Muhakemat ile yeniden düşünmek

İsmail BERK

Muhakemat, 1911'de Van'da Bediüzzaman Said Nursi tarafından yazılmış bir eserdir. Bu eserini "Reçetetü’l-havas" olarak tanımlar. Bir anlamda hedef kitlesi Osmanlı Münevverleri’dir. Onlara, yol haritasına esas teşkil edecek bir reçete hazırlar.

Muhakemat, muhakemenin çoğulu olup yargılamalar, düşünme, zihinde inceleme yapma anlamlarına gelmektedir. (TDK, Türkçe Sözlük)

Bediüzzaman, ifrat ve tefritin ortasında sırat-ı müstakimi göstermek ve İslam’ın parlak geleceği için ümitle çalışanlara yardımcı ve destek olmak amacıyla Muhakemat’ı kaleme almıştır.

“…bu kitapla istediğim hizmet budur: İslâmiyette olan tarik-i müstakîmi göstermekle ehl-i tefrit olan a’dâ-yı dinin teşkîkâtını red ve yüzlerine vurmakla beraber; tarik-i müstakîmin öteki cânibini ve sadîk-ı ahmak ünvanına lâyık olan ehl-i ifrat ve zahirperestlerin tevehhümlerini tard ve asılsızlığını göstermek ve asıl rehber‑i hakikat ve âlem-i İslâmiyetin ikbal ve istikbaline yol açan ve sırat-ı müstakîmde kemâl-i ümid-i zaferle çalışan muhakkikîn-i İslâm ve âkıl sıddıklara yardım etmek ve kuvvet vermektir”(Muhakemat, 19).

Bediüzzaman, üç temel ayak üzerine Muhakemat'ı yazar. Bunu üç ana konu olarak üç makale şeklinde başlığa taşır.

Birinci Makale: Unsuru’l-Hakikat

Tefsir ilminin İsrailiyat başta olmak üzere, birçok meseleleri bu makalede incelenmiştir. Ayrıca, sosyoloji ve psikoloji kurallarını da ihtiva etmektedir.

Tefsir ilminin İsrailiyat başta olmak üzere, birçok meseleleri bu makalede incelenmiştir. Risale-i Nur Külliyat'ı ve Muhakemat diğer İslam âlimlerinin ittifak ettikleri ve mantık tabiriyle "kaziye-i mütearife" haline gelen kuralları tekrar etmemiştir. Ama İslam âlimlerinin, özellikle Kelam ulemasının veya müfessirlerin veya mantıkçıların ihtilaf ettikleri meseleleri mükemmel bir şekilde tarif etmiş, gerçeği ortaya koymuştur(Ahmet Akgündüz, Muhakemat Dersleri).

İkinci Makale: Unsuru’l Belagat

Belagat, sözün anlam dünyasından aldığı ifadeler bütünüdür. Kalbin derinliklerinde saklı anlamlar, gün ışığına yalın ve çıplak çıkarlar. İlk karşılaştıkları ve içine girdikleri hayalin süslemeleridir. Burada şekle bürünürler. Hayalden tasavvura giden bir anlam akışı yaşanır.

Sözü anlamlı kılan, içindeki unsurlardır. Sözün gücü buna bağlıdır. Bir söz, öncelikle “Ne için söylendiği?” ile değer kazanır. “Neden konuşmak istiyorum?” sorusunun cevabı, söze başlarken belli olmalı.

Söze ihtiyaç duymaktaki  “Amacım nedir?” sorusu ise, sözün hedefine uygun bir üslup seçmesi ve hedefine ulaşması açısından önemlidir.

Sözün etkisi, anlam zenginliği ve samimiyet derecesi ile bağlantılıdır. Sözün sahibi olmakla, söz sahibi olmak veya sözüne sahip olmak arasındaki farklar, sözün anlaşılması ve algılanmasında da yaşanır.

Söz bir cisim ise, mana/anlam onun ruhudur. Ruhun beslediği cisim/ceset hayat bulur ve yaşar. Sözü yaşatacak olan manasıdır. Yüklendiği anlam derinliği ve idrak seviyesidir.

Söze güzel gösterecek ve cezp edecek olan, üsluptur. Üslup, sözün giydiği elbisedir. Sözün düşünce kalıbıdır. İfade formatıdır. Üslup, bu yönüyle söze duyulan ilgiyi arttırır.

Sözün üslubu, dokunduğu tezgâha göre kalitesi ortaya çıkar. Sağlam bir tezgâhtan, hammaddenin iyi işlendiği bir süreçten geçen bir söz, anlamların zihin haritasını dokur. Akıl tarlasına tohumlarını eker.

Söze ek mana kazandıracak olan, telmih ve işaretlerdir. Yol kenarının tenezzühü gibi olmalı. Esas ziyaret alanına geçiş veren davetkâr bir yaklaşım sergilemeli.

Üçüncü makale ise Unsuru’l-Akide üzerinedir.

Unsuru’l-Akide'nin yüzde altmışa yakını tevhid ve marifetullahtır. Yüzde yirmisi ahirettir. Yüzde yirmiye yakını nübüvvet ile ilgilidir. Ve çok az bir kısmı da ibadet ve adaletle alakalıdır. Bu dörtlü uyumu İşaratü’l-İ'caz'da da bulabilirsiniz. Ve yine bu oran Risale-i Nur Külliyatında aynen muhafaza edilmiştir.,Onun için Bediüzzaman hazretleri Risale-i Nur'a "Kur'an'ın hakiki bir tefsiri" demiştir(Ahmet Akgündüz, Muhakemat Dersleri).

Muhakemat, Hakikat-Belagat-Akide sisteminin temel taşlarını verir.

Muhakemat, hükmün ahkâmla uyumunu ve hükmün hikmetini nazara verir.

Muhakemat, ahir zaman kabul edilen bir çağa yazılmış yüksek hakikatler silsilesinin muhakeme mahkemesidir. Mevcut hal, mazi ve istikbal arasında kurulacak köprülerin geçiş trafiğini düzenler.

Hakikatin esaslarını ortaya koyar. İnsanın yolculuğu esnasında kâinatta cevabını aradığı sorularla zihni uyandırır. Cevaplarla teyakkuz haline getirir. Mukayese, kıyas terazisinin bize verdiği ölçüleri kullanır.

Muhakemat, aklın iz'anla taçlandığı ve sebeplerin hikmetle yoğrulduğu, insan tasavvurunun hakikat zemininde inşa sürecine girdiği iman dürbünüdür.

Düşünme refleksinin icat ve keşif haritasıdır. Muhayyilenin musavvire hale gelişi ile birlikte hakikate misafir edildiği ve eğitildiği yüksek zekâdır.

Muhakemat, akla müdahale ederek akla yol açar. Derin ve dalgıç hassasiyetinde tedbirli bir müzakere denizinde tefekkürün dip dalgalarına götürür.

“Muhakkikin şe’ni, gavvas olmak, zamanın tesiratından tecerrüd etmek, mazinin a’mâkına girmek, mantığın terazisiyle tartmak, herşeyin menbaını bulmaktır” (Muhekemat, 37).

Muhakeme etmek, muhakematla mümkün olduğunda Muhakemat okuyucusu "bir gavvas gibi" olur. Dalar ve hakikati araştıran bir define avcısının teşebbüs cesaretinden daha fazlasıyla "tefekkür-ü a'mika' ile derinliklerde derinleşir.

Mazi derelerinden alır istikbal yolculuğuna çıkarır.

Hakikatin beşere sorduğu sorularla zihni hüşyar eder (Muhakemat, 180);

Necisin?

Nereden Geliyorsun?

Nereye Gidiyorsun?

Vazifen nedir?

Yukarıdaki dört külli soru ile külliyet kazanan anlamları hakikat süzgecinde geçirerek belagat imbiğinden alır ve akide şuurunda işler.

Muhakemat ne için yazılmıştır? Sorusu ile başlamak lazım belki.

Bu güne kadar yeterince anlaşıldı mı?

Muhatabı olan "havas"lar nerede?

Muhakemat ile mazinin "Hissiyat-ı mekteb"inden kurutulup istikbalin "medrese-i efkâr”ını tesis edebildik mi?

Zamanın tesirlerinden azade bir vicdanın hakikate amade ruhuna erişebildik mi?

Hakikati belagatla takdim ederken imanın ruhani zevkini verebildik mi?

Muhakemat'ı anlamak için okuduk mu, yoksa "ağırdır" deyip, biraz uzak mı durduk?

Anladığımızı anladık mı acaba?

Ya da anlamadığımızı anladık mı?

Ya da kolaydan "anlaşılmıyor" mu dedik?

Hakikat incilerine, belagattaki dizilişleri ve akidedeki müheyya eden tefekkürü ile ulaşabildik mi?

Muhakemat, Medresetüzzehra modelinde nasıl bir müfredat çerçevesi vermektedir?

Muhakemat, şerh ve izah sadedinde ne kadar mahsulât vermiştir? Dimağlar bu mevzuyla ne kadar alakadar olmuştur?

Havas hâsılatımız, ortaya koydukları bu çalışmalarla ifade edilebilirler.

Bu anlamda havasımız/münevverimiz/gavvasımız yeterli mi?

Bir ömre bedel Muhakemat üzerine hayatını sadaka yapmış muharriy-i hakikat ve müdakkik nazarla ortaya konan eser sayısı kaçtır?

Biz yıllar yılı ilimle uğraştığımızı düşünerek akademik kampüslerde çalışırken, acaba Muhakemat'ın neresinde olduk?

Kaç kapıyı çaldık? Kaçı bize açıldı? Kaçını çalamadık? Böyle bir teşebbüs bile vaki mi?

Bu minvalde ilerleyenlerden ses vermelerini, akademik kürsüler kurmalarını bekliyoruz.

Kıymetli ilim insanlarında isteğimiz;

Muhakemat'ı hükümlerimize delil yapmak, ifrat/tefrit sapmalarından kurtulmak ve zihnimizi arındırıp muvazene içinde adalet terazisi ile hayatın hakkını bilmek ve istikametle ilerlemek için bize deliller sunabilecek yeni çalışmalar yapılmasıdır.

Bizi susuz çölde kuyunun dibindeki bir avuç hayat iksiri ve hayat veren hakikat tohumlarından mahrum etmeyin.

Acaba Muhakemat bir müfredat ve temel giriş olarak yüksek lisans ve doktora düzeyinde okutulmadan ilmin hakperest sureti ve kâinat kitabının mana-yı harfi ile anlaşılıp beşeriyete takdimi nasıl mümkün olur?

Etraftan sorularla zihnimize kapılar açacak ve Muhakemat kapısından bize pencereleri gösterecek âlimler arıyoruz.

Şerh, izah, tefsir, talim, tahşiye, tekmil, tanzim, ispat edecekleri şekilde farklı ihtisas alanları ile muhakeme edecekleri çalışmalar arifesinde olmak duasıyla sorularımızı çoğaltabiliriz.

Muhakemat, akademisyen nur talebelerine hazırlık eğitimi olarak verilebilse, bunun çerçevesi ve müfredatı hazırlanıp doktora dersleri gibi kredi notu tamamlansa ve elde edilen yeterliliğe göre tezlere başlansa, acaba Medresetüzzehra’nın ilk dönem hocalarını/müderrislerini yetiştirecek altyapıyı başlatmış olmaz mıyız?

Tevhit, nübüvvet, Kur'an, haşir, kâinat, insan, ruh, sır, mana, usul, kıyas, ispat, mantık, felsefe, belağat, külli kaideler, inkişaf, müzakere, mütalaa, tenkit, beyan, muaheze, tefekkür, meşveret, hikmet, hükümet, adalet ve ubudiyet üzerine inşirah bulacak şekilde zihni müheyya programı icra edilemez mi?

Acaba her kes kabı kadar Muhakemat denizinden bir su alsa, bunlar bir havuzda toplansa ve rafine sisteminde berraklaştırılıp şerh ve izahlara müzakere kapısı açılsa nasıl olur?

Bu konuda müdakkik nazarlar ve muallim zihinler ne söylemek ister?

Evet Muhakemat'la birlikte hassasiyet imtihanında muvazeneyi korumak, ve dinin emrettiği aklın muhakeme edebilmesi en büyük duamız.

Kanaatimiz o dur ki; İslam âlemi bir mahkeme kurmaya, muhakeme olmaya ve yeni hükümlerini Muhakemat üzerinden vermeye hazırlanıyor.

Buna, bir hazırlık gerekir. Bir karşılama yapmak gerekir, bizi mesuliyetten kurtarmasa da vebali belki hafifletir. 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.