Dört Bin Sene Önceki Davete İcabet

Mehmet Asıf IŞIK

Cenâb-ı Allah’ın, “dost edindim” iltifatına, şeref ve lütfuna mazhar olan Hazreti İbrahim’in (as) hangi zamanda yaşadığına dair gerek İslâmî kaynaklarda, gerek sair semâvî dinlere ait kutsal metinlerde ve gerekse tarih kitaplarında kesin denilebilecek bilgi yoktur. İslâm Ansiklopedisinden aldığım bilgi şöyledir: “İbrâhim'in çağdaşı olarak takdim edilen Sennear (Şinar) veya Babilonya Kralı Amrafel'in, Bâbil Kralı Hammurabi ile aynı kişi olduğu yönündeki yaygın görüş kabul edilirse İbrâhim'in milâttan önce XXII-XX. yüzyıllarda yaşadığı söylenebilir.” (DBS, I, 8-14; ER, I, 13; EJd., XVI, 3). Bu hesaba/tarihi bilgiye itibar edersek, Hazret (MÖ 2200 + MS 2025 = yaklaşık 4225) yaklaşık 4000-4200 sene önce dünyada yaşamış.

اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذ۪ي بِبَكَّةَ مُبَارَكاً وَهُدًى لِلْعَالَم۪ينَۚ (Âl-i İmran 96.Ayet)

“Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke´deki (Kâbe)dir.”

ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِناًۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلاًۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ (Âl-î İmran, 97.Ayet)

“Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim´in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi (ziyaret etmesi), Allah´ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.”

Yukarıdaki ayette Cenâb-ı Allah, Kâbe’yi bereket ve hidayet kaynağı olarak beyt, yani ev sıfatıyla tarif etmiştir. O ev ilk ilk insandan itibaren Allah’a ibadet etmek için inşa edilmiş olan ilk mâbedtir. Biz de Allah-u Te’âlâ’nın “evim” diyerek mübarek ve mukaddes kıldığı o yere, yani Allah’ın evine gitmekle ziyaretimizi Allah’a kulluk yapma şuuruyla, ihlâsla, samimiyetle, içtenlikle, nezahetle, nezaketle, zarafetle, kimseyi incitmeden ve incinmeden ve en önemlisi de her halimizle ev sahibinin rızasına uygun şekilde davranmak suretiyle Allah’a misafir olmaktayız.

Zaten âyet-i kerimede insanların Kâbe’ye davet edilmesi Hazreti İbrahim’in dilinden şu meâde buyurulmuş:

وَاَذِّنْ فِى النَّاسِ بِالْحَجِّ يَاْتُوكَ رِجَالًا وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَاْتٖينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمٖيقٍۙ (Hac Sûresi, 27)

“İnsanlara hac ibadetini duyur; gerek yaya olarak gerekse yorgun argın develer üzerinde uzak yollardan gelerek sana ulaşsınlar.”

Davet Allah’ın emriyle yapılmışsa davete icabet ederek Kâ’be’yi hac etmek üzere gelen de Allah’ın misafiri olacaktır. Oraya gidecek olan biz misafir olduğumuz gibi oraya gelen herkes, her mü’min o ziyaret sırasında Allah’ın misafiridir. İşte bu hakikate binaen tarih boyunca Kâbe’ye ibadet ve ziyaret için gelenlere “Duyuf’ur Rahman” yani “Rahman’ın Misafirleri” denilmiştir. Misafir olmanın edebi ev sahibinin kurallarına saygıyla ve titizlikle uymaktır. Cenâb-ı Allah, misafirlerinden şunu ister:

فَمَنْ فَرَضَ ف۪يهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّٰهُۜ وَتَزَوَّدُوا فَاِنَّ خَيْرَ الزَّادِ… التَّقْوٰىۘ (Bakara Sûresi 197.Ayet)

“… Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime aykırı davranmaktan ve muhalefet etmekten) sakının.”

