Mehmet Kılıçoğlu Hakk'a yürüdü

Misafir Kalem

En güzel yolculuk ve en yüce makama yükseliş olan Mi’raç gecesinin sabahında, bir güzel insan daha Hak’ka yürüdü. Bu “yürüme” arzusu, Kılıçoğlu Abimizin kendi ifadesi ve arzusu olarak sanki bir duanın kabul olduğunu gösteren bir işaret şeklinde gerçekleşti. Mehmet Abimizin abisi olan ve hastalığının her aşamasında yanında bulunarak her türlü hizmetini en güzel şekilde yerine getiren muhterem Mahmut Kılıçoğlu’nun anlattığına göre, son gün Mehmet Abimiz “ben yarın yürüyeceğim” demişti. Halbu ki hastalığının şiddetinden vücudunun alt tarafı şişmiş, ayaklarını oynatacak hali kalmamıştı. Mahmut Abimiz, rahmetlinin ayaklarını hareket ettiriyor ve biraz rahatlamasını sağlamaya çalışıyordu. Mehmet Kılıçoğlu ise, ebedi yolculuğuna çıkmadan bir kaç saat önce “Abi ayaklarımı biraz hareket ettir ben yürüyeceğim” diyordu. Demek ki “Hak’ka” yürüyeceğini hissi kablel vuk’u ile hissetmiş ve bunu dile getirmişti.

Mehmet Kılıçoğlu Abimiz, bir buçuk yıl önce mide şikayeti ile hastaneye başvuruyor. Yapılan ileri tetkikler sonucu, midesinde ur olduğu belirleniyor ve hemen ameliyata karar veriliyor. Hastalığı kendisine açıkça söyleniyor ama o, en ufak bir sarsıntı ve telaş göstermiyor. Sarsılmaz bir iman ve tam bir tevekkül içinde, günlük hayatına devam ediyor. Nitekim hastanede yine bir tetkik sonucun beklerken, orada bulunan bir hemşire hanım, “amca sizin neyiniz var” diye sorduğunda, her zamanki güler yüzü ile “midemde kanser var da tahlil sonuçlarını bekliyorum” der. Hemşire hanım bu cevap karşısında şok oluyor. Bir kanser hastasının bu kadar soğuk kanlı ve metanet içinde olmasına hayret ediyor. Mehmet Abimiz ise, orada da Risale-i Nurları ders vermeye devam ediyor. “Hastalıklar da görevini yapacak, biz de yapacağız, neticede Allah’ın dediği olacak, telaşa hiç gerek yok”.

Mehmet Kılıçoğlu, hayatını iman ve istikamet dairesinde geçirmiş, iyi bir eğitimci, iyi bir nur nur talebesi, güzel bir insandı. Kendisini tanıyan herkes, onun dürüstlüğüne, ihlasına ve istikametine şahitlik etmektedir. Eğitimci olması hasebiyle, bir çok genç insanın kalbini risale-i nur’a ısındırmış, onların nur daieresine girmesine vesile olmuştur. Son görev yeri olan Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğü sırasında, bürokrasi çevresi ile iyi bir diyalog kurmuş, istikrarından ve istikametinden en ufak bir taviz vermeden hizmetlerine devam etmiştir. Pervasız tutumu, samimi ihlası ve mükemmel imanı ile fikirlerine muhalif olanların bile itimadını ve iltifatını kazanmıştır.

Nurculuğu Eskişehir’de lise yıllarında tanımış, dersanelerin huzur dolu ortamını görünce kalmakta olduğu yurttan ayrılarak dersaneye yerleşmiştir. Nurculuğun “şevk aşaması” olan ilk yıllarında tam bir şevkle kendini okumaya vermiştir. Daha sonra öğretmen olarak görev yaptığı her yerde nur fidanları dikmiş, kendisi gibi güzel insanların yetişmesine vesile olmuştur. Her hal ve şart altında tavizsiz istikrar çizgisinde kalarak hizmerlerine devam etmiştir.

Emekli olduktan sonra zamanını büyük kısmını yine hizmetlere ayırmıştı. Eskişehir Yeni Asya Temsilciliğinde günlerini geçirir, oraya uğrayan herkese Bediüzzaman’ı ve Risale-i Nurları anlatıyordu. Onu tanıyan,onunla konuşan herkes, kendisinden çok istifade ettiğini söylerdi.

Hastalığı süresince de cemaate ve derslere fiilen katılamadığı halde, her zaman nurlarla meşgul olur, derslerine, dua ve zikirlerine devam ederdi. Ağır hastalığına rağmen, her gün 15 dakika dostlarına ismen dua ederdi. Kendine böyle bir görev tahsis etmişti. Ömrünün son dakikalarına kadar da bu görevine devam etmiştir.

Mehmet Kılıçoğlu, hizmette o kadar fâni olmuştu ki, Hak’kın rahmetine kavuştuktan sonra da hizmetine devam etmiş, son dersini cenaze namazını kıldıran hoca efendi vasıtasıyla musallada vermişti. Kendisini yakından tanıyan hoca efendi, cenaze namazı öncesinde yaptığı kısa konuşmada Mehmet Kılıçoğlu’nun ne kadar muteber ve mübarek bir insan olduğunu anlattıktan sonra, sözlerini şöyle tamamladı.

“Bediüzzaman Hazretlerinin dediği gibi, Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır.”

Mehmet Kılıçoğlu Abimizi anlatmaya, onun meziyetlerini methetmeye ifadelerim iktifa etmiyor. O, son nefesine kadar görevini yaptı, bizlere dua etti. Biz de kendisini toprağa vermekle son görevimizi yapmış olmadık. Bundan sonra da dualarımızda her zaman onun da ismini anarak kendisine karşı olan vazifemizi yapmaya devam edelim inşallah. O’nun vazifesi bitti, bizimki ise devam ediyor.

Kendisine Rabbimden sonsuz rahmetler diliyor, kederli ailesine de taziyelerimi tekrar sunmak istiyorum.

Abdil Yıldırım

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.