Sadelikteki Huzur

Muhammed Numan ÖZEL

Takvâ, Zühd ve Sefahet

Modern dünyanın koşuşturmacası içinde, her birimiz zaman zaman kendimizi bir sorgulamanın eşiğinde buluruz: Gerçek huzur nerede? Daha fazla konfor, daha büyük evler, daha lüks arabalar ya da bitmek bilmeyen bir tüketim çılgınlığı mı bize aradığımız tatmini verecek? Yoksa asıl mutluluk, daha azda, daha sakin bir yaşamda mı saklı?

"Takvâ ile zühd sefahete râcihtir”, bu soruya asırlık bir cevap sunuyor: Takvâ, yani Allah’a karşı sorumluluk bilinci, sade bir yaşamı ve dünyevî aşırılıklardan uzak durmayı tercih eder.

Zühd, çoğu zaman yanlış anlaşılır. Bir köşeye çekilip dünyadan tamamen el etek çekmek sanılır. Oysa zühd, nefsimizin bitmek bilmeyen arzularına gem vurarak, sadece ihtiyaç duyduğumuz kadarına razı olmaktır. İktisat düsturuna tam manasıyla riayet etmektir. Bu, bir tür özgürlük manifestosudur aslında. Çünkü sefahet, yani aşırı tüketim ve haz peşinde koşmak, insanı kısır bir döngüye hapseder. Daha fazlasını istedikçe, daha az tatmin oluruz. Tükettikçe insan tükenmektedir. Bu tüketim kültürü aslında bir sömürge imparatorluğudur.

Zühd ise, bu kısır zinciri kırar; insanı özgürleştirir, kalbi hafifletir, hiddet verir.

Evet iktisad, kat'î bir sebeb-i bereket ve medâr-ı hüsn-ü maişet olduğuna o kadar kat'î deliller var ki, hadd ü hesaba gelmez.”[1]

İktisad, sebeb-i izzet ve kemal[dir]”[2]

Günümüzde bu kaideleri hayata geçirmek, belki de eskisinden daha zor olabilir. Sosyal medya, reklamlar ve popüler kültür, sürekli bir “daha”nın peşine düşmemizi telkin ederek tüketim çılgınlığını körüklemektedir. Yeni bir telefon, yeni bir kıyafet, yeni bir tatil… Liste uzayıp giderken, ruhumuzun dinginliği kayboluyor, engin fırtınalar kopmaya, kasırgalara meydan veriyor.

Takvâ, bize bir duruş öneriyor: Yeterince sahip olduğumuzda, daha fazlasına ihtiyaç duymayız. Eldeki imkânlar bir tebessüme sebep olduğunun farkına varmak en büyük zenginlik bunlar.

“..niyette öyle bir hâsiyet vardır ki; seyyiatı hasenâta ve hasenâtı seyyiata tahvil eder.

Demek niyet, bir ruhtur.

O ruhun ruhu da ihlâs’tır.

Öyle ise necât, halâs ancak ihlâs iledir.[3]

Peki, zühdü hayatımıza nasıl taşıyacağız? Önce niyetle. Bilinçli bir şekilde neyi neden tükettiğimizi sorgulamakla. Bir şey satın almadan önce “Buna gerçekten ihtiyacım var mı?” diye sormak, zühdün ilk adımı olabilir. Ya da bir akşam sosyal medya ekranlarında kaybolmak yerine, bir kitapla, bir dost sohbetiyle ya da içsel bir muhase olan murakâbeyle vakit geçirmek. Takvâ, bu küçük ama anlamlı seçimlerde kendini gösterir.

Sefahetin cazibesi her zaman var olacak elbette. Ancak takvâ, bize bir pusula sunuyor: Sade ol, kanaatkâr ol, özüne dön. Çünkü gerçek zenginlik, sahip olduklarımızda değil, onlara ne kadar az ihtiyaç duyduğumuzda saklı. “Takvâ ile zühdü seç, sefahete sırt çevir” mottosu, bu çağda bize bir rehber olabilir. Belki de bir köşe yazısının değil, bir ömrün özeti olmalı bu söz.

Sizce, bu mottoyu hayatınıza nasıl yansıtırdınız? Bir düşünün; belki sade bir fincan kahvenin kokusunda, belki bir sabah namazının huzurunda, bir kitabın sayfasında zühdün izlerini bulursunuz. Ne zaman nereden neyin çıkacağı belli olmaz.

Elbette bu büyük kazancı kaçırmamak için takvâ’da, ihlâs’ta, sadâkatta çalışmak gerektir.”[4]

Selâm ve duâ ile.

[1] Lemalar (141)

[2] Lemalar (142)

[3] Mesnevi-i Nuriye (70)

[4] Kastamonu Lâhikası (96)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.