Risale-i Nur’un tesettür, hayâ, helâl-haram hududu ve seküler cereyanların ifsadına dairdir.
Hani deriz ya hep ahir zamanın artık ahirine geliyoruz. Çünkü dünya hayâtı ve insan âlemi sürekli bir yenilik ve değişimle karşı karşıya kalıp zamanın hızına ayak uyduramıyor. Tam sisteme alıştım derken yeni bir versiyon yeni bir şey çıkarak bu defa ona alışmaya öneriyor.
Zamanımızın en büyük belâsı, insanın imanını hedef alan dinsizlik cereyanlarının, helâl ve haram hududunu yıkmaya çalışmasıdır. Bu öyle bir şeye evriliyor ki adetâ helâl ve haram diye bir kavram yok gibi insan âlemine bir iz bırakmaya çalışıyor. Hâlbuki İslâmiyet’in en esaslı düsturu, hayatın her safhasında helâl-haram ölçüsüyle yaşamak, Cenâb-ı Hakk’ın emir ve nehiylerine boyun eğmektir.
Fakat seküler zihniyet, insana sınırsız bir serbestiyet telkin ederek, erkek ve kadın arasında “sanki herkes birbirine mübah, helal haram kavramı ortadan kalkmış” gibi bir intiba uyandırıyor.
Bu cereyan, iffeti zedeliyor, aileyi yıkıyor, nesli hem bulaşıcı olan sâri hastalıklarla hem de helak olmakla tehdit ediyor.
Bediüzzaman Hazretleri bu hakikati “Tesettür Risalesi”nde açıkça beyan eder:
“Medeniyetin ref’-i tesettürü, hilaf-ı fıtrattır..”[1]
“Bir ailenin saadet-i hayâtiyesi; koca ve karı mabeyninde bir emniyet-i mütekâbile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder.
Tesettürsüzlük ve açık-saçıklık, o emniyeti bozar, o mütekâbil hürmet ve muhabbeti de kırar.”[2]
Lehviyat ve hevesata meyletmek ve ona yönelmek, samimî hürmet ve muhabbeti izale edip ailevî hayatı zehirlemiştir.
Evet, tesettür sadece bir elbise meselesi değil, bir iman ve hayâ meselesidir.
Tesettür, kadının izzetini, erkeğin sadakâtini, toplumun iffetini muhafaza eden ilâhî bir emirdir.
Tesettür asâleti, tesettüre riayet etmemekse nefse ve hevesata esir olmanın şiarıdır.
Bugün sokaklarda gördüğümüz sefahet manzaraları, hakikatte dinsizlik cereyanlarının ifsadıyla ortaya çıkmıştır. Çünkü her şey serbest, her şey mübah anlayışı, aslında insanı köleleştiren en tehlikeli esarettir: Nefs-i emmarenin esareti…
Risale-i Nur ise, bu dehşetli zamanda, hakikî hürriyetin yalnızca Allah’ın emirlerine teslimiyetle mümkün olduğunu ders verir.
“Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir; harama girmeye hiç lüzum yoktur.”[3]
Bu ahirzaman hengâmında bize düşen vazife; tesettür, hayâ ve helâl-haram hududunu bizzat yaşamak, ailemize, evlâtlarımıza bu hakikati talim etmek ve Risale-i Nur’un dersleriyle etrafımıza hakikati neşretmektir. Çünkü Risaleler insana şuur veriyor.
Bu asırda seküler ifsada karşı mukabele-i bilmisil kabil değildir; yalnız Kur’ân’ın nurlarıyla gelen bir iman kuvveti, sefahetin dalgalarını durduran bir dalga kıran görevi yapabilir.
Cenâb-ı Hak bizleri iffet, takvâ ve tesettür ile muhafaza eylesin; helâl ve haram hududunu muhafaza eden kullarından eylesin. Âmin.
Selâm ve duâ ile.