Den’i Bir Dünya-2

Meryem Saîde GÜNEBAKAN

Ömür ayn-ı heva oldu, Kemal ayn-ı heba gördüm.
Amel ayn-ı riya oldu, Emel ayn-ı elem gördüm.
Visal nefs-i zeval oldu, Devayı ayn-ı dâ’ gördüm.
Bu envar zulümat oldu, Bu ahbabı yetim gördüm.
Bu savtlar na’y-ı mevt oldu, Bu ahyayı mevat gördüm.
Ulûm evhama kalboldu, Hikemde bin sekam gördüm.
Lezzet ayn-ı elem oldu, Vücudda bin adem gördüm.
Habib desen onu buldum, Âh firakta çok elem gördüm.

Ömür ayn-ı heva oldu, Kemal ayn-ı heba gördüm.

Heva, anlıktır, geçicidir, kararsızdır, amaçsızdır, hakikatsizdir. Ömrü ziyan eder. Onca yaşanmışlıktan elinde bir ‘boşu boşunalık’ hissi kalır. Kemalde olan, olmuş, olgunlaşmış ne varsa çürür, heba olur, ziyan olur, tersyüz olur bu gaflet bakışıyla.

Amel ayn-ı riya oldu, Emel ayn-ı elem gördüm.

Gafletle yapılan her iş sureten salih, iyi görünsede hakikatte fasiddir, çünkü Halıkın rızasından ziyade halkın rızasına odaklıdır. Bu vech ile arzulanan istenen her şey acı getirir, dert getirir, bir üzüm yedirip yüz tokat vurdurur Üstad’ın tabiriyle. İnsanı canlandıran emeller aynı ruhun katili olur bu gaflet bakışı ile.

Modern psikolojinin ve kişisel gelişimcilerin çokça ‘beklentisizlik’ ya da beklentileri realize etmekten bahsetmesi bu hakikatin onlarca da tasdikidir.

Visal nefs-i zeval oldu, Devayı ayn-ı dâ’ gördüm.

Kavuşmak bitişin ta kendisi olur, çünkü her visal ayrılığa gebedir. Çünkü hakiki visal maddî ve bedenî olmaz, mekanla kayıtlanamaz, zamanla çerçevelenemez.

Deva sandığımız, deva olur diye uzandığımız derdin ta kendisi kesilir. Ve gaflet bakışı devayı dert kılan bir bakıştır. Çünkü gurur ve istiğna halinden dolayı deva gafleti besler, gaflette devayı derdin kendisi kılar.

Bu envar zulümat oldu, Bu ahbabı yetim gördüm.

Zahiren aydınlık, nur veren iken hakikatte kat kat karanlığı artıran zahire odaklı felsefe ve fenler gibi. Zahiren aydınlık ve güzel iken manası bilinmediği için karanlık olan varlıklar gibi. Ve sevilen, bağlanılan her şey, hayat sahipleri, sanki kimsesiz yetimler bu alemde , ne koruyanları var, ne sahip çıkanları. Sanki basit sebeplerle haklarını alamadan güçlülere yem olan ve kendilerine yapılanların hesabı sorulmazca yitip giden zavallılar gibi. Alemde yapayalnız, kimsesiz kalmış, güçsüz düşünce hatırdan düşmüş biçareler gibi. Bu gaflet nazarı vahşet ve kimsesizlik hislerini tahrik ediyor. Bir sürü manevi hastalığın annesi oluyor bu haliyle. (Depresyon, anksiyete vb. gibi)

Bu savtlar na’y-ı mevt oldu, Bu ahyayı mevat gördüm.

Ağaçların sesleri, derelerin çağıldaması, kuşların ötüşü, kedilerin mırmırları hepsi, ölecek bir mahlukun ölüm çığlığına dönüşür gafletle. Ölüm anlamlanmaz, en büyük soru işareti olur. Ölecekse niye yaşıyor? Bu hayat hem var hem yok. Nasıl iş?! Geçici bir dirilik ihya etmez kalbi.Ve gafilin gözünde her şey ölüdür, canlılar bile yürüyen cenaze gibi. Hakikat hayat vermeyince hayatın hakikati de bilinmez.

Ulûm evhama kalboldu, Hikemde bin sekam gördüm.

Bilmek aydın ve münevver kılacakken, gaflet bakışı ile her bilgi kırıntısı bin evham hediyesi ile geliyor. Çünkü Hakka varmayan ve hakikatine erdirmeyen biliş, nakıs bir biliş, hakiki bir biliş değildir. İlim bizatihi vesveseye ilaç iken gafilâne biliyorum sanmalar fehim değil vehim artırıyor.

İnsan haddini hududunu, kulluğunu, aslî mahiyetini bilmeyince,(gaflet bakışı) bildiğini zannettiği her şey kuruntudan ibaret kalıyor. “Biliyorum” zannettikleri bir acayib ‘acaba’ ya dönüşüyor. Neyi ne kadar bilebilirsin ki? Hem bilmenin sonu mu var? İyisi mi kendini bil de her şeyi bilmeye namzed ol.

Hikmet, “nedir, niçindir, nedendir” sualleriyle felsefeye ve fenlere yön çizdirirken gaflet nazarıyla iğne ile kuyu kazmak gibi. Maksada ulaşmada yetersiz kalıyor. Hikmet bize şifa olacakken gaflet nazarı ile hakikatine erdirmeyen hikmet, başı sonu içi dışı kuşatamayan güya hikmet, bizatihi illet kesiliyor. Derman olacakken dert, şifa olacakken hastalık oluyor.

Lezzet ayn-ı elem oldu, Vücudda bin adem gördüm.

Bitecek ve aniden biten lezzetler elemin ta kendisi. Bu halini sezenlere lezzette vermiyor. Çok duymuşuzdur “hayattan lezzet alamıyorum’ sözünü. Nasıl alacaksın ki? Kalbin bekaya, ruhun ebede, nefsin dahi devama odaklı iken.. Sen bunca faniyatta Bakiyi, Ebedi ve Daimiyi bulmadan nasıl lezzet alacaksın? Böyle fani bir vücud bin ademe hamile. An ve an yokluk doğuran bir varlık. ‘Varım’ sanıp ‘varım’ diye gezdikçe yokluğu yüzüne çarpan, varlığı yokluk kokan, yokluğunda hakiki varlık gizlenmiş insan…

Gafletle tadılan her lezzet bitişi ile elem verir ‘ya sonra’ der insan, nefis devam, kalp beka talep eder ama bu gaflet bakışı ile bulunası değildir.

Habib desen onu buldum, Âh firakta çok elem gördüm.(1)

Gönül habbesinin habib sandıkları, manayı ismiyle uzandığımız her sevdiğimiz , bekayı arzulayan kalbe fenasıyla , visali isteyen gönle firakı ile azab oluyor.

Manayı ismiyle bizatihi var sanıp sevdiklerimiz, bizzat var olmadıkları için varlıkları zatî değil, aslî değil tecelli olduğu için, madde ile mukayyet olup fanilikle bulaşık oldukları için ayrılığı kaçınılmaz kılıyor onları sevmek. Fenası kesin olan bir varlıkla bizzat ebedi visal mümkün olmayacağı için sureten yanında olsa da hakikatine erememiş gafil nazar için ayrılık içre ayrılık oluyor.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (11)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.