Hac kelimesinin anlamı ziyaret demektir. Umre ise küçük hac manasına gelir. Hem hac ve hem de küçük hac olan umre ibadetleri hem mâli hem de sağlığı yerinde olan, bedeni kuvvete sahip her mü'minin îfâ etmesi gereken, zorluklara ve bazı sıkıntılara mâruz kalınarak, yerine göre, meşakkat çekilebilecek zahmetli bir ibadettir. Zorluklarla yapılan bu ibadetin, güçlüklerine karşı sabredilip tahammül edilmesi ve yardımlaşma ile yapılması istenmektedir. Ancak, güzel ahlâkla, güzel davranışlarla ve incelikle yapılması halinde Allah katındaki sevabı ve makbuliyeti de o nisbette olacaktır.

وَاَذِّنْ فِى النَّاسِ بِالْحَجِّ يَاْتُوكَ رِجَالًا وَعَلٰى كُلِّ ضَامِرٍ يَاْتٖينَ مِنْ كُلِّ فَجٍّ عَمٖيقٍۙ (Hac Sûresi, 27)

“İnsanlara hac ibadetini duyur; gerek yaya olarak gerekse yorgun argın develer üzerinde uzak yollardan gelerek sana ulaşsınlar.”

Âyet, Allah'ın davetine yorgun yaya olarak gelin veya yorgun develer üzerinde gelerek ibadetinizi edin, diyor. Uzak diyarlardan, yürüyerek veya develer üzerinde günlerce, haftalarca hatta aylarca yapılan yolculuğun ardından dayanılmaz sıcakların altında, sadece gölgelenmek için çalı-çırpıdan yapılmış çardaklarda, daha sonraki zamanlarda ise çeşitli malzemelerden yapılmış çadırlarda, bazen açıkta yatıp kalkılarak ifa edilmesine rağmen bu zorlu ibadetten hiç vaz geçilmemiştir. Biz bugün şükürler olsun ki o zorluklara marûz kalmadan iki-üç saat süren uçak yolculuğuyla, tertemiz, ihtiyaç duyulacak her imkâna sahip olarak lüks otellerde, sıcak-soğuk şartlarına maruz kalmadan, üç öğün yemeğimiz de saatinde masamızda hazır olarak yapmaktayız.

Bugünkü rahatlık ve şartlar önceki dönemlerde kıyaslanamaz. Bu bakımdan ibadetin sıhhati, fazileti ve davet sahibi Allah-u Te'ālâ'nın kabulüne mazhar olması için şimdiden itibaren dönünceye kadar azamî ölçüde sabırla, anlayışla, müsamaha ile, ihlâs ve samimiyet içinde güzel ahlâk ile muamele ederek ağız, akıl, kalp ve ruhta tatlı lezzetler ve mânevî hazlar bırakması, hazırlığını yaptığımız bu umre, yol arkadaşlarımızla uzun yıllar sürecek güçlü ve sağlam dostluklara vesile olacak güzel bir ibadet olsun diye de duâ ediyoruz.

İhram erkekler için izar ve rida denilen iki parça bezden müteşekkildir. Kadınların kendi normal kıyafetleri ihramları sayılır. İhramın bel ile diz altı arasını saran parçası olan “İzar”, Arapçada kefen anlamındadır ve ölen kişinin sarıldığı beze (keten) denir. Diğer parçası olan “Rida” ise belden yukarısını örtmek için kullanılır. Kişi ihrama girmekle âdetâ hevâ ve heveslerini, dünyevî kaygı ve arzularını ölüme terk etmiş veya kendisini his ve heves yönüyle ölmüş sayarak etkilerinden kurtulup kendini tamamen Allah’a kul olduğunu tasavvur eder. Belki de “ölmeden evvel ölünüz.” mânâsında "Ölüm gelip çatmadan evvel, şehvanî ve nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz." hadisinin bizzat yaşanması ve tecrübesidir. (Bu rivayet için el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:29; İbn-i Hâcer el-Askalânî: "Senedli, vesikalı bir hadis değil derim", Ali el-Karî ise: "Mânâsı doğrudur" demiştir.)

