski durumunda bırakmışlardır.

Vasiyetnamelerin hükmü hem şer'an, hem kanunen, hem aklen her zaman geçerlidir. Zaten bu eserler Kur'ân’ın tefsiri ve malıdır, mirî malıdır. Hazreti Üstâd da bütün hayatında bu işe böyle bakmış ve böyle hareket etmiştir.”[6]

Cenâb-ı Hak bizleri bu ulvî hizmet düsturlarını anlamaya ve yaşamaya muvaffak eylesin. Âmin.

Selâm ve duâ ile.

[1] Mufassal Tarihçe-i Hayat-3 (2059)

[2] Emirdağ Lâhikası-2 (217)

[3] Mufassal Tarihçe-i Hayat-3 (2061)

[4] Emirdağ Lâhikası-2 (234)

[5] Emirdağ Lâhikası-2 (218)

[6] Mufassal Tarihçe-i Hayat-3 (2158)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.