Mücahit Bilici: Niye ‘devletin şefkat eli kırılsın’ dedim?

Bilici, Münazarat Sempozyumu’ndaki sözleri ile başlayan polemik üzerine Risale Haber’e açıklama gönderdi

Risale Haber-Haber Merkezi

City University of New York Sosyoloji Profesörü Dr. Mücahit Bilici, Münazarat Sempozyumu’nda kullandığı “devletin şefkat eli kırılsın” sözleri üzerinden başlayan polemikle ilgili Risale Haber’e bir açıklama gönderdi.

Bilici, bu tabirle ne demek istediğini örneklerle ve Bediüzzaman Said Nursi’nin Münazarat’ından alıntılarla cevap verdi.

İşte Mücahit Bilici’nin açıklaması:

Devletin şefkat eli kırılsın” ne demek?

Geçen hafta, Mardin Artuklu Üniversitesi’nde Münazarat ekseninde “Milliyet Fikri ve Kürt Sorunu” başlıklı sempozyumun açılışında yaptığım konuşmada söylediğim pek çok şeyden biri olan “devletin şefkat eli kırılsın” ifadesi haksiz tenkitlerle bir polemik konusu yapılmış. Buna binaen aşağıdaki ilave açıklamaları takdirlerinize sunuyorum.

MARDİN’DEKİ KONUŞMADA GEÇEN İLGİLİ İFADELER

Önce sempozyumdaki konuşmamda ne demiştim, hatırlama noktasında bakalım:

“Sürekli ‘Devlet Güneydoğuya şefkat elini uzatsın’ diye çoğu kez dindarlardan devlete çağrılar işitegeldik. Şimdi bu çağrıya bir vatandaş ve bir demokrat olarak cevap veriyorum: Devletin şefkat eli kırılsın. Evet, devletin şefkat eli kırılsın çünkü devlet şefkat edemez. Demokratik devlette kuvvet kanunda olmalı. Kanun şefkat etmez. Hakka göre hareket eder. Hak haktır, küçük büyük bakılmaz. Hukuk hakim ise şefkate veya nefrete yer yoktur. ‘Size acıyorum onun için size insan muamelesi yapacağım’ demek, insana hakarettir. Devlet şefkat elini uzatıyor ve başörtülü hanımların okula gitmesine müsaade ediyor. Hayır, devletin şefkat eli kırılsın. Başörtüsü haktır, şefkatin, sadakanın, mihnetin konusu olamaz. Haklar asla bir acıma veya kızmaya feda edilemez. Kanun hakim ise, hakim verdiği hükmü sevinç veya acımayla veremez. Devletin şefkat eli kırılsın. Çünkü Hazreti Ömer, şeriattan yani kanundan bir şeye kızdığı, bir şeyi sevdiği yahut bir şeye (Allah’ın şefkatinden öteye şefkat edip) acıdığı zaman, ona ‘seni kılıçlarımızla doğrulturuz’ diyen bir demokratik teyakkuz var. İşte o hakkın hatırını alî tutan ellerin eliyle devletin şefkat eli kırılsın. Eğer hala Kürtlere devletin şefkat elini uzatmasını istiyorsak, Kürtleri zillete mahkum ile onlara hakaret ediyoruz. Kadere Kürtlerin terör yapması için fetva verdiriyoruz.”

Söylediklerim bunlardı. Münazarat’ın ruhundan neşet eden bu yaklaşımda kastedilen şeyi biraz daha açalım o zaman.

KİM KİME ŞEFKAT EDİYOR?

“Evet meşrutiyet hakimiyet-i millettir” yani meşrutiyette (demokratik devlette) hakim olan halktır. Meşrutiyet “herkesi bir padişah hükmüne getiriyor” demek halkın üstünde (amir veya vasi olarak kimse yoktur ve olmamalıdır). Eğer halkın üstünde kimse yoksa (herkes padişah olduysa), onlara kim şefkat elini uzatıyor? Şefkat elini uzatabilmek için halktan bağımsız bir üst şahsın olması gerekiyor. Halkın memuru değil de üstü olan bir şahsın bulunduğu siyasi sisteme istibdad diyoruz, yani “hakimiyet sistemi.” Hakimiyet sisteminin esası şahıs vesayetidir. Bunun tersi ise meşru meşrutiyettir. Yani “hürriyet sistemi.” Hürriyet sisteminin esası halkın (vatandaşların) vesayetidir. Halk (hükmeden manasında) hakimdir.

DEVLET BABA’NIN ÇOCUKLARI EL ÖPEBİLİRLER

Demek ki sultan üstün oluşuna binaen şefkat (yahut gazap) edebiliyordu. Hürriyet ve meşrutiyette (bugünkü ifadesiyle demokraside) üstün olan (sultan) yoktur. Herkes padişahtır. Ya herkes herkese şefkat edecektir (ki bu ancak kanunla, umumi bir sözleşmeyle olur) ya da toplumun bir kısmı (devletin sahipliğini iddia edenler, yahut kendilerini üstün sananlar) statü olarak kendilerinden daha aşağı gördükleri, devletin sahibi değil de muhatabı ve nesnesi olarak gördükleri diğer bir kısma şefkat eli uzatabilirler. Bugün şefkat eden o el, yarın kızıp köpürüp döven, tahakkümün döven elidir. Vesayetin elidir. Kırılsın.

Şefkat eli vesayet elidir. Öpmek isteyenler her zaman olmuştur.

Devletin şefkat elini uzatmasını isteyenler, devleti baba olarak görüyorlar. Bediüzzaman boşuna ilmi istibdadı siyasi istibdadın veledi olarak tarif etmedi. İstibdadı baba görenlerin ondan şefkat bekleyenlerin, ilmi istibdad konusunda da iyi evlat örneği sunmaları normaldir.

Bu sebeple Sultan Abdülhamid’in çocukları halen devletten şefkat bekliyor olabilir ama hürriyet ve meşrutiyetin çocukları devletten “adalet” istiyor—hayır, devlete adaleti emrediyor (“siz de hürriyetperverlikle padişah olmaya gayret ediniz!”). Hükümet amir değil memurdur. Memur hakim değil hizmetkardır.

“SEVERİM DE, DÖVERİM DE!”

Zalim kocaya hakim soruyor: “Karını niye dövüyorsun?” O da diyor ki “yahu karım değil mi severim de döverim de.” İşte bu müstebid koca, mülkiyeti altında sandığı hanımını istediğinde sevebiliyor olmasını, onu canı istediğinde dövebilmesine bir meşruiyet zemini yapıyor. Şefkatle dövüyorum diyen o el kırılsın.

Devletin şefkat eline rıza gösterenlerin, yarın devletin ikna odalarında ikna edilmeye de hazır olmaları lazım. Çok kan döküldü diye üzülen devlet 12 Eylül’de anarşiyi bitirmek için sokaklara tankları çıkarttığında da şefkat elini uzatmıyor muydu? Bunun şefkat olmadığını neye göre iddia edeceksiniz? Demek ki devlet şefkatle amel edemez. Halkın şefkate ihtiyacı varsa bunu devlete emreder. Devlet net emirlerle, kanunla, hukukla amel eder. Memurdur. “Şefkat ediyorum” diye cinayet işlemesinin önüne geçemezsiniz. Devletin şefkat elini öpenler yarın devletin tedib sopasına da itiraz edemezler. Baba değil mi, sever de döver de!

Devletin şefkat eli, bir kısım halk üzerinde istediğini yapabilen devletin tahakküm serbestisinin sadece babacan ve sevimli halidir.

İşte bu baba devlet, “heva ve hevesin [keyif, nefret veya şefkatin] tehyici ile çevrilmeye müstait” bir ince tel gibidir (rey-i vahid). Bazan şefkat libası giyinen keyfi muamelesi “su-i istimalata gayet müsait bir zemindir, zulmün temelidir.” Devletin şefkat eli, küçük istibdadların pederi olan devlet istibdadının etrafa ahtapot gibi uzanmış zahiren koruyan ve yardım eden pek çok kolundan biridir. O kol kırılmalıdır. Zira “zaman-i meşrutiyetin zembereği HAK’ tır,” devletin şefkat için uzanmış kolu değil.

DEMOKRATİK DEVLET ŞEFKAT EDEMEZ

Ayrıca devletin haddi değil ki vatandaşına şefkat etsin. Ast üst ilişkisine göre bakıldığında vatandaş üst devlet ‘ast’tır. Saat gibi işlemek üzere tutulmuş hizmetçi efendisine “şefkat ediyorum” diye gevezelik edemez, efendisine istemediği ilacı uyurken içiremez. Vazifesini yapar. Devlet halk tarafından emrolunduğu gibi dosdoğru olmak üzere, gerekirse vatandaşlarının kılıçlarıyla doğrultulmak üzere görevlendirilmiş bir memur hizmetkardır.

Demokratik devlette şefkat bir şahsın keyfine tabi kılınamaz. Demokratik devlette şefkat kanunlar suretinde kurumsallaşır (sosyal devlet ilkesi, mesela yasalara hatta anayasalara giriyor) ta ki kimsenin mihnet ve tahakkümüne bahane olmasın.

Nasıl ki devlet laik olur ama şahıs laik olamaz. Yani şahıs ya inanıyordur ya da inanmıyordur. Ama laiklik sisteminde devletin inanma veya inanmama gibi bir durumu olamaz. Devlet laik olur. Öyle de, şahıs şefkat yahut nefret edebilir. Ama devlet şefkat veya nefret edemez. Hizmetkar olan devlet, hukukla (ki hak’ların çoğuludur) belirlenmiş vazifesini yapar.

İSTİBDAD DONEMİ ARTIĞI BİR SÖYLEM

Devletin şefkat eli söylemi istibdad döneminin artığı bir söylemdir. Okuyan herkes görür ki Münazarat’ta Bediüzzaman istibdadı bitiriyor, vesayeti tasfiye ediyor. “Şefkat ederim, severim, istersem döverim, yani keyfime göre hareket ederim” diyen devletin bütün kol ve kanatlarını buduyor.

Evet, Üstad Bediüzzaman doğru söylemiş, Münazarat yüzyıl sonraki bizlere hitap ediyor. Zira istibdad herkesin damarlarına sirayet etmiş. Bedevilerimizi bırakın medeni geçinenlerimiz ile meşrutiyet arasındaki mesafe belli ki “bin aydan fazla” imiş.

Devletin aşağısındakiler yani tebaalar devletten şefkat istemekte haklılar. Ama hürriyet ve meşrutiyet isteyenler kendilerini devletin aşağısında değil üzerinde gören yani “hakimiyet-i millet” prensibine inanmış vatandaş/padişah/lardır.

Evet, kapıkulları, tebalar devletten şefkat eli ve ihsan-ı şahaneler bekleyebilirler. Fakat hizmet cihazı haline getirdikleri devleti kullanan vatandaşlar devletin amiri ve kullanıcısıdırlar. Devlet onların verdiği görevleri yerine getiren bir araçtır. Vatandaşına “size acıdığım için şefkat ediyorum” diyen devlet, terbiyesiz, haydut devlettir. Haydutun cömertliğine aldananlar, haktan sapmanın zehirli balını yalayanlar haydutluğu teşvik ediyorlar. Evet, şefkat elini uzatan sureta halife de olsa vesayetçidir, hayduttur. Vesselam.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Nur Talebeleri Haberleri