KÂBE’NİN KUDSİYETİ

Malum olduğu üzere, Kâbe Mekke’dedir. Cenâb-ı Allah, Kur’an-ı Hakim’in muhtelif âyetlerinde bu mukaddes toprakların bulunduğu şehirden Mekke, Bekke, Beled’ul Emin (Güvenli belde) gibi isimlerle bahsetmiştir. Allah-u Teâlâ, Mekke’de bulunan Kâbe’nin kudsiyetini ve yeryüzünün kalbi mesabesindeki bu en mukaddes mekân oluşunu Bakara Sûresinin 125. ve Hac Sûresinin 26. âyetlerinde “Beyti” tabiriyle, yani “evim”diyerek bize bildirmiştir. Zamanımızdan yaklaşık 4200 sene önce yaşadığı tahmin edilen Hazreti İbrahim’in (as) diliyle, Allah’a inananlara ibadet yeri olarak tayin ve takdir edilen Mescid-i Haram’a, yani saygı ve hürmet gösterilmesi istenen Kâbe’yi ziyaret etmeleri emredilmiştir.

اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ الَّذٖى جَعَلْنَاهُ لِلنَّاسِ سَوَٓاءًࣙ الْعَاكِفُ فٖيهِ وَالْبَادِؕ وَمَنْ يُرِدْ فٖيهِ بِاِلْحَادٍ بِظُلْمٍ نُذِقْهُ مِنْ عَذَابٍ اَلٖيمٍࣖ (Hac Sûresi 25)

“İnkâr edenlere, insanları Allah yolundan ve -yerli olsun dışarıdan gelmiş olsun bütün insanlar için (ibadet yeri) yaptığımız- Mescid-i Harâm’dan alıkoyanlara ve her kim orada zulmederek haktan saparsa ona elem veren bir azap tattırırız.”

وَاِذْ بَوَّاْنَا لِاِبْرٰهٖيمَ مَكَانَ الْبَيْتِ اَنْ لَا تُشْرِكْ بٖى شَيْـًٔا وَطَهِّرْ بَيْتِىَ لِلطَّٓائِفٖينَ وَالْقَٓائِمٖينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ (Hac Sûresi 26)

“İbrâhim’i Beytullah’ın bulunduğu yere yerleştirdiğimizde de şöyle demiştik: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükûa ve secdeye varanlar için evimi tertemiz tut.

وَاِذْ جَعَلْنَا الْبَيْتَ مَثَابَةً لِلنَّاسِ وَاَمْناًۜ وَاتَّخِذُوا مِنْ مَقَامِ اِبْرٰه۪يمَ مُصَلًّىۜ وَعَهِدْنَٓا اِلٰٓى اِبْرٰه۪يمَ وَاِسْمٰع۪يلَ اَنْ طَهِّرَا بَيْتِيَ لِلطَّٓائِف۪ينَ وَالْعَاكِف۪ينَ وَالرُّكَّعِ السُّجُودِ (Bakara 125.Ayet)

“Biz, Beyt´i (Kâbe´yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim´in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail´e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim´i temiz tutun, diye emretmiştik.”

Cenâb-ı Allah’ın binlerce sene evvel Hazreti İbrahim’in diliyle bütün insanlığa yaptığı davete, Allah’ın birliğini temsil eden ve tevhidin sembolu olarak Allah’ın “Evim” diye şereflendirdiği, bir rivayete göre her hayra “bire yüzbin” sevapla mukabele edilen mekâna, kalabalık bir kafileye rehberlik yapmak üzere bir-iki gün sonra 20 günlük bir umre ziyareti/ibadeti için yolculuğa çıkacağız inşallah.

Aziz dostların müstecap dualarını istirham ediyorum. İslâm âlemi için, mağdûr ve mazlûm mü’minlerin zulüm, tasallut ve tahakkümden halâsı, necâtı ve felâhı, mücrim ve müfsid Müslümanların hidayeti, ıslahı ve istikameti, ümmet-i Muhammed’in gafletten intibah ederek hakta, hakikatte, iman ve Kur’an hakikatlerinde ittihad ve ittifakı için, insanlığın vicdanının uyanarak İslam’a ve imana yönelmesi için, Allah’ın haram ve emin kılarak bütün Müslümanların saygı göstermesini emrettiği mübarek ve mukaddes mekânlarda bol bol duâ edeceğiz inşaallah. Bu vesileyle helâllik isteriz.

Fırsat buldukça Harameyn-i Şerifeyn’den izlenimlerimizi kaydedeceğimiz görüntülerle okurlara ulaştırmaya gayret edeceğiz.

Tekrar görüşmek üzere Allah’a emanet olunuz.